Kumpasların miladı, 9 Kasım 2005’te Şemdinli’de bir PKK’lıya ait kitapevinin bombalanmasıydı. Ancak Türkiye bunun bir kumpas olduğunu henüz birkaç hafta önce, davanın iddianamesini hazırlayan Savcı Ferhat Sarıkaya’nın itirafları ile öğrendi.
FETÖ soruşturması kapsamında “tanık” sıfatıyla ifade veren Savcı Sarıkaya, Cemaat tarafından korunup kollandığını, meslekten ihracının ardından kendisine bakıldığını anlatmakla yetinmedi, iddianamenin bazı bölümlerini kendisinin yazmadığını şöyle açıkladı:
“O dönemde Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan İlhan Kaya (açığa alınan tutuklu Yargıtay üyesi) konuyla ilgilenmeye başladı. Kaya ile ailecek görüşmeye başladık. Görüşmelerde dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt ismini gündeme getirmeye başladı. İlhan Kaya, altımızdan girdi üstümüzden çıktı, ‘Büyükanıt’ın ifadelerini getir iyi olur, iyi olur, darbe yapma imkânı var gibi’ söylemleri oluyordu. ‘Bir kitapevinin bombalanması olayı nasıl Büyükanıt’a bağlanır’ diye kafamda soru işaretleri vardı. Ancak, TBMM’deki komisyona ifade veren Mehmet Ali Altındağ’ın ifadesinin getirilmesinde ısrarcı oldu. İlhan Kaya’nın yönlendirmeleri sırasında basiretim bağlandı. Ben de ifadeyi getirerek, dosyaya koydum. İddianamenin bir kısmını kendim yazdım. İlhan Kaya da birkaç paragraf ekledi. Herkes, ‘Bu iddianameyi bir savcı yazamaz’ diyordu, ben onurumu, gururumu ayaklarım altına alıp ‘ben yazmadım’ diyemiyordum. Terör kısımlarını ben yazmadım.”
-Yargıtay’da Şemdinli Maratonu-
O dönemde çok az sayıda gazeteci ve siyasetçi, bu iddianameyi bir savcının yazmış olamayacağını söylemeye cesaret edebildi.
Meğer Yargıtay’da da böyle düşünenler ve bunu kayıtlara geçirenler varmış.
Şöyle ki;
Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin sanık astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile Jandarma haber elemanı eski PKK itirafçısı Veysel Ateş’i 19 Haziran 2006’da 39’ar yıl hapis cezasına çarptırmasının ardından dosya Yargıtay’a gelir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı Yargıtay 1. Ceza Dairesi’ne gönderir.
1. Ceza Dairesi 1 Şubat 2007’de duruşma yaptığı halde davanın 9. Ceza Dairesi’nin görevi kapsamına girdiğini belirterek, oy çokluğu ile dosyayı Cumhuriyet Başsavcılığı’na iade eder.
Bunun üzerine Başsavcılık 2 Şubat 2007’de, “Gönderilme uygundur. Duruşma gerçekleştirildikten sonra dairenin görevsizlik kararı vermesi yasal yönden mümkün değildir” diyerek, bu karara itiraz eder ve konuyu Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşır.
20 Şubat’ta toplanan Ceza Genel Kurulu ise 1. Ceza Dairesi’nin duruşma açtıktan sonra görevsizlik kararı vermesinin isabetli olup, olmadığını dahi tartışmadan “Başsavcılığın itirazını usulen kabul edilemez” bulup, oy çokluğu ile dosyanın 9. Ceza Dairesi’ne gönderilmesini kararlaştırır.
-İddianame İhbar Dilekçeleriyle Oluşturuldu-
Ceza Genel Kurulu’ndaki görüşmede verilen kararı destekleyen üye sayısı 18’dir. Bunlardan birisi de İstanbul Casusluk, Balyoz ve Hanefi Avcı’yı verilen mahkumiyetleri onayan, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra tutuklanan 9. Ceza Dairesi’nin Başkanı Ekrem Ertuğrul’dur.
10 üye ise çeşitli gerekçelerle bu karara itiraz eder. İşte itiraz eden üyeler arasında özellikle üç ismin gerekçesi çok dikkat çekicidir.
O isimler, halen Yargıtay 18. Ceza Dairesi Başkanı olan Hamdi Yaver Aktan, Ergenekon kararını bozan 16. Ceza Dairesi’nin üyesi Yusuf Kenan Doğan ile 2008’de yaş haddinden emekliye ayrılan Mehmet Hulusi Özek’tir.
Bu üç isim, Van Cumhuriyet Başsavıclığı’nın açtığı davada suç tarihinin 9 Kasım 2005 olarak gösterildiğini, anılan tarihin öncesi olmadığının iddianame başlığında da açıkça belirtildiğini vurgulayarak, öncelikle bu husustaki itirazlarını şöyle dile getirir:
“Suç tarihinin tek bir tarih olarak gösterilmesine, soruşturmanın bu yönde yapılmasına karşın; TBMM’den alınan bir ifade tutanağı ile açık kimliklerinin doğru olup olmadığı değerlendirilmeden/doğrulatılmadan, dilekçe sahiplerinin bilgilerine başvurulmadan, dilekçe içerikleri test edilmeden, araştırılmadan doğrudan doğruya ve bütünüyle hiçbir iddianamede görülemeyecek, iddianame düzenleme sorumluluğuyla bağdaşmayacak ölçüde ihbar dilekçeleri birbirine eklenerek, Şemdinli’deki olayla bağlantısı somut olarak gösterilmeden soruşturma konusu maddi olayın iki katı uzunluğunda bir takım çözümlemeler yapılarak iddianame tamamlanmış ve özel yetkili mahkemeye tevdi edilmiştir. Ancak yasadışı örgüt iddianamelerinde ve doğru olarak yapıldığı halde; Uyarlanması olanağı mevcut olmamasına karşın sanıklar PKK-Kongra-Gel terör örgütü üyesi gibi kabul edilerek örgütün analizi yapıldıktan sonra; ‘Temelde devlet denilen bürokratik aygıt ile seçilerek gelen siyasi hükümetler arasında bir gerilim mevcuttur. Bu gerilim zaman zaman gizli ve açık çatışmaya dönüşebilmektedir’ şeklindeki varsayımdan hareketle bu kez ‘seçilmişler-atanmışlar’ gibi gereksiz ve yapılmaması gereken bir tartışma iddianameye taşınmış, çözümlemeden dolayı olarak ‘seçilmişler’ yanında tavır alınmak suretiyle siyasal kimlik takınılarak iddianame yazım tekniğinden uzaklaşılmıştır. Gerçekten de ‘devletin bekasını korumak ve temsil etmekle görevli olan bürokratik aygıt içerisine sızmalar olması halinde bürokrasinin kendisi devletin bekasını tehdit eder noktaya gelebilir’ değerlendirmesi, yaptığımız yorumu haklı kılmaktadır.”
-Bu İddianameyi Ancak Bir Sosyolog Yazabilir-
Üç isim karşı oy yazısında, iddianamenin başlangıcındaki şu tarihi ve siyasi analize de dikkat çeker:
“Osmanlı’dan Cumhuriye’te miras kalan ve Cumhuriyet’in ilanında da kabul edilerek devam ettirilen modernlik projesi, Kürt milliyetçiliğinin ve siyasal İslâm’ın devletin temel yaklaşımlarına hakim olmasını temel tehdit unsurları olarak belirlemiştir. Bugün kimi çevrelere göre, siyasetin gizli ajandası bu iki temel tehdidi içermektedir. Ayrıca çevreden gelerek merkezi ele geçirme çabası içinde olan unsurlar, modernlik projesinin sahibi olan sivil/askeri bürokratik etiği oldukça rahatsız etmektedir. O halde devlet içerisinden kimi ideolojik gruplaşmaların çıkar çevreleri ile işbirliği içerisinde temel risk faktörü olarak gördükleri siyasi iktidara karşı tavır geliştirmesi beklenmeyen bir durum olmalıdır.”
Ve ardından şu değerlendirmeyi yapar:
“Bu analiz, doğruluğu tartışmalı olsa da bir sosyoloğun değerlendirmesini anımsatmakta ve toplum bilimsel olarak karşı görüşlerin olabileceği gerçeğini yok saymaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadronun, kuruluştan kaynaklanan ulus ve ulus-devlet yaratma projesinin getirdiği ve iddianamede, ‘siyasetin gizli ajandası’ şeklindeki nitelemeyle adeta suçlama konusu yapılan duyarlılıkların doğruluğunun tartışılacağı yerin iddianame olamayacağı düşünülmediği gibi siyasal İslâm ve etnik milliyetçiliğin tehlike yaratmayacağı üstü örtülü şekilde vurgulanarak, bu hassasiyetlerin yanlış olduğu izlenimi verilmekte ve dahası siyasal söylem yüklü değerlendirme yapılmaktadır. Bu denli yersiz değerlendirmelerle yüklü iddianame öyle anlaşılıyor ki, CMK’nın 174. Maddesi içeriği gözönüne alınmadan mahkemece de kabul edilmiştir.”
Tam 9.5 yıl önce bu tespit yapılmış… Dikkate alınmamış…
9.5 yıl sonra Savcı bizzat itiraf etmiş… Sadece geçici olarak meslekten uzaklaştırılmış…
Ama Astsubay Ali Kaya Muğla, Astubay Özcan İldeniz Aydın, Veysel Ateş de Kandıra Cezaevi’nde bilmem kaç bayramdır yatmaya devam ediyor. Farkında mıyız?..
Müyesser YILDIZ
12 Eylül 2016
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/meger-95-yil-once-tespit-edilmis-1209161200.html