Gündemimizde yine idam var.
“Yine” diyorum, çünkü 15 Temmuz darbe girişiminden sonra hemen her gün “idam” mesajı veren Erdoğan’ın bu konudaki söylemleri özellikle Trump görüşmesi ve Brüksel’deki NATO toplantısından sonra bıçak gibi kesilmişti.
15 Temmuz’un yıldönümünde Erdoğan’ın açıklamalarıyla birlikte tekrar idamı konuşmaya başladık.
Niyet, 15 Temmuz ruhunu dinamik tutmak mı, yoksa Fetullah Gülen başta olmak üzere yurt dışındaki darbecilerin iade ihtimalini tümüyle ortadan kaldırmak mıdır bilinmez, ama idam cezası gerçekten geri getirildiği takdirde bunun geriye yönelik yürümeyeceğini önce hukuk, sonra herkes söylüyor. Herkesi geçtik, bizzat Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, “İdamı getirseniz bile Öcalan’ı da Gülen’i de asamazsınız. Çünkü Magna Carta’dan beri cezalar geriye yürümez. Hem idamı getirmiş oluruz hem de infazını yapamayız. Ama idamı getirirsek, görüntümüz bozulur. Bizi hemen Avrupa Konseyi’nden ihraç ederler, NATO’dan çıkarırlar” demedi mi?
Ha Erdoğan, “Ne hukuk, ne NATO, ne Haçlı birliği AB ve Haçlı mahkemesi AİHM umurumda değil” diyerek, idam cezasını geriye doğru da yürütür, o başka!..
Ki, zaten 15 Temmuz gecesi Şehitler Abidesi’nin açılış töreninde şunları söyledi:
“Geçenlerde GATA’yı ziyarete gittim, ayağı kopuk olanlar, kolu olmayanlar, başının yarısı kopmuş olanlar… Bütün bunlar ortada birer vakıa; biz hâlâ ‘acaba George ne der, Hans ne der’ bunu düşünüyoruz. ‘Avrupa Birliği’nde durum ne olur’; bunu düşünüyoruz. Yahu ne yaparsan yap, Avrupa Birliği’nin tavrı ortada. 54 yıl geçti, hâlâ bizimle bunlar dalga geçiyor.”
54 yıldır Türkiye’yle dalga geçenlere ne yapılacağı belli de, neyse!..
-İdam Yüzünden AB’nin “Kenar Mahallesi”ydik-
Konumuz idam, buna devam edelim.
Ağustos 2002’de teröristbaşı için idam cezasını kaldırdığında, Erdoğan milletvekili değildi, ama Meclis’te AKP grubu vardı. AKP Grubu adına konuşan, halen de bu partide olan Mehmet Ali Şahin, “Avrupa Birliğine girme hedefi, siyasî partileri de aşmış; devletimizin, ülkemizin bir ulusal projesi haline gelmiştir. Nasıl ki, 15 üye ülke ve aday ülkeler, birtakım kriterleri kabul ederek girmişler ve aday olmuşlarsa, Türkiye de eğer Avrupa Birliğine girmek istiyorsa, bu kriterleri ülkesine taşımak durumundadır… Birçok kriter içerisinden bir tanesi de ölüm cezasının kaldırılmasıdır. Ölüm cezasının kaldırılmasını Parti olarak, Grup olarak biz de istiyoruz” dedi.
AKP’nin 53 milletvekili, idamın kaldırılmasına “evet” oyu verdi.
Meclis’teki görüşmelerden önce AB’ye “evet” diyenlerin başında geldiklerini belirtip, “Türkiye, artık AB’nin kenar mahallesi olmaktan kurtarılmalı. İdam cezası tamamen kalkmalı. Bunun için hükümete destek vermeye hazırız” diyen Genel Başkan Erdoğan, Meclis’teki oylamayı locadan izledikten sonra da şu açıklamayı yaptı:
“Bu, çok büyük bir başarıdır. Özellikle TBMM’yi takdir ediyorum, alkışlıyorum. ‘Bu kadar kısa sürede olmaz, bu araya sıkıştırılmaz’ diyenler cevabı aldılar.”
15 yıldan sonra yeniden “AB’nin kenar mahallesi” statüsüne talip olunması bir yana, idam cezası geri getirildikten sonra acaba PKK’nın başı Öcalan’ın idamı da gündeme alınacak mı?
“Adam hapiste. Ne suç işledi ki?” demeyin. Bir yandan devletle “müzakere” yaparken, öte yandan Suriye’deki PYD/YPG’yi örgütlediği, ayrıca “PKK ve FETÖ”nün işbirliği yaptığı ortaya çıkmadı mı?
-12 Eylül’de İdam Edilenlere Kim Ağladı?-
12 Eylül 2010 Anayasa referandumunu gidelim. Hani Fetullah Gülen’in, “İmkân olsa da mezardakiler de kalkıp oy kullansa” sözleriyle desteklediği, yargının “FETÖ”ye teslim edilmesini sağlayan referandum.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan anayasa paketine destek isterken, 12 Eylül darbesini yapan Kenan Evren’den hesap sorulacağını anlatıp, Evren’in astırdığı Erdal Eren, Necdet Adalı, Mustafa Pehlivanoğlu için gözyaşı dökmüş ve “Tam 30 yıl sonra, yine bir 12 Eylül günü, gencecik ölümlerle, zamansız vedalarla, 17 yaşındaki çocukları yağlı urgana taşıyan zihniyetle hesaplaşacağız” demişti.
Erdal Eren’i anmışken, Kenan Evren’in o meşhur sözünü hatırlamamak olmaz. Şunu söylemişti:
“Şimdi ben, bunu yakaladıktan sonra mahkemeye vereceğim ve ondan sonra da idam etmeyeceğim, ömür boyu ona bakacağım. Bu vatan için kanını akıtan bu Mehmetçiklere silah çeken o haini ben senelerce besleyeceğim. Buna siz razı olur musunuz?”
Bu sözlerin meali; “Asmayalım da besleyelim mi” idi.
Erdoğan’a dönelim;
3 gün önce “Bir İnsan Hakları İhlali Olarak 15 Temmuz” panelinde idam değil, ama kamudan ihraçları savunurken, şöyle konuştu:
“Sordukları, ‘Bu kadar kişi işlerinden edildi, bunların bundan sonra imkânları, ihtiyaçları nasıl karşılanacak?’ Gitsin özel sektörde çalışsın, bize ne, onu mu düşüneceğiz bir de? Gitsin özel sektörde çalışsın. Devlet mi besleyecek bunları? Devlet besledi, devlete ihanet ettiler bunlar. Zaten Türkiye’nin en önemli sorunlarından bir tanesi de 657’dir. Bu 657’nin de eğer bir mutabakat sağlanabilse, aynen Batıda olduğu gibi 657’nin memur-işçi ayrımı değil tamamıyla çalışanlar olarak değiştirilmesi lâzım.”
Devletin başı, kamudan ihraç edilenlere özel sektörde de iş verilmediğini, verilse bile sigortasının yapılmadığını, bu yüzden de en azından sağlık hizmetlerinden yararlanamadığını bilmiyor galiba…
Darbe vesilesiyle kamudan ihraçlardan sonra 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun değiştirilmesi hedefinin de tesadüf değil, 10 yıllar önceki “kamuda reform” planının hayata geçirilmesi olduğunu belirtmekle yetinip, soralım:
Daha yargılamalar sürerken, tüm sanıklar hakkında “idam fermanı” veren Erdoğan işi Evren gibi, “Asmayalım da besleyelim mi?” demeye vardırır mı ki?!.
Müyesser YILDIZ
18 Temmuz 2017
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/asmayalim-da-besleyelim-mi-demeye-ramak-kaldi-1807171200.html