İçeriğe geç

1 Ayda 7 Bin Mağdur Yarattık GATA’da!..

Tam 1 yıl önceydi; Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal, “Bugün Türk Hava Kuvvetleri aslında savaşıyor. Hem orta çaplı bir savaşın ötesinde, hem de iki cephede savaşıyor” dedi.

1 ay önce de Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Yaşar Güler, Hakkari Çukurca’da PKK’ya karşı yürütülen mücadele için, “Bir ölüm kalım savaşı veriliyor” ifadesini kullandı.

Özetle, bir değil birçok cephede “savaştayız”. Daha da yeni cephelerin hazırlığı var.

İşte böyle kritik bir dönemde askeri hastaneler Sağlık Bakanlığı’na devrediliyor.

İktidar yetkilileri, Fransa’daki OHAL’i örnek gösteriyor. Kimse de çıkıp, “OHAL kapsamında Fransa’da askeri hastaneler sivilleştirildi mi?” diye sormuyor.

GATA ile ilgili tartışmalar daha çok askeri doktor ve hemşireler merkezli tartışılıyor, ki bu konudaki endişe ve tespitlerin tamamı doğru. Nitekim tepkiler üzerine Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulisi Akar ve 2. Başkan Orgeneral Ümit Dündar bir araya gelerek, GATA’nın kapatılmasıyla askeri hekimlikte ortaya çıkan sorunları giderecek kararlar aldı.

Ancak işin bir de sivil personel kısmı var. Yıllarca askeri hastanelerde çalışmışlar, tecrübe ve bilgi birikimiyle bir kurumsal aidiyet oluşmuş. Şimdi ise durumları, nerede, ne iş yapacakları belirsiz. Dahası kazanılmış haklarını kaybetmiş durumdalar.

Tam 7 bin sivil personelin mağduriyetinden söz ediliyor.

Şöyle ki;

31 Temmuz’da yürürlüğe giren 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığı’na devrinin yanısıra personelin durumu da düzenlendi ve sözkonusu kararname uyarınca oluşturulan komisyon 2-3 Ağustos’ta yaptığı toplantıyla devrin teknik detaylarını belirledi.

Buna göre; Hastanelerle birlikte sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık hizmetleri (doktor, hemşire) sınıfı mensuplarının tamamı tercih hakkı bulunmaksızın, otomatikman Sağlık Bakanlığı personeli yapılacaktı.

Peki böyle mi oldu? İddia o ki, hayır.

Askeri hastanelerdeki 910 doktor ve hemşireden 500’ü Sağlık Bakanlığı bünyesinde göreve devam ederken, bir kısmı emekli olmuş, 100 kadarı da Genelkurmay Sağlık Komutanlığı’na geçmiş. Normalde sağlık hizmeti verilmeyen bu komutanlığa geçişle birlikte doktorların atıl duruma düştüğü, öyle ki bir birliğin revirinde 10 profesör, 15 doçentin görev yapmaya başladığı konuşuluyor.

Konumuz bu değil, ama Sağlık Bakanlığı’na geçen veya TSK’da kalan doktor ve hemşirelerin özlük haklarında herhangi bir kayıp olmadığını da belirtip, sivil personelin başına gelenleri aktaralım.

Sözkonusu kanun hükmünde kararname ve bu kararnameye dayanarak alınan kararda onlarla ilgili şu düzenlemeler öngörülmüştü:

“Sağlık Bakanlığı’nın talep etmesi… Yetkilendirilen birimin, bu personel için muvaffakat vermesi… İlgili personelin de bunu istemesi halinde devrin gerçekleşmesi… Devir halinde özlük haklarının aynen korunması…”

Düzenlemenin hem Anayasa’nın eşitlik ilkesine, hem de Devlet Memurları Kanunu’na aykırılığı bir yana; Acaba bu kararlara uyuldu mu?

Yine hayır.

Kendilerine hiç sorulmadan sivil personelin tamamı Sağlık Bakanlığı’na devredildi.

Devirle birlikte genel idare hizmetler sınıfında olan personelin statüsü, yardımcı hizmetler sınıfına (Mesela teknikerler teknisyen yapıldı) düşürüldü.

Dahası tüm bu personelin özlük haklarında önemli kayıplar yaşandı. Aylık maaşlarının yanısıra lojman, servis ve tayın bedeli yok sayıldı. Neticede sivil personelin maaşlarında 180 ila 250 lira arasında kayıp meydana geldi.

Eylül maaşlarını aldıklarında yaşadıkları kaybı gören personel, ASİM-SEN (Askeri İş Yerlerinde Görevli Kamu Çalışanları Sendikası) başta olmak üzere bağlı oldukları sendikalar aracılığıyla dava açmaya hazırlanırken, Sağlık Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’nı dilekçe yağmuruna tutmaya başladılar. Personelin, özellikle kurumlarında dilekçe vermek için muhatap bile bulamamaktan yakındıklarını da ekleyelim.

Başbakan Binali Yıldırım daha 2 gün önce, “Olağanüstü hal vatandaşa değil, olağanüstü hal Meclis’e ve hükümete. Vatandaşa her şey olağan” dedi.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da OHAL’in bugüne kadar sadece devlete uygulandığını belirtip, “Vatandaşımız OHAL uygulamalarından zarar görmemiştir ve görmeyecektir” teminatını verdi.

Ama işte tablo.

Ve insan bu tabloya, “savaş halindeki” bir ülkede askeri hastanelerin yangından mal kaçırırcasına “sivilleştirilmesine”, uygulamalardaki bu aculluğa bakınca sormadan edemiyor:

“GATA’ya bir hıncınız mı vardı ve sebebi neydi?”

Müyesser YILDIZ

3 Ağustos 2016

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/gataya-ne-hinclari-varmis-0310161200.html

Kategori:Uncategorized