İçeriğe geç

Trump’ınkini Konuşuyoruz da Bizim “Kırmızı Kitap” Ne Halde?

Üç gündür Başkan Trump’ın açıkladığı yeni Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’ni, diğer adıyla ABD’nin “Kırmızı Kitabını” konuşuyoruz.

Malûm bizim de Milli Güvenlik Siyaset Belgemiz (MGSB), yani Kırmızı Kitabı’mız veya AKP’lilerin ifadesiyle “gizli anayasamız” var.

Nedir MGSB? 11 Aralık 1983’te Resmi Gazete’de yayınlanan tarifiyle şu:

“Devletin milli güvenlik siyaseti; Milli güvenliğin sağlanması ve milli hedeflere ulaşılması amacı ile Milli Güvenlik Kurulu’nun belirlediği görüşler dâhilinde Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilen iç, dış savunma hareket tarzlarına ait esasları kapsayan siyaseti ifade etmektedir.”

Özetle MGK’da ülkenin iç ve dış güvenliğine ilişkin hususlar belirleniyor. Bunlar daha sonra Bakanlar Kurulu tarafından enine boyuna detaylandırılıp, Kırmızı Kitap haline getiriliyor.

Dünkü 28 Şubat davasıyla ilgili yazıda, o dönemki icraatların tümüyle buna dayanılarak gerçekleştirildiğini savunan sanıkların Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin Mahkemeye getirtilmesini istediğini, ancak bunun reddedildiğini belirtmiştik.

Şimdi biraz daha detay aktaralım.

Bazı sanıklar ve avukatları 2016 yılında Mahkeme’den sadece 1997 değil, 1995, 1996, 1998, 2003 ve 2004 yıllarına ait Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin getirtilmesini talep etti. Mahkeme de Milli Güvenlik Kurulu’na yazı yazarak, sözkonusu belgeleri istedi.

-Gizli mi Gizlenen Şeyler mi Var?-

MGK, istenen belgelerin Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 125. Maddesi kapsamında olduğunu vurguladı. Yani, “Bunlar devlet sırrıdır. Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belgeler de ancak mahkeme hakimi ya da heyeti tarafından incelenebilir. Ayrıca bu belgelerde yer alan ve sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikteki bilgiler tutanağa geçirilir” hatırlatmasında bulundu.

Mahkeme bunun üzerine MGK’ya ikinci bir yazı göndererek, belgelerin CMK’nın 125. Maddesi kapsamında inceleneceğini, üye hakim Turhan Kök’ün naip hakim olarak atandığını, belgeler geldiğinde onun tarafından tutanak tanzimi konusunda yetkilendirildiğini bildirdi.

Ancak MGK, bu defa da şu cevabı verdi:

“MGK kararları Anayasa’nın 118. maddesinde düzenlenmiştir. Kurulun, ‘Milli güvenlik’ konusunda Bakanlar Kurulu’nun değerlendirilmesine sunulan görüşleri tavsiye niteliğinde ve planlamaya ilişkindir. Bu bağlamda, Danıştay 10. Dairesinin 17 Aralık 2009 tarihli ve ……….. sayılı kararında MGK kararları bu şekilde değerlendirilerek iptal davasının incelenmeksizin reddine karar verilmiş ve söz konusu karar Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 5 Aralık 2012 tarih ve ………. sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir. Buna göre, MGSB yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan somut bilgiler içermemekte, soyut ve kişilik dışı niteliği haiz genel çerçeveyi çizmektedir.”

Bu cevap üzerine belgeleri incelemek için naip hakim dahi görevlendirmiş olan Mahkeme’nin, kararından geri adım atıp, “Gelen cevap görüldü, okundu, dosyaya kondu” demekle yetindiğini belirtip, MGK yazısında atıf yapılan Danıştay kararının ne olduğunu özetle hatırlatalım:

Bakanlar Kurulu 2006’da yeni MGSB’ni kabul edince, İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Danıştay’a başvurarak, MGSB’nin yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini istendi. Danıştay 10. Dairesi, Başbakanlıktan savunma istedi, ancak Başbakanlık “gizlilik” gerekçesiyle MGSB’nin verilemeyeceğini bildirdi. Neticede 10. Daire, “MGSB’nin idari bir işlem değil, MGK’nın görüşü niteliğinde olduğu” şeklindeki bir yorum ve davayı açan kurumların “Bakanlar Kurulu kararlarından doğrudan etkilenmediği” gerekçesiyle başvuruyu reddetti.

İHD, kararı temyiz etti. Ancak Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da, “Belge’nin, MGK’nın görüş niteliğindeki kararından ibaret olduğunu, bu nedenle yürütülebilir bir idari işlem niteliği bulunmadığını, hal böyle olunca da ortada iptali gereken idari bir işlem olmadığı”na hükmetti.

-AKP’nin Kırmızı Kitaba Tepkisinin Sebebi-

O yıllarda MGSB’nden rahatsız olan sadece İHD ve TİHV değildi. Bizzat iktidar mensupları da kendi imzalarıyla çıkan belgeden rahatsızlık duyuyordu. Sebebi de belgede “irtica”nın iç tehdit unsurları arasında yer alması ve “Cemaatlerin” tek tek yazılmasıydı.

Nitekim dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç 2006’daki 23 Nisan oturumunda MGSB ve İç Güvenlik Strateji Belgelerine atıfla hiçbir demokratik ülkede “gizli anayasa, kırmızı kitap, derin anayasa” ifadelerinin kabul edilemeyeceğini belirtip, MGSB’nin hazırlanmasında Meclis ve komisyonların tamamen devre dışı olduğunu, saltanatın 84 yıl önce kaldırıldığını ancak bugün ülkede bu kez “kurumların saltanatı” bulunduğunu söyledi.

Arınç’ın bu çıkışına ilk tepki dönemin AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz’dan geldi. Kapusuz, MGSB’ni Bakanlar Kurulu’nun yaptığını, Bakanlar Kurulu’nun da parlamentonun üyelerinden oluştuğunu hatırlattı. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, “Neticede biz hükümette bu konuları konuştuk, görüştük. Dolayısıyla devletin bilgisi dahilinde olan metinlerdir bunlar” dedi. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ten de “MGSB Bakanlar Kurulu’nun belgesidir” açıklaması geldi.

Dönemin CHP Lideri Deniz Baykal’ın tepkisi ise sert oldu. MGSB’nin Anayasal ve yasamaya değil, icraya ilişkin bir tasarruf olduğunu belirten Baykal, şöyle konuştu:

“Arınç’ın tepkisi, bu belgeye değil, belgenin içeriğinde yapılan değerlendirmeyedir. Bu eleştirinin muhatabı da kamuoyu değil, hükümetin ta kendisidir. Nedir o değerlendirme? İrticanın bir numaralı tehdit olduğu gerçeğidir. Tayyip Erdoğan da bunun altına imza atmıştır. Arınç’ın tepkisi aslında bunadır. Şimdiki iktidar laik görünerek takiyye yapıyor. Tartışmanın özünde laiklik anlayışı ve laikliğe duyulan tepki yatıyor. Gizli gizli planlar yapmak, sinsi sinsi kadrolaşmak, finans kaynakları bulmak, köşe başlarını tutmak, gizli gizli mesajlar vermek, bu ülkenin kardeşliğini barışını bozacak girişimleri tahrik etmek, devletin en üst noktasında bunun sözcülüğünü yapmak yakışıyor mu Allah aşkına? Türkiye’nin bugün geldiği noktada yeni bir Ahmedinecad’a ihtiyacı yok.”

-Devlet Kırmızı Kitabın Anlamını Bilmiyor mu?-

MGSB’nin ne olup ne olmadığı ortada olduğuna göre, MGK’nın 28 Şubat davasına bakan mahkemeye gönderdiği cevaba dönelim.

Yıl 2017; Ülkenin ve devletin güvenliğinden sorumlu bir kurum olan MGK’nın MGSB’nden, “Tavsiye niteliğinde… Planlamaya ilişkin… Somut bilgiler içermiyor… Soyut ve kişilik dışı nitelikte genel çerçeveyi çiziyor” diye söz etmesi ilginç değil mi?

Zira; 2010 yılına kadarki tüm Milli Güvenlik Siyaset Belgelerinde bütün cemaatlerin adı tek tek yazılmadı mı?.. 2010 MGSB’inde ise bu isimler çıkarılıp, sadece, “Din istismarı ile aşırı dinciler” denilmedi mi?.. Daha önemlisi 2015 MGSB’ne Fetullah Gülen cemaati, “Paralel devlet yapılanması” adıyla yeniden “tehdit unsuru” olarak konmadı mı?

Ve dahası bu son MGSB, “FETÖ” operasyonları kapsamındaki aramalar, ceza ve disiplin soruşturmalarının dayanağı yapılmadı mı?

Devlet, “Kırmızı Kitap”ın ne olduğunu, neye yaradığını bilmiyorsa, hem içeride, hem dışarıda halimiz harap demektir!..

Bilmiyor olamayacağına göre, MGK’nın bu yazısı ile Mahkemenin talebine rağmen belgeleri göndermemesinin anlam ve sebebi ne olabilir?

Birincisi; AKP iktidarına, “Geçmişte alınan kararları niye uygulamadınız da rafa kaldırdınız?” diye soruluyor ya, “Tavsiye niteliğinde” denilmesiyle, sanki öncelikle bu sorumluluktan kurtulunuyor!..

İkincisi; 2010-2015 MGSB’leri “Fetulah Gülen cemaatiyle mücadelenin” yer almadığı, üstüne “Ne istediyse verildiği” dönem!.. Lâkin Erdoğan, “FETÖ’cülük” suçlamasıyla ilgili 17/25 Aralık gibi bir milat koydu. Şimdi tüm Milli Güvenlik Siyaset Belgeleri mahkemeye intikal etse, hem geçmişte hiç de “kandırılmadıkları” ortaya çıkacak, hem de muhtemeldir ki, “2013-2015 arasında ne yaptınız?” diye sorulacak ve o “milat” yıkılacak!..

Üçüncüsü; 28 Şubat sürecinde “İrticayla mücadelenin” tümüyle Milli Güvenlik Siyaset Belgelerine kapsamında yürütüldüğü, yani bunun bir “darbe” olmadığı görülecek!..

Müyesser YILDIZ

20 Aralık 2017

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/abdninkini-konusuyoruz-da-peki-bizim-kirmizi-kitaba-ne-oldu-2012171200.html

Kategori:Uncategorized