İçeriğe geç

İsrail’in NATO’da Ne İşi Var?

Erdoğan’ın Başbakan Davutoğlu’nu “hal edeceğinin” beklendiği gün gazete ve internet sitelerine kısa, küçük bir haber düştü. Türkiye, İsrail’in NATO nezdinde temsilcilik açmasına ilişkin vetosunu kaldırmıştı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, “NATO’nun güney ortakları var. Bunların içinde İsrail, Ürdün, Katar, Bahreyn var. Dolayısıyla bu ortakların NATO’da ofis açma konusu gündeme geldi. Genel Sekreter ile son ziyaretinde bunu değerlendirdik. ‘Tüm ülkelere eşit muamele yapılacaksa sıcak bakabiliriz’ dedik. Henüz kesin bir şey yok” açıklamasını yaptığı gün haber NATO’nun internet sitesinde çoktan duyurulmuştu. Doğru sadece İsrail değil, aynı gün işin sosu olsa gerek Ürdün, Katar, Kuveyt ve Bahreyn’in de NATO’da temsilcilik açması onaylanmıştı, ama İsrail işi bir başka önemliydi.

Türkiye bu temsilcilik işini Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olduğu 2011’de veto ettiği halde ne olmuştu da 5 yıl sonra “evet” demişti. En basitinden bunun sorulması ve sorgulanması gerekmez miydi?

Olay, “Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesinde bir adım daha” diye sunuldu. İyi de Türkiye-İsrail ilişkilerinin bozulmasına sebep olan Mavi Marmara saldırısından sonra “özür, tazminat ve Gazze’ye ambargonun kaldırılması” şeklinde üç şartımız varken, İsrail’in NATO’da temsilcilik açması denkleme nasıl ve neden girmişti? Şart koşan biz miydik, İsrail ve destekçileri mi?

Dahası son 1 yıldır;

“Kürdistan” kurulmasını ayan beyan desteklediğini açıklayan;

Suudi Arabistan istihbaratıyla birlikte Türkiye’nin bölünmesini de öngören “Kürdistan” planları yapan;

“Kürdistan”ın bilhassa Türkiye ve İran arasında kurulmasını isteyen;

Suriye’de PYD-YPG’yi “stratejik partner” gören;

Rum kesimi ile doğal gaz anlaşmaları yapmakla kalmayıp, Doğu Akdeniz’de arama-tarama faaliyetlerini yürüten Rum gemilerini koruyan İsrail’e bu “jest”in sebeb-i hikmeti neydi?

ABD’nin 11 Yıllık Planı

Sebebi-hikmeti ABD’nin 11 yıl öncesine dayanan planıydı. Daha önce çeşitli vesilelerle yazdım, bir kez daha hatırlatayım.

İsrail’i NATOya yakınlaştırma planı 2005’te hazırlandı ve buna tüm Avrupalı liderler “olur” verdi. Özetle denildi ki;

“Bugün Batı’ya yönelik tehdidi, Cihadizm veya İslamcı terörizm temsil ediyor. NATO, 1949’da Batı’nın yaşam tarzı, özgürlüğü ve kurumlarını savunmak için yaratıldı. Artık global cihad tehdidiyle savaşta NATO başlıca araç olmalı… Global tehditle etkili mücadele için de NATO’nun yetki alanındaki iç ve dış güvenlik sınırlarını genişletmenin yolları bulunmalı…Soğuk Savaş’ta, geçmişte Berlin Duvarı vardı. Bugün eğer medeniyet ve barbarlık arasında bir sınır varsa, bu Orta Doğu olacak. İsrail bugüne kadar kendi imkânları ile mücadele etti, ancak bugün düşmanlar, geçmişten farklı. İsrail’in güvenliğini sadece komşuları tehdit etmiyor, yeni devletsiz güçler, radikal, fanatik örgütler var. İran bir başka örnek…Tahran’a, İsrail’in NATO’ya alınmasından daha güçlü bir sinyal verilemez… Güney Avrupa, İran ve Suriye’den balistik füze tehdidi altında, Avrupa ve İsrail bu riski paylaşmalı… İsrail-AB-NATO işbirliğinin geliştirilmesi ABD tarafından da net olarak desteklenmektedir. Ancak ABD’nin resmi rol oynaması beklenmemeli, bu konular daha çok Avrupa ajandasında olmalı…”

9 Temmuz 2008’de ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin Orta Doğu ve Güney Asya Alt Komitesi’nde yapılan “Avrupa ve İsrail: Üyeliğe Doğru” başlıklı toplantıda da İsrail’in AB ve NATO üyeliği masaya yatırılıp, NATO-AB işbirliğinin özellikle Akdeniz ve Orta Doğu’ya yönelik olarak daha ileri noktalara nasıl götürüleceği konuşuldu. Fransa’nın, NATO’nun askeri kanadına dönmesinin, İsrail’le birlikte rol oynadığı Akdeniz Diyaloğu Projesi açısından ne kadar önemli olduğu dile getirildi.

Bir parantez açalım; Nitekim 1 yıl sonra 3-4 Nisan 2009’da yapılan NATO Zirvesinde Türkiye Gül ve Erdoğan’ın Hz. Muhammed’e hakaret karikatürlerinin yayınlandığı Danimarka’nın Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri yapılmasına direndiği masallarıyla oyalanırken, Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönüşü sağlandı. Oysa özellikle Ermeni soykırım iftirasının baş sahiplerinden Fransa’ya karşı önemli bir kozdan olmuştuk. Öyle ki, o vakit Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı olan eski NATO Başkomutanı General James Jones dönüş yolunda Air Force One uçağında, “Birçok konferansa katıldım, birçok NATO zirvesinde bulundum, kendimi hiç bu masadaki kadar iyi hissetmedim. Fransa’nın NATO’ya dönüşü, gurur verici bir andı” diyecektir.

ABD Temsilciler Meclisi’nde 2008’de yapılan toplantıdan devam edelim. Burada AB’nin, üyeliği artık iyice zorlaşan Türkiye için farklı bir model üzerinde durması ve bu modelin İsrail için de düşünülmesi gerektiği vurgulandı. Yani AB’ye, İsrail’in de dahil edilmesi ve Türkiye ile birlikte “tam üyelik” olmayan, farklı bir ilişki biçimine tabi tutulmasının alt yapısı hazırlandı.

Dahası, NATO’ya uzun vadede İsrail’in tam üye olması kararlaştırılırken, NATO’nun karar mekanizmasında değişikliğe gidilmesi de planlandı. Karar mekanizmasında değişikliğin Türkiye’ye karşı düşünüldüğünü anlamak için kâhin olmaya gerek yok; Besbelli “veto” hakkımızın ortadan kaldırılması, böylece aynen AB’deki gibi, söz hakkımız olmaksızın, NATO patronlarının alacağı karar ve belirleyeceği politikalara “tam uyum” sağlamamız arzulanıyordu.

Sivil Darbe Rumların NATO Üyeliğiyle mi Tamamlanacak?

Olayın önemini anladınız mı; İsrail’in NATO’da temsilcilik açması bu planın tıkır tıkır işlediğini gösteriyor. Konuyla ilgili olarak Başbakan Netanyahu’nun, “İsrail’in güvenliği için çok önemli adım” demesi, İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın da, “Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Ajansı tarafından uzun süren diplomatik çabaların ardından geliyor. İsrail’e verdikleri destek ve konuyla ilgili çabalar için organizasyonda çalışan müttefiklerimize teşekkür etmek istiyoruz” açıklaması yapması bundan. Sevinçlerinde haksızlar mı?

Erdoğan, “Türkiye toprakları, aynı zamanda NATO toprağıdır” demişti ya, bir süre sonra “Türkiye topraklarının, aynı zamanda İsrail toprağı” sayılmasına, hatta ABD ve İsrail’in desteklediği Suudi Arabistan öncülüğündeki İslâm Ordusu’nun bir neferi olarak İran’a karşı savaşta yer almamıza şaşırmayalım.

2010’da İsrail’in OECD üyeliğine onay verdik… 2016’da da NATO’da temsilcilik açmalarına…

Benzer bir süreç Rum tarafı için de çalışıyor. AB yıllardır Rum kesiminin OECD üyeliğini onaylamamızı istediği gibi, NATO üyeliğine ilişkin vetomuzu kaldırmamız için bastırıyor. Rumların NATO üyeliğini veto etmemizin, NATO destekli Avrupa Ordusu planının yürürlüğe girmesini engellediğinden şikâyet ediliyor. Aynı şikâyet NATO’dan da geliyor. Öyle ki, 2008’de dönemin NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer açıkça, “Askerimiz ve polisimiz tehlike altındayken ve AB-NATO işbirliğine ihtiyaç varken, Türkiye’nin engellemelerine izin vermeyiz. Bu sorunun aşılması için onun tam üyeliğine kadar bekleyemeyiz ” resti çekmişti.

Rum-NATO meselesini niye mi hatırlatıyorum; Mâlum Kıbrıs için örgörülen “çözüm süreci”nde, Türkiye’nin garantörlükten vazgeçmesi ve Türk askerinin Ada’dan çıkartılması da var. NATO ve AB patronları geçiş döneminde Türkiye’nin sesini kesmek için Kıbrıs’ın güvenliğini BM veya AB’nin yani AB Ordusu’nu sağlamasını planlıyor.

Son dönemde ABD’ye giden bazı siyasilerden aldığım izlenim şu; Washington’un önceliği IŞİD falan değil, Kıbrıs’mış. Obama görevi devretmeden de bu işi halletmek istiyorlarmış. O kadar aceleleleri varmış ki, “çözüm sürecinin” mali kaynağını aramaya başlamış ve IMF’den teminine karar vermişler.

Diyeceğim, Erdoğan’ın AB ile “restleşmesinin” ardından da büyük bir “iş”, mesela Rumların NATO üyeliği çıkabilir mi, çıkabilir!..

Yakın tarihimizde unutulmaz, büyük kazık; Evren’in 12 Eylül darbesinden hemen sonra ABD’li Komutanın sözlü taahhüdüne “güvenerek” Yunanistan’ın NATO üyeliğine dönmesini sağlaması olmuştu.

Bugün ülkemizde bir “sivil darbe” yaşandığı konusunda hemfikir olunduğuna göre, bu “darbe” de Rumların NATO üyeliğine “evet” denmesiyle mi tamamlanacak yoksa?

Son bir soru; 90’lı yıllarda, “Türkiye’nin İsrail’i tanıması, tarihimize sürülmüş bir kara lekedir” diyen Erdoğan, İsrail’in NATO temsilciliğine onay verdiğimizden haberdar mıydı, yoksa Davutoğlu ve ekibinin son dakika golü müydü?

Müyesser YILDIZ
9 Mayıs 2016

Odatv yeni link: https://odatv4.com/guncel/israilin-natoda-ne-isi-var-0905161200-94021

Odatv yeni link: https://www.odatv4.com/guncel/muyesser-yildiz-yazdi-israilin-natoda-ne-isi-var-94021

Kategori:Uncategorized