İçeriğe geç

Lozan ve Misak-ı Milli’yi Kimin İçin Tartışıyoruz?

Erdoğan önce Lozan’ı, ardından Misak-ı Milli’yi tartışmaya açtı, “Irak’ın kadim şehirleri, Kerkük, Musul bizimdi” dedi. Yandaşlar coşup, “Yeni Türkiye” haritasına Halep’i de ekledi.

Görünürde şimdilik kastedilen tabii ki bir fetih değil, “manevi birliktelik”. Peki Barzani, yağma-talanın ardından kumpas referandumla Kerkük’e el koyarken ne yapıldı?

“Irak’taki tüm etnik gruplara eşit mesafedeyiz” politikası izlendi, yani Türkmenler bir başına bırakıldı. Referandum sonucunda da, “Aaaa Türkmenler söylendiği kadar da çok değilmiş” şaşkınlığı sergilendi.

2007 yılıydı; Barzani çıktı, “Türkiye’nin Kerkük’e karışma hakkı olmadığını” belirtip, şu tehdidi savurdu:

“Eğer Türkler Kerkük’e müdahale ederlerse, biz de Türkiye’nin Güneydoğusu’na müdahale ederek, karşılık veririz. Biz de Diyarbakır’ın ve diğer kentlerin içişlerine karışırız. Kerkük tarihsel ve coğrafi olarak Kürt kimliğine sahiptir. Kerkük’te Türkmen azınlık bulunuyor olabilir. Türkiye’de de 30 milyon Kürt var, ama biz hiç onların içişlerine karışmıyoruz. Eğer Türkiye birkaç bin Türkmen için Kerkük’e müdahale edecekse, biz de 30 milyon Kürt için Türkiye’ye müdahale ederiz.”

Barzani, “Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de yaşayan Kürtler için bağımsız bir devlete sahip olmak yasal bir haktır” demeyi de ihmal etmedi.

Tepkimiz ne oldu?

Dönemin Başbakanı Erdoğan şu karşılığı verdi:

“Bu ifadeleri kullanırken çok dikkatli kullanmak lazım. Barzani, haddi aşmıştır. Bu ifadelerle eğer kendini tatmin ediyorsa onu bilemem, ama Türkiye Cumhuriyeti’nin bu tür tatminlere ihtiyacı yok. Bu sözlerin altında kalmamaları gerekir. Dikkat etmelerinde büyük fayda var.”

Dönemin Dışişleri Bakanı Gül de, “Göreceksiniz cevabımızı” dedi.

Ankara bu açıklamalardan duyduğu rahatsızlığı “BOP’un anası” dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’a de iletip, Barzani’nin uyarılmasını istedi… Erdoğan’ın telefonla görüştüğü dönemin Irak Devlet Başkanı Talabani “üzüntülerini” bildirdi…

Sonrasında Ankara’nın, Barzani ve Talabani ile “dostluğunu”, ayaklarına kırmızı halılar sermesini hatırlatmaya gerek yok.

Gündemde Musul operasyonu var. Türkiye sahada ve masada olmak için ABD’yi ikna etmeye çalışıyor.

Derken PKK’lı teröristlerin “Peşmergeye destek için” Kerkük’te cirit atmaya başladığı ortaya çıktı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Biz oradaki süreci takip ediyoruz. Kesinlikle PKK’nın ve diğer terör örgütlerinin burada oldu bittiye getirip de özellikle bu bölgede hareket etmesine müsaade etmeyiz” derken, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’dan, Özal’ın PKK’nın ilk saldırıları üzerine, “Üç beş çapulcu, baldırı çıplak. Dikkate almaya değmez” şeklindeki sözlerini hatırlatan şu açıklama geldi:

“PKK Kerkük’te DAEŞ’le mücadele ediyor gibi onların reklamını yapan haberler yapıldı. Kerkük’teki PKK’lı sayısı abartılıyor. 2-3 araçlık bir ekibin girmeye çalıştığı bilgisi geldi. Onun da önüne geçilir.”

Geçmişte Barzani’nin, şimdi Erdoğan’ın Başdanışmanlığını yapan işadamı-gazeteci İlnur Çevik’in bugün Yeni Birlik Gazetesi’ndeki köşesinde, “PKK’lıları Kerkük’e Barzani ile ters düşen Talabani ve Goran hareketinin gönderdiğini” öne sürüp, Barzani’yi “koruyup-kollama” çabası da oldukça dikkat çekici.

-Kandil Bağdat’ta mı?-

Barzani’yi sadece İlnur Çevik korumuyor, Başbakan Binali Yıldırım’dan da önemli mesajlar geldi.

Mesela; Irak yönetimine şöyle tepki gösterdi:

“Ülkemizin başını ağrıtan PKK terörünün barındığı ülke Irak. Irak bize laf edeceğine, önce bize orada bulunan ve ülkemizi rahatsız eden yıllardır sivil insanların hayatına kasteden, güvenlik güçlerimizi şehit eden, bu alçak hain bölücü PKK terör örgütüne yataklık yapmasınlar. Önce ülkelerine sahip çıksınlar, ülkelerindeki terör örgütlerini zapturapta alamıyorlar Türkiye’ye kafa tutuyorlar.”

Yıldırım, terörist yuvası Kandil’in Bağdat’ta değil, Barzani bölgesinde bulunduğunu bilmiyor olamayacağına göre, nedir bu koruma-kollama? Irak yönetimine yönelik tepkinin en azından yarısı niye Barzani’ye de gösterilmez?

Vazgeçtik tepkiden Yıldırım, “Barzani’nin kontrolünde Irak’ın kuzeyinde güvenli bölge oluşturmak için anlaştıklarını” açıkladı.

-Kendisi Hapiste, Fikirleri Dillerde-

Acaba terör yuvası Kandil de o “güvenli bölgenin” içinde mi olacak? Bu, kediye ciğer emanet etmek değilse, nedir?.. Barzani-PKK ilişkisini bilmeyen mi var?..

Tamam araları teröristbaşının, “Kürt konferansında Barzani-Leyla Zana eşbaşkan olsun” talebi ve Barzani’nin Suriye’nin kuzeyini de istemesi yüzünden bozulur gibi oldu, hatta teröristbaşı İmralı’dan, Barzani’ye, “ayağını denk alsın” tehdidi de gönderdi, ama nihayetinde onlar “kardeş”…

İmralı’ya yapılan son Kurban Bayramı ziyaretinde verilen mesajlardan sonra sanki o “kardeşlik” yeniden “tesis ediliyor” gibi. İmralı mesajının ardından HDP heyetinin Barzani’ye koşması, Demirtaş’ın Barzani’den, “Barış sürecinin yeniden başlaması için bir ağabey olarak taraflar arasındaki diyaloğu desteklemesini” istemesi… Demirtaş’ın ABD, Avrupa temaslarını sert şekilde eleştiren Erdoğan’ın, Barzani’ye gidişe alt perdeden tepki göstermesi, hatta Ankara’nın da Barzani’ye heyet gönderebileceğini söylemesi…

Hemen ardından da Lozan ve Misak-ı Milli’nin tartışmaya açılması…

Bu tartışmaları Erdoğan’ın “gündem değiştirme” çabası olarak değerlendirenler bile artık meselenin, “Barzani bölgesinin Türkiye’ye bağlanması”, yani “Türk-Kürt federasyonu” olduğunu ve Erdoğan’ın başkanlık seçimine bu “fetihle” gitmeyi planladığını kabul ettiğine göre, önemli bir konuyu daha hatırlamamız gerekiyor.

Lozan ve Misak-ı Milli’yi başka kimin tartışmaya açtığını…

O kişi, İmralı’daki teröristbaşıydı.

Daha 2010 yılında avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Musul’un yeniden Türkiye topraklarına katılması” ve “Sevr tehlikesine karşı Lozan’ın güncellenmesi” önerisinde bulunmadı mı?

Bitmedi. İmralı masasının harıl harıl “faaliyette” bulunduğu 2013 yılında, şartlarından birisinin de “Misak-ı Milli Komisyonu” kurulması olduğunu belirtip, şunları söylemedi mi?

“Misak-ı Milli komisyonu aslında bir Kürt-Türk misakıdır ve birlikte kurtuluştur. Meclis bu misakı onayladı. Kürtler bölünmeyecekti, ama ayırdılar. Bu sınırları değiştirmek artık öyle kolay değil. Ama sınırları faydaya çevirebiliriz; Ekonomik birlik, kardeşlik sınırına dönüşür. Suriye sınırı Brüksel sınırı gibi olur… Kandil de bunu anlamalı. Tarihi bir ittifak doğuyor. Bütün Kürtler Türkiye ile sağlam bir ittifak kuracak. Misak-ı Milli Komisyonu bunu tartışacak. Türk-Kürt birliği olmadan kimse bölgede sağlam kalamaz. Ta Hititlerden beri bu ittifak vardır. Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü Irak ve Suriye’deki hatta İran’daki sorunun çözümüdür. Bunun sonrası Ortadoğu demokratik ittifakıdır.”

Ve yine o teröristbaşı, “Misak-ı Milli Halep’in kuzeyinden başlar” demedi mi?

Başbakan Binali Yıldırım bir kez daha, “Terör ortadan kalkana kadar çözüm mözüm yok” dese de;

Manşetlerde, meydanlarda, nutuklarda “Türkiye kurtarılıyor” olsa da;

ABD’nin İsrail, Rusya ve Mısır’dan sonra Türkiye’nin PKK’yla da ilişkilerini “normalleştirme” çalışmaları, yani BOP planı maalesef tam gaz sürdürülüyor!..

Müyesser YILDIZ

24 Ekim 2016

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/sadece-erdogan-degil-lozani-ve-misak-i-milliyi-tartismaya-acan-biri-daha-var-2410161200.html

Kategori:Uncategorized