İçeriğe geç

Işık Koşaner ve Necdet Özel’e Sorular

Programda bir değişiklik olmazsa, TBMM 15 Temmuz darbesini araştırma komisyonu bugün Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Işık Koşaner, yarın da Necdet Özel’i dinleyecek.

Komisyonda yapılan açıklamalarla yavaş yavaş bazı efsaneler çöküyor ya, acaba Işık Koşaner de bir efsaneyi sonlandırır mı ki?!.

Mâlum Koşaner “kumpas” davalardaki haksızlıkları iktidara “anlatamadığı”, hapisteki silah arkadaşlarının “hukukunu” koruyamadığı için 3 kuvvet komutanıyla birlikte istifa etti. İstifa etmeyen tek isim dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Necdet Özel’di. Onların istifasının ardından Başbakanlık merdivenlerinden koşa koşa çıktı. İndiğinde Genelkurmay Başkanıydı, tam 4 yıl bu görevde kaldı.

Özel’in, “Siz niye istifa etmediniz?” sorusuna, “Koşaner benim kalmamı ve mücadele etmemi istedi” cevabını verdiği söylendi hep.

Galiba gün bugün. Bence Koşaner Paşa’ya sorulacak birinci soru; “Kumpaslarla” ilgili dönemin Başbakanı ve Cumhurbaşkanına neler anlatıp, ne karşılık aldığı, ikincisi de o istifaların perde arkası olmalıdır.

Zira çok açık ki, Koşaner ve ekibinin istifasıyla TSK komuta kademesi bugünkü haline “kavuştu”, “FETÖ”cü generaller zirveye çıkıp, 15 Temmuz’u gerçekleştirdi.

Necdet Özel demişken; “Kumpaslar” sırasındaki “duruş” ve “hukukun üstünlüğüne inancını” hatırlatmaya gerek yok. Ancak 15 Temmuz darbesinin ardından Hürriyet’e şu açıklamayı yaptı:

“Yüreğim yanıyor, ömrüm oldukça da yanacak, ben artık böyle bir yürekle yaşayacağım. Ergenekon ve Balyoz’dan mağdur olan arkadaşlarım için üzüntüm çok büyük, vicdanımda bir sızı olarak kaldı. Birçoğu komutanlık görevini üstlenecek tecrübe ve donanıma sahipti. Benim için en önemli şey vicdan artı hukuktur. Hukuku izledik, ama vicdanım sızlıyor.”

AKP bu davalarla ilgili “fabrika ayarlarına döndüğüne” ve Başbakan Binali Yıldırım, “Balyoz da Ergenekon da sapına kadar vardı” dediğine göre, acaba Özel de “üzüntü ve vicdan azabından” kurtulur mu ki?

-Erdoğan Darbeden 16 Gün Önce Ne Söylemişti?-

Erdoğan ve iktidar mensuplarının, “FETÖ”nün devleti ele geçirme zamanına ilişkin sözleri kafaları çok karıştırdı.

Başbakan Binali Yıldırım 10 gün önce İslâm ülkelerinden gelen sendika temsilcilerini kabulünde şunları söyledi:

“Askeriye içinde insan yatırımı yaptılar. Belirli rütbelere gelenler, terfi edecek arkadan gelenlere farklı bir plana getirerek daha vasıflı, daha çalışkan insanları tasfiye ettiler. Aynısını polis teşkilatında yaptılar. Bunlara karşı çıkan herkesi yok ettiler. Askerde ve poliste 40 yıl boyunca önemli bir konuma geldiler. Karar verici konuma geldiler. Elinde silah olan kolluk gücü oldular. İş aleminde güçlendiler. Sizin gibi STK’lar kurdular. Hayatın bütün alanlarında 40 yıl boyunca büyüdü büyüdüler. ‘Siz ne yaptınız?’ diye sorabilirsiniz. Eline silah alıp, insan öldürmedikten sonra hiçbir örgüte bir şey diyemeyiz.”

Ardından, FETÖ terör örgütünün ilk darbeyi 15 Temmuz’da değil, 17 Aralık’ta hükümete karşı yaptığını belirtip, “Ondan sonra, mücadelede başka bir boyut başladı. Bu örgütün sistemli biçimde üzerine gittik” dedi.

Peki hafta sonu AKP’nin Afyon’daki kampında neler anlattı; Şunları:

“Eski bir Genelkurmay Başkanı çıkıp diyor ki, ‘Biz 2004’te uyardık’. Ne uyardınız kardeşim, karara bakıyoruz, ‘Nur cemaati ve hizmet hareketi izlenmelidir.’ Ne zamandan beri cemaatler terör örgütü oldu. Bizim için kırmızı çizgi, terör faaliyetinin başladığı gündür, o da 17 Aralık’tır. Durup dururken cemaatlerin üzerine gidip, ‘Siz bir şeyler yapıyorsunuz, biz anlamıyoruz ama sizin defterinizi düreriz’. Bunu mu söyleyelim? İnsanları öldürmedikçe, eline silah almadıkça terör örgütü muamalesi göremez. ”

Ve şöyle devam etti:

“15 Temmuz zaferini gölgelemeye çalışanlar sinsi taktikler içindedir. Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), AK Parti döneminde doğmamıştır. FETÖ, AK Parti döneminde palazlanmamıştır. Bu terör örgütünün sanki AK Parti döneminde kurulmuş, güçlenmiş gibi gösterme gayreti içinde olanlar var. Bunlar kendi kusurlarını, yanlışlarını örtmenin telaşı içindeler.”

“FETÖ” AKP döneminde doğmamış olsa da örgütün TSK’daki mensuplarının son 10 yıl içinde “general” seviyesine gelip, darbeyi gerçekleştirdiği ortada.

Bir diğer gerçek; “FETÖ” 17/25 Aralık’ta silah kullanmadı. Doğru yanlış, “yolsuzluk” operasyonu yapıldı, tek kurşun atılmadı, tek kişi ölmedi.

Nitekim bu örgüte ancak ne zaman net bir şekilde “terör örgütü” denilebildi; 15 Temmuz darbesiyle.

Her neyse, Erdoğan ve Başbakan Yıldırım, 17/25 Aralık’ı “kırmızı çizgi” olarak belirledikten sonra bize söz düşmese de bu tarihten sonraki “mücadeleye” dair bazı soruları sorma hakkımız var.

İzmir ve Ankara Cumhuriyet Savcılarının Genelkurmay’daki “FETÖ”cüleri 15 Temmuz darbesinden aylarca önce tespit ettiğini;

Birçok ismin Erdoğan’ı, hem etrafındaki yaverler hem de Genelkurmay’daki bazı isimler konusunda uyardığını ve

AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın darbeden 23 gün önce televizyona çıkıp, şunları söylediğini biliyoruz:

“Beştepe de dahi çok sayıda cemaatçi çıkar. Biliniyor bu isimler. Tehlike de arz ediyor. Mutfaktaki aşçısına kadar hafife alınacak, kimse olmaz. Beştepe’nin daha steril hala getirilmesi lazım. Bu aynı zamanda başbakanlık için geçerli. İçişleri, Adalet Bakanlığı için geçerli. HSYK için geçerli. Emniyette var. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün üst kademe yöneticilerinden var, hala cemaatçi. Soruyorsunuz, ‘falanca şahıs cemaatin çok önemli adamlarından biriydi, niye işlem yapmıyorsunuz’ diye. Bir bakıyorsunuz, onun arkasında siyasetçi, bürokrat, istihbaratçı çıkıyor. Sayısız adamlar çıkıyor… Şu anda paralel yapının en güçlü olduğu yerlerden biri Türk silahlı Kuvvetleri, Genelkurmay Karargâhı. Maalesef paralel yapıyla mücadelenin en zayıf yürütüldüğü üç kurum sayın deyin, birinci sıraya Türk Silahlı Kuvvetleri derim. Muharrem Köse diye bir adli müşavir vardı. 3 ay önce görevden aldıydılar, hala yerinde duruyor. Bir masadan aldılar, öbür masaya verdiler. Adam duruyor aynı yerinde. ”

Ne mi oldu?

Erdoğan darbeden sadece 16 gün önce Cumhurbaşkanlığı personeli için düzenlenen iftarda Şamil Tayyar’ın bu iddialarına cevap verircesine, “Cumhurbaşkanlığına da girmişlerdi, belki hâlâ da vardır. Onların üzerinde de çalışıyoruz, söyleyeyim. Ya kendileri istifa eder giderler, nereye giderlerse gitsinler ama burayı lekeleyemezler” dedi.

“İstifa edin, nereye giderseniz gidin” demek miydi “mücadele” yöntemi?..

Keza gerek İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekili Okan Bato, gerek İzmir Emniyet Müdürü Celal Uzunkaya Genelkurmay’a yapmayı planladıkları operasyonların nasıl engellendiğini 15 Temmuz’dan sonra defalarca açıklamadı mı?

Peki tespit edilen kilit isimler niye görevden alınmadı ve bu operasyonları engelleyenlerle niye mücadele edilmedi de adeta 15 Temmuz’a yol verildi; “Allah’ın lütfu” olsun ve “Başkanlık kapısı açılsın” diye mi?

-Özel’e PKK Terörüyle Mücadele de Sorulmalı-

Kritik dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’le başladık, onunla bitirelim.

Bizzat dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun, “vur emrini ben verdim” dediği, şimdilerde “FETÖ’cü pilotların işi” olduğu öne sürülen Rus uçağının düşürülmesi onun döneminde yaşanmadı, ama Uludere ve Suriye’de uçağımızın düşmesi/düşürülmesi olayları var. “Bunlar da FETÖ’cülerin operasyonu muydu?” diye mutlaka sorulmalı.

İlker Başbuğ döneminde mühürlenip, muhafaza altına alınan Kozmik Oda belgelerinin yıllar sonra Muharrem Köse tarafından “FETÖ’cü” Savcıya kendi “izni ve bilgisi dahilinde” teslim edilip, edilmediği de…

Ve bölücü terör örgütüyle mücadele konusu; Özel’in o dönemde verilmeyen operasyon izinlerini dosyaladığı, bunun için dönemin Başbakanı Davutoğlu’na bir mektup yazdığı biliniyor. Özel’in emekliliğinden sonra, “Güvenilir bir yargı ve güvenilir bir basın mensubu bulursam, herşeyi belgeleriyle anlatırım” dediğini de duymuştum.

“PKK’yla, FETÖ ne âlâka?” demeyin.

İktidar ve yandaş kalemler, bu iki örgütün işbirliğini yazıp, durmuyor mu?

Erdoğan aylar önce, “Polis ve asker içindeki FETÖ’cüler yüzünden çok sayıda şehit geldiğini” söylemedi mi?

Daha dün Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, “Oradaki mücadelede niye başarısız olduğumuzu şimdi anlıyorum. Bizim gittiğimiz, karşılaştığımız komutanların hepsi şimdi hapiste. İstihbarat bilgilerini onlarla paylaşıyorlar, bizimle paylaşmıyorlar” demedi mi?

Özel’le ilgili bir merak konusu daha:

Emekli olduktan sonra tam 1 yıl susan Özel, darbe gecesi ortaya çıktı, televizyon televizyon konuştu.

Hürriyet’e yaptığı açıklamasından, bu talebin iktidardan geldiği anlaşılıyordu. Cemil Çiçek, Numan Kurtulmuş’un ardından Başbakan Binali Yıldırım’ın aradığını, İsmet Yılmaz’la da defalarca görüştüğünü söylemişti.

Acaba iktidar mensupları neden bir Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt, İlker Başbuğ değil de sadece onu arayıp, yardım ve bilgi istediler?

Tamam, “yakınlığın, güvenin” bir göstergesi… Ama aynı zamanda, “darbecileri tanıdığı”, onlara “söz geçirebileceği” zannının da bir sonucu olmasın?!.

“Necdet Özel sorulacak sorulara tüm açıklığıyla cevap verir mi?” diye sorarsanız;

İki sözü yüzünden Hilmi Özkök’ü bir kalemde silenler, ona da öyle bir “fatura” keser ki!.. O yüzden hiç sanmıyorum.

Müyesser YILDIZ

26 Ekim 2016

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/necdet-ozele-cevap-veremeyecegi-sorular-2610161200.html

Kategori:Uncategorized