İçeriğe geç

4 General Ve 1 Emir Subayının Hikâyesi

Başbakan Binali Yıldırım 6 gün önce TÜSİAD toplantısında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’la arasında geçen bir konuşmayı açıkladı.

Yıldırım Mayıs’ta Başbakanlık görevini üstlendiğine göre, son 7 ay içinde, büyük ihtimalle de 15 Temmuz darbesinden sonra gerçekleşen konuşmada Akar, “Albaya bir talimat veriyorum, albayda çıt yok, adam bir şey söylemiyor, ‘Tamam, baş üstüne’ demiyor. Merak ediyorum niye böyle yaptı? Gidiyor, bir astsubay, ağabeyi oymuş, amiri daha doğrusu, astsubaydan olur alırsa, dönüp ‘Peki komutanım yapayım’ diyor” gibi bir ifşaat ve itirafta bulunmuş.

Daha önce de sorduk; “Akar bu rezaleti ne zaman farketmiş, dahası ne yapmış?” diye. Bu çok önemli hususlar hâlâ meçhûl!..

-O Zehirli Çiçeğin Büyüdüğünü Göremediler mi?-

Şimdi biraz geriye gidip, tarihi bir notu hatırlatalım.

Gazeteciler Saygı Öztürk ve Kemal Yurteri 2011’de “MGK/ Dünü ve Bugünüyle Milli Güvenlik Kurulu” adlı bir kitap yazdı.

Kitapta, bugün 28 Şubat davasının 1 numaralı sanığı olan dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın 1996’da TBMM’nin açılış resepsiyonunda gazetecilere İran’daki Humeyni devrimine ilişkin yaptığı bir açıklama yer alıyordu. Karadayı şunları anlatmıştı:

“Ben o zamanlar Çubuklu’da Tugay Komutanıyım. İran’da Humeyni devrimi gerçekleşmiş ve Şah’ın yüksek düzeydeki komutanları Türkiye’ye kaçmıştı. Aralarında kuvvet komutanları da vardı. Bana verilen görev, bu komutanları orada ağırlamak. Kendilerine, tugayın revirini ve misafirhanesini tahsis ettim. Bir akşam kuvvet komutanlarından biriyle sohbet imkânı doğdu. Akşam yemeğinde beraber olduk. Tabii ülkelerini terk etmişler, orduları dağılmış, psikolojik olarak çok kötü durumdalar. Bana öyle şeyler anlattılar ki, dayanamayıp sordum; ‘Peki siz hiç böyle bir irticai gelişmenin farkında olmadınız mı?’. İranlı komutan şu cevabı verdi; ‘Sayın general, devamlı bir çiçeğe bakarsınız, o çiçeğin büyüdüğünü göremezsiniz. Örneğin bir gülün nasıl açtığını bile fark edemezsiniz. İşte bizde de böyle oldu’. Bu sözlerine karşı susmak istedim, ancak üsteleyince sordum; ‘Peki hiç mi kavrayamadınız, algılayamadınız?’ Bu kez şöyle bir yavaş, santim santim, sanki yeni bir şey oluyormuş gibi ortaya koydukları dini şeyleri, halkımızın temiz duyguları diye düşündük. Sonuçta böyle bir durumla karşılaşacağımızı hiç tahmin edemedik. Ama baktık ki, halkımızın temiz duygularından kaynaklandığını zannettiğimiz dini ve masum istekler gibi görünen şeyler irticanın ta kendisiymiş’. Komutan böylesine tarif edince, ‘Demek ki, siz görevinizi yapmamışsınız’ dedim ve ardından sordum; ‘Peki, yani Humeyni için Tahran’da 500 bin kişiyle miting yapılmaya başlandığında da mı fark etmediniz?’. Komutanın verdiği yanıt kulaklarımdan hiç silinmedi. Bana şöyle dedi; ‘Sayın general fark ettik, ama iş işten geçmişti’…”

-Bizimkiler de 15 Temmuz’da mı Fark Etti?-

Bu nottan hareketle, TSK’daki “FETÖ” yapılanmasına gelirsek;

Askeri okullara sızma, soruların verilmesi, 1 Mart tezkeresinden çok önce hazırlanan ABD-NATO-AB destekli “TSK’nın dönüştürülmesi projeleri” bir yana…

Varsayalım ki;

2005’te Şemdinli ile başlayan, Atabey, Sauna, İstanbul Casusluk, Ergenekon, Balyoz, İzmir Casusluk kumpaslarıyla sürdürülen operasyon ve itibarsızlaştırma kampanyaları ve “TSK bağırsaklarını temizliyor… Askeri vesayet ortadan kaldırılıyor…” sloganları arasında “FETÖ zehirli çiçeğinin” büyüdüğünü/büyütüldüğünü göremediler…

Veya

17/25 Aralık’tan sonra Erdoğan meydanlarda, “Genelkurmay Başkanımı da dinlemişler” derken, diplerine kadar geldiklerini anlamadılar da “FETÖ”yü 15 Temmuz gecesi fark ettiler…

Öyle mi?

-Hikaye Değil Gerçek-

Son 9 yılda yaşanmış somut bir süreci isimleri zikretmeden anlatalım da öyle mi, değil mi siz karar verin.

Sene 2007; Geleceğin Genelkurmay Başkanı gözüyle bakılan bir isim Korgeneralliğe terfi eder. Yetkililer, “Emir subayınızı siz mi seçersiniz, biz mi seçip, gönderelim?” diye sorar.

Korgeneral, “Siz gönderin” der. Emir subayı gelir. Korgeneral 2-3 aylık mesaiden sonra onun “FETÖ”cü olduğunu anlar ve iade eder. Yeni bir emir subayı alır. Bu Korgeneral 4 yıl sonra kumpas davalarda tutuklanır.

Korgeneralin iade ettiği emir subayı bir süre sonra Karargâh’ta önemli bir komutanın emir subayı olur. Yıllarca çalışırlar.

Gün gelip bu önemli komutan bir üst düzeye terfi ettiğinde de o subayı yerine gelen komutana “emanet” eder. O da yıllarca çalışır.

Bu komutanımızın da terfi zamanı gelmiştir; Yeni koltuğuna otururken, eski koltuğuyla birlikte emir subayını da yerine gelen isme teslim eder.

Ancak bir sorun çıkar; Bu komutanın yıllardır çalıştığı, çok güvendiği bir emir subayı vardır. Onunla devam etmek istemektedir. Lâkin emir demiri keser ve komutan içi kan ağlasa da eski emir subayını bir başka yere gönderip, çok yakınındaki kişilerin bu isme ilişkin ciddi uyarılarına rağmen devredilen emir subayıyla çalışmaya başlar.

Taa ki, 15 Temmuz gecesine kadar.

Bir komutanın 2-3 ayda ne olduğunu anlayıp, gönderdiği, iki komutanın “vazgeçemediği”, bir komutanın ise “kerhen” çalışmak zorunda kaldığı bu emir subayı darbecilerle birlikte hareket eder ve yaşanan çatışmada öldürülür… Genelkurmay’daki dinlemelerin “ağabeyliğini” de bu subayın yaptığı ortaya çıkar…

Ama aynen İranlı generalin söylediği gibi, iş işten geçmiştir!..

Bu emir subayıyla “kerhen” çalışan komutanın, onun uğruna göndermek zorunda kaldığı eski emir subayını darbeden sonra yeniden yanına aldığını kaydedip, şu iki önemli farkın altını çizelim:

– Humeyni’nin davası İran devletini yıkmak değil, ele geçirmekti. “FETÖ”nün ise yegâne görevi şu; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmak!..

– İranlı generaller gerçekten de “çiçeğin büyüdüğünü” görememiş olabilir, ama bizimkiler görmek istememekten öte galiba hem sulamış, hem gübrelemiş!..

Müyesser YILDIZ

7 Aralık 2016

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/bizim-generaller-cicegi-hem-sulamis-hem-gubrelemis-0712161200.html

Kategori:Uncategorized