İçeriğe geç

T.C. A.Ş. ve Seçim Hükümeti

Dün açıklanan Binali Yıldırım hükümeti için, “Uyum, misyon, denge, Saray, Yıldırım kabine, Türkiye’nin kabinesi, başkanlık hükümeti” gibi başlıklar atılıp, kabinede giden gelen isimler için detaylı analizler yapılıyor.

AKP Kongresi’nde Erdoğan’ın mesajına gösterilen “kıyam”dan sonra kabine analizi yapmanın hiç bir anlamı kalmamış olsa da adetten ya, biz de birşeyler yazalım.

Söze ise Erdoğan’ın, 15 Mart 2015’te Balıkesir Ekonomi Ödülleri Töreninde yaptığı konuşmadaki şu iki cümlesiyle başlayalım:

– Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir.

– Yeni Türkiye yeni anayasa ile hayata geçecek. Yeni anayasayla başkanlık sisteminin de ülkede yerleşmesi gerekir. Bunun için de hedef 400 milletvekili. 400 milletvekili verdiğiniz zaman…

Demek istiyorum ki, Erdoğan Türkiye’yi Anonim Şirket gibi yöneteceği bir kabine kurdu…

Ve de görünen/hedeflenen, kısa bir süre sonra bu kabineyle seçime gidip, “400 milletvekiliyle” başkanlık sistemi, hatta “halifelik” hayalini gerçekleştirmek… CHP saç-saça, baş-başa girmiş… Tam kabinenin açıklandığı gün MHP’nin kongre süreciyle ilgili Yargıtay’dan karar çıkmış ve bu parti kongreler savaşı, büyük çalkantı sürecine girmiş… HDP derseniz, bazı milletvekillerinin hapse girmesinden öte bölündü-bölünecek noktasına gelmiş… Böylesi bir ortamda, AKP en azından partili cumhurbaşkanı formülünü Meclis’ten dahi geçirebilir. Olmadı, seçime gidip, 400 milletvekili ve bununla amaçladığı gerçek hedeflerine varır mı, varır.

Kıyam Talimatı

Kabine analizinden önce şu notu da kaydedelim; AKP içinde rahatsızlıklar büyüyor. Yetkili bir ismin ifadesiyle, “Önemli olan bu rahatsızlıkların fay hatlarında birikime yol açıp açmayacağı, yani tabana ne denli sirayet edeceği”.

AKP Kongresi’ndeki “kıyam”a parti içinde de eleştiriler var. Böyle bir şeyin planlanmadığı, düşünülmediği, Divan Başkanı Bekir Bozdağ’ın mesajı ayağa kalkıp, okumasının ardından Genel Başkan Binali Yıldırım’ın ayağa kalkması ve eliyle yanındakilere “kalkın” işareti vermesi üzerine mecburen kalkıldığı anlatılıyor.

Bayan Bakan Bekârlık ve Ceket Kurbanı mı?

Davutoğlu’nun görevden ayrılacağının anlaşılmasından sonra AKP Grubu’nda başlayan bıyık-sakal modasını biliyorsunuz. Moda değil, Erdoğan’ın talimatıydı. Daha doğrusu Erdoğan’ın bıyıksızlara, “Ne zaman bıyık bırakıyorsun?” diye takılmasının “emir” telakki edilmesiydi.

O günlerde bıyık furyası kadar yaygın bir söylenti ise Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’yla ilgiliydi. Tüm kabine tahminlerinde Sarı’nın banko gideceği yazılıp, çizildi. Zira Erdoğan’ın Sarı’nın pantolonun üzerine kısa ceketler giymesinden rahatsızlık duyduğu, ayrıca bakan hanımın bekâr olduğunu sonradan öğrendiği, bundan da memnun olmadığı herkesin dilindeydi. Bunları bilen, ama yazamayan medyamızın, “banko gidici” demesi bundandı.

Kabine dışı kalan bir diğer kadın bakan, Sema Ramazanoğlu’na gelince; Herkes gidişini, “tecavüz” vakalarıyla ilgili açıklamalarına bağlasa da asıl sebebin her dönem bu aileden birinin kabine ve parlamentoda yer alması, bunun da parti içinde ciddi rahatsızlık yaratması olduğu belirtiliyor.

Erdoğan ailesine yakın Ramazanoğlu gitti, ama yerine yine aileye çok yakın Fatma Betül Sayan Kaya geldi. Özetle, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın “aileye” ait olduğu bir kez daha tescillenmiş oldu.

Gül ve Davutoğlu’na Darbe

Kabinede dikkat çekici bir diğer husus, Davutoğlu’na yakın Mehmet Şimşek ve Lütfü Elvan’ın yerini koruması, Mehmet Özhaseki’nin Çevre ve Şehircilik Bakanı yapılması oldu. Ayrıca Konya Milletvekili Ahmet Sorgun’a da parti yönetiminde Seçim İşleri Başkanlığı gibi önemli bir görev verildi.

Bunun tek izahı; Abdullah Gül’ün etkili olduğu Kayseri’yi Özhaseki ile dengeleme, Davutoğlu’na yakın isimleri ise içerde ve kontrol altında tutarken, Konya’nın da gönlünü alma, yani partide olası bir çatlağı engelleme çabasıdır.

Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal’ın gidişi; Dolmabahçe mutabakatındaki rolünü ayrıca anlatacağız. Ancak Ünal’la ilgili önü sürülen bir husus, “Menzil” kontenjanından olduğu, o giderken, Recep Akdağ’ın yeniden Sağlık Bakanlığı’na getirilmesinin “kontenjan” dengesinden kaynaklandığı iddia ediliyor. Ünal’ın alınması ile Kahramanmaraş’ın küstürülmemesi için de geçmişte hem milletvekilliği, hem Adalet Bakan Yardımcılığı yapan Veysi Kaynak’ın Başbakan Yardımcılığına atandığı belirtiliyor.

Nabi Avcı’nın Milli Eğitim’den Kültür ve Turizm Bakanlığı’na kaydırılması için, “Kültür adamıydı, tam yerini buldu” dense de gerçekte bu görev değişikliğinde Bakanlık Müsteşarı’yla aralarındaki anlaşmazlıklar ve yolsuzluk iddialarına yönelik operasyonlarının etkili olduğu herkesin dilinde.

YAŞ Öncesi Bakan Değişiminin Anlamı

Milli Eğitim Bakanlığı’na Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın kaydırılması ise kelimenin tam anlamıyla şaşırtıcı bulundu.

Yılmaz, Erdoğan’a da Genelkurmay’a da yakın bir isim. Milli Eğitim’de ne yapıp, ne yapamayacağı kadar Milli Savunma Bakanlığı’ndan uzaklaştırılması tartışılıyor.

Başbakanlığa getirilecek isimlerle ilgili değerlendirmeler yapılırken, Gazeteci Metehan Demir canlı yayında İsmet Yılmaz’ın ismini telaffuz etmişti. Birilerinin, bunu “Genelkurmay Yılmaz’ın Başbakan olmasını istiyor” diye yorumlayıp, bu “yakınlıktan” rahatsızlık duymuş olabileceği yorumları yapılırken, şunlar da söyleniyor:

“Paralelle mücadele bu YAŞ toplantısının en can alıcı kısmı. Ayrıca Suriye’yle ilgili çok sıcak gelişmeler bekleniyor. Böylesi bir dönemde Milli Savunma Bakanlığı’na yepyeni bir ismin getirilmesi dikkat çekici. Anlaşılan Erdoğan artık Genelkurmay’ı da direkt yönetecek.”

Evet, Akdoğan’ı Dolmabahçe Götürdü

Şu ana kadar kabineyle ilgili yapılan yorumlarda belki tek doğru, Yalçın Akdoğan’ın “Dolmabahçe Mutabakatı” nedeniyle gitmiş olması.

Ve belki de gideceğini bilen tek isim oydu, zira dün giden-gelen tüm isimler AKP Grubu’nda kabinenin açıklanmasını beklerken, Meclis’e gelmeyen tek isim Akdoğan’dı.

20 Temmuz 2015’te Erdoğan’ın “Dolmabahçe Mutabakatı” konusunda yakın çevresine şunları söylediğini yazmıştım:

“Başından beri siyasilerin bu tür görüşmeler yapmasını doğru bulmadığımızı, buna taraftar olmadığımızı söyledik. Hele de doğrudan kamuoyu ve basın önünde görüşme yapılmasına kesinlikle karşıyım. Sürecin devlet görevlileri eliyle yürütülmesi gerekiyor. Aksi bir durum terör örgütünü meşrulaştırma olur. Yalçın’a da Efkan’a da gitme dedim.”

Erdoğan’ın bu konudaki tepkisinin sonraki zamanlarda da sürdüğü, “Seçilen mekân, tasarım hepsi yanlıştı. Evet ben de HDP’lilerle görüştürdüm, ama Meclis dışında hiçbir yerde görüştürmedim. Kamuoyunun, basının önünde görüşüyorlar. İmralı’nın bildirisi okunuyor, Başbakan Yardımcısı dinliyor” dediği kaydediliyor.

Dolmabahçe’de üç bakan vardı; Yalçın Akdoğan, Mahir Ünal, Efkan Ala… “İkisi gitti de Ala niye kaldı?” sorusuna verilen cevap ise, “17/25 Aralık operasyonlarındaki performansı” şeklinde.

Bürokrasi Kabinesi Önemli

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın görevden alınması hemen hemen kesin gibi. Ama hâlâ pek çok çevrede, “Birbirlerinin her şeyini biliyorlar, bu nasıl olacak?” şüphesi var.

Cemaat operasyonu olduğu belirtilen Fidan’ı tutuklama girişiminden sonra MİT Müsteşarı’nın yargılanması için Başbakandan izin alınması şartı getirildi.

İmralı görüşmeleri için çıkarılan “PKK’yla müzakere yasası” ile teröristbaşı ve terör örgütü yöneticileriyle görüşen kamu görevlilerine “yargılanmama” güvencesi verildi.

En nihayet bugün Taşınır Mal Yönetmeliği’nde yapılan bir değişiklikle, MİT Müsteşarına satın alınan “silah” gibi bazı taşınır malların “kayda alınmaması” yetkisi verilip, bir anlamda MİT TIR’ları işi legalleştirildi.

Gönderilmeden önce Fidan’ın üzerindeki olası bütün tehdit ve tehlikelerin ortadan kaldırıldığı, bir anlamda “güvence” altına alındığı ortada değil mi?

AKP Grubu’nun büyük bölümü, dış politikadaki hataların düzeltilmesi için MİT Müsteşarı’yla birlikte Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun da görevden alınmasının şart olduğunu savunuyor. Lâkin Erdoğan’ın Sinirlioğlu’na çok güvendiğini, bunu anlamakta zorlandıklarını belirten AKP’liler, bu ismin görevde kalıp, kalmamasının önemli bir gösterge olacağını dillendiriyorlar.

Fidan’dan sonra İmralı’yla görüşmeleri devr alan Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu’nun durumu da sorgulanıyor. Erdoğan’ı öfkelendiren “Dolmabahçe Mutabakatı”nda, üstelik teröristbaşının, “Müsteşar Bey de açıklamaya katılabilir ya da katılmayabilir. Kendisi bilir. Çok emeği var. Katılması uygun olur, ama dayatmıyoruz. Katılırsa bir hakem gibi her iki heyete de iki metre mesafede durmalıdır. Bu daha uygun olur. Taraflar arasında bir hakem gibi görüntü olur. Ama dediğim gibi bu konuda bir dayatmamız yok” teklifiyle hazır bulunan Dervişoğlu’na bir fatura kesilip, kesilmeyeceği merak ediliyor.

Toparlarsak; Partili Cumhurbaşkanlığını fiilen uygulamaya başladı… Başbakanı, kabineyi ve parti yönetimini seçti… BM Genel Sekreteri’nin yanında AB’ye çatarken, “Görüşmelerde netice alınmazsa, Meclis’ten yasa çıkmaz. Bize ikide bir kriter dayatmasınlar. Burası Türkiye” dedi.

Evet, burası Türkiye… Ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, artık anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, resmen öyle yönetilmeye başlandı!..

Müyesser YILDIZ
25 Mayıs 2016

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/kongrede-ayakta-durmak-onceden-planlandi-mi-2505161200.html

Odatv yeni link: https://www.odatv4.com/yazarlar/muyesser-yildiz/muyesser-yildiz-yazdi-akp-kongresinde-ayakta-durmak-onceden-planlandi-mi-94796

Kategori:Uncategorized