Erdoğan birkaç yıldır, “PYD de PKK, IŞİD gibi terör örgütüdür” derken, özellikle eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve MİT, PYD ile sıkı irtibat halindeydi. PYD’nin başı Salih Müslim Türkiye’de ağırlanmış, dahası iddialara göre, Süleyman Şah Türbesi’nin kaçırılma operasyonunu birlikte yönetmişlerdi.
Tüm yetkililer, PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin doğrudan İmralı’daki teröristbaşı tarafından örgütlenip yönlendirilmesini ve PYD ile mektuplaşmasını da seyretmişti.
Şimdi iktidar ve medyası, çeşitli Avrupa ülkelerinde PYD bürosu açılmasına, ABD askerlerinin üniformalarına PYD arması takmasına tepki gösteriyor. Bu arada ABD askerlerinin göğüslerine Öcalan dövmesi yaptırdığı ortaya çıkarılıyor.
Hafızaları tazelemek için önce bu ilişkiye dair İmralı Notları’ndan birkaç bölüm aktaralım:
17 Ağustos 2013’te teröristbaşı, HDP heyetine şunları anlatıyordu:
“Suriye’ye geçecektim. Dün heyetle tartıştım. Herhalde hayata geçer. MGK’da tartışacaklar. Müslim geldi, bunu stratejik önemde görüyorlar, ben de önemli görüyorum… KCK’nin buraya müdahilliğiyle ilgili şöyle bir şey düşündük; Burada doğrudan bizden bir arkadaşın üstlenmesi olabilir. Benim aklıma Sabri geldi. Ya da Avrupa’dan Remzi, Zübeyir olabilir. Bunlardan hangisi Suriye Kürtlerinin koordinesi için gelebilir. Kamışlı, Afrin’de askeri değil siyasi üslenmeleri olur… Sofi falan gitti oraya, ama onlar askerdir. KCK’dan kim olabilir baksınlar. Kadınlardan da Hacer arkadaş iyidir. Orada ayrıca eşbaşkan Asya var. Kongra-Gel’in temel mekanı, üssü oraya kayar… Biz de Suriye için ortak proje açısından heyetle çalışıyoruz. Kapı da insani yardım için açık olacak. Olmazsa teslim olmak yok, sayı elli bine çıkar, her köyün savunmasını yapar, savaşırlar.”
“Salih Müslim’e selam söyleyin. O da toyluk yapmasın. Bayrağı indirdik, özerklik niyetimiz yok falan demesine ne gerek var? Ya bayrağı asmayacaksın, ya da böyle yapmayacaksın. Özerkliği niye istemesin, isteyecek tabii. Pratik deneyimlerinizi biraz Salih Müsim’le paylaşın. Türkiye’ye gelip gidebilir. Kapılar da açılır.”
“Rojava’daki siyasi merkez Meclis gibi, başbakanlık gibi korunacak. Yüksek konsey, YPG vb. Oraya gelip yerleşip çalışacak, ana karargâh üslenmesi olacak. Kamışlı da bir tür devlet merkezi gibi üslenecek… Müslim’in Türkiye’ye gelmesi stratejiktir, hatta PKK ile görüşülmesi kadar önemlidir dendi.”
Çok değil, 1 yıl önce, Dolmabahçe Mutabakatı’ndan hemen önce yine İmralı’da Pervin Buldan, teröristbaşına, “25 Ekim 2013 tarihli iki sayfalık PYD Yönetim Kurulu’nun mektubunu iletmiştik” diyor, teröristbaşı da, “Evet bunu da verdiler, okudum” diye cevaplıyordu.
Bu görüşmede hazır bulunan Kamu Güvenliği Müsteşarı ise şunları söylüyordu:
“Salih Müslim ile görüşüldü. İstedikleri önemli hususlar oldu. Cezire ile Afrin arasında bir koridor açılmasına katkıda bulunmamız ve kolaylaştırmamız istendi ve lojistik ihtiyaçların giderilmesine dair talepler görüşüldü. En önemlisi irtibat noktası tesisi, yani temsilcilik.”
Müsteşar teröristbaşının Suriye’deki önemini ifade etmek için, “Biliyor musunuz oradaki evlerde gördüm. Sizin resimleriniz hala duvarlarında asılıydı” demeyi de ihmal etmiyordu.
PYD yöneticilerinin Fransa’da Elize Sarayı’nda ağırlanması konusu ele alınırken HDP heyetinin, “Danimarka da PYD heyetini çağırmış” bilgisini verdiğini, bunun üzerine teröristbaşının, “Daha hepsi de çağıracak. Ben gitmelerinden rahatsız değilim. Asya Abdullah onları tanırım, bana bağlıdırlar” dediğini de ekleyelim.
Genelkurmay PYD Terör Örgütü Derken
PYD’ye dair bir hatırlatma daha:
2014 yılında Genelkurmay Başkanlığı, PYD için “terör örgütü” ifadesini kullanınca, dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan şunu savunuyordu:
“HDP ile PKK aynı mı? Değil. Biri siyaset düzeyinde faaliyet gösteriyor. PYD ile YPG arasında da böyle bir durum var.”
7 Haziran’dan sonra kurulan seçim hükümetinde Dışişleri Bakanı yapılan, halen Dışişleri Müsteşarı olan Feridun Sinirlioğlu’nun görüşleri de benzerdi.
Sinirlioğlu sonradan yalanlayıp, “söylediklerinin bağlamı dışında kullanıldığını ve yanlış anlamalara yol açabileceğini” bildirse de Hürriyet’ten Verda Özer 20 Kasım 2015 tarihli yazısında Sinirlioğlu’nun, “YPG ve PYD’yi ayırmak lâzım. YPG eşittir PKK. PKK da bizim ve ABD’nin terör listesinde. PYD ise bir parti. Bizdeki HDP gibi. YPG onun silahlı kolu. PYD’nin elinde ise silah yok” dediğini aktarmıştı.
Şuraya geleceğim;
Erdoğan’ın ısrarla, “PYD, PKK, IŞİD gibi terör örgütüdür” açıklamaları üzerine birkaç ay önce çok üst düzey bir İçişleri Bakanlığı yetkilisine, neden Bakanlar Kurulu’nun PYD’nin terör örgütü olduğunu dair bir karar almadığını sordum.
Yetkili aynen şu cevabı verdi:
“Bakanlar Kurulu’nun böyle bir yetkisi yok. Bu ancak yargı kararı veya uluslararası örgütlerin terör listesine almasıyla mümkün olabiliyor.”
26 Mayıs’ta yapılan MGK toplantısı ve sonrasında Erdoğan’ın yaptığı açıklamayla ilgili tartışmaları izliyorsunuz.
MGK toplantısının ardından yayınlanan bildiride dikkat çekici iki madde vardı.
Birincisinde, “Vatandaşlarımızın huzur ve güvenliği ile kamu düzeninin sağlanması amacıyla yürütülen faaliyetler, terör ve teröristle mücadelede gelinen aşama, millî güvenliğimizi tehdit eden ve bir terör örgütü olan paralel devlet yapılanmasına karşı alınan tedbirler görüşülmüştür” deniliyor;
Diğerinde, “bölücü terör örgütünün Suriye kolu olan PYD/YPG’nin Prag, Stockholm, Berlin ve Paris’te temsilcilik açmasına izin verilmesinin, ülkemizi kana bulayan teröristlere imkân ve cesaret verdiği, bu tutumun dostluk ve müttefiklikle bağdaşmayacağı; Verilen kararın yeniden değerlendirilmesinin Türkiye tarafından beklendiğinin” altı çiziliyordu.
Toplantının ertesi günü Kırşehir’e giden Erdoğan, birinci maddenin ne anlama geldiğini şöyle izah etti:
“Dün yeni bir karar daha aldık, legal görünüm altındaki illegal terör örgütü dedik. Fethullahçı Terör Örgütü olarak tavsiye kararı aldık, Hükümete gönderdik ve Bakanlar Kurulu kararını bekliyoruz. Bunların terör örgütü olarak tescilini gerçekleştireceğiz. Bunlar PYD, PKK neyse aynı kategoride yargılanacaklar.”
Hafta sonu Diyarbakır’a giden Erdoğan’ın dönüş yolunda beraberindeki gazetecilere aynı konuda söyledikleri de bugün medyaya yansıdı. Erdoğan, “Daha önceki kararda, ‘legal görünümlü illegal örgütler’ ifadesi vardı. Bu yeni kararda ise ‘terör örgütü’ deniliyor. MGK olarak bunu biz, tavsiye olarak hükümete gönderiyoruz. Hükümet bu tavsiyeden hareketle hemen bir Bakanlar Kurulu kararı çıkaracak. Biz de kararı olağanüstü bir madde olarak MGK siyaset belgesine koyacağız. Bu, yargının elini güçlendirecek. Mesela savcı, yakalananları terör örgütü mensubu olarak değerlendirebilecek. Paralel devlet yapılanması ile PKK arasında bir fark olmadığını artık görmemiz lâzım” demiş.
İşte şimdi sadece “Cemaatçiler” değil, tüm hukukçular Erdoğan’ın bu sözlerini tartışıp, MGK veya Bakanlar Kurulu kararıyla kimsenin “terörist” ilân edilemeyeceğini savunuyor.
Türkiye’de artık “olmaz olmaz” kalmadığı için dikkat çekmek istediğim bu itirazlar değil, aynı kararın neden PYD için de alınmadığıdır.
Evet, MGK bildirisinde PYD/YPG için, “bölücü terör örgütünün Suriye kolu” deniliyor, ama bu ne kadar geçerli ve demekle bu iş “tamam” oluyor mu?
Tamamsa, İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı toplam 704 kişilik “aranan teröristler” listesinde niçin tek bir PYD/YPG’linin, mesela eş başkanlar Salih Müslim veya Asya Abdullah’ın ismi yok?
Hepsini geçtim; Tüm devlet birimleri, PYD/YPG’yi İmralı’daki teröristbaşının örgütleyip, yönettiğini ayan beyan bildiğine göre, en azından onun hakkında yeni bir dava açılması gerekmiyor mu?
Müyesser YILDIZ
30 Mayıs 2016
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/erdogan-ve-mgk-pydyi-niye-teror-orgutu-iln-etmedi-3005161200.html
Odatv yeni link: https://www.odatv4.com/yazarlar/muyesser-yildiz/erdogan-ve-mgk-pydyi-niye-teror-orgutu-iln-etmedi-3005161200-95033