Çok değil sadece 1.5 ay önce Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman, Ankara’da 15 bin ByLock kullanıcısı olduğunun tespit edildiğini belirterek, “Bu kullanıcıların büyük bir bölümü soruşturmalara konu edildi. Ancak Emniyet ve ilgili kurumlardaki yoğunluk nedeniyle bunların tamamına adli soruşturma açılamadı” dedi.
Aynı isim bu hafta içinde ise “FETÖ”nün ByLock’da nasıl bir oyun oynadığına dair açıklamalar yapıp, 11 bin 480 kişinin tuzağa düştüğünü bildirdi ve ilk aşamada bin kişinin tahliye edileceğini müjdeledi!..
Başsavcının 1.5 ay önceki sözlerine dönersek; İyi ki, emniyet ve ilgili kurumlardaki yoğunluk nedeniyle o 15 bin kişiye adli soruşturma açılamamış da yeni kurbanlar verilmemiş!..
Dikkat çekici olan şu; Hiçbir şey değişmedi, yine kişiler masumiyetlerini ispat etmek zorunda bırakıldı, neticede kurbanlar, uzmanlar, bilirkişiler aylar önce oyunu ortaya çıkardı. Çıkardı da devlet gerçeği kabulde niye bu kadar gecikti? Kabul niye tam da “15 Temmuz ve devamı olaylara müdahalede görev alan sivillere” koruma kalkanı getiren KHK tartışmalarının ardından geldi?
-MİT Başlattı MİT Bitirdi-
Bazı gazetelerimiz ByLock oyununun kabulünü, “MİT bitirdi” diye yorumladı. O halde en başa dönüp, MİT’in bu olaydaki fonskiyonunu masaya yatıralım.
ByLock kütüklerini nereden, nasıl temin etti?.. Kimine göre parayla, kimine göre hackerlıkla Litvanya’dan… Yani yasal yollardan, adli işbirliği çerçevesinde değil. Haliyle en önce bunun hukuki geçerliliği olup, olmadığı sorgulandı. MİT de en başından itibaren yaptığı çalışmanın istihbari nitelikte olduğunu, gönderdiği bilgi ve belgelerin tek başına “delil” sayılamayacağını belirttiği halde Yargıtay Ceza Genel Kurulu, “Hukuki yöntemlerle elde edilmese de bunun MİT’in görevi” olduğunu kararlaştırarak, hukuki mi değil mi tartışmalarına nokta koydu.
Yaklaşık 20 aylık bir sürece yayılan ByLock olayında, başlangıçta 215 bin kullanıcı olduğu bildirildi. Sonra bu sayı 102 bine düştü… Sık sık “güncellemeden” söz edildi… Ancak sayının nasıl azaldığı ve “güncellemenin” ne olduğu bir türlü açıklanmadı. Bu arada ByLock operasyonları ve “tutuklululuğa devam” kararları sürdü gitti.
Burada bir parantez açıp, iki gün önce Hürriyet’te yayınlanan bir haberi hatırlatalım. MİT’in 2016’da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na dijital olarak gönderdiği ByLock kullanıcıları listesinde kendisinin ve ağabeyinin telefon numaralarının da bulunduğunu gören bir zabit katibinin bunları sildiği ortaya çıkmış ve 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmış. Bir zabit katibi listede oynayabildiyse, acaba başka yapanlar da olmuş mudur?
Devam edelim. ByLock’un merkezi konumundaki MİT’te şunlar da yaşandı:
Aralık 2016’da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bazı MİT’çiler için bir yazı gönderilip, “ByLock programını kullandığı tespit edilen eski personellerden FETÖ ile irtibatlı/iltisaklı olmakla birlikte, örgüt mensubu olduklarına dair yeterli kanaat oluşmadığından haklarında suç duyurusunda bulunulmamış olup…” denildi… Yani bizatihi MİT, 1 sene önce ByLock kullanımının tek başına “suç” olmadığını kabul etti.
MİT’in, geçen Mayıs’ta yine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yanısıra Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Adalet Bakanlığı ile Hakimler ve Savcılar Kurulu’na gönderdiği bir yazıda ise adeta bu konuda nerede ve nasıl hatalar yapıldığı anlatıldı. Özetle, “Abone ile kullanıcının farklı olabileceği, kullanıcı şahsın belirlenmesi için yeterince çalışma yapılmadığı ve gönderilen listeler üzerinden doğrudan adli işlem gerçekleştirildiği” itiraf edildi. Bir vakitler manşetlerden inmeyen “Kırmızı, turuncu, mavi renkli listeler” için de, “15 Temmuz’un aciliyetine geldi” denildi.
Yani MİT bir anlamda bu konuda yapılan hatalarda sorumluluğu adım adım “Savcılara, operatörlere ve 15 Temmuz’a” atıp, kenara çekildi.
-Sadece Mor Beyin Yok-
ByLock’ta olay sadece müzik ve namaz programlarının ardına konulan “Mor beyin” tuzağı da değil. Çarpıcı bir örnek geçen hafta Ankara’da yaşandı.
MİT’in gönderdiği listeye göre, bir işçi ByLock kullanmaktan tutuklanır. Defalarca dilekçe verip, itirazda bulunur, telefonunun incelenmesini ister. 8 aylık hapislikten sonra mahkemeye çıktığında, avukatı durumu bir kez daha anlatıp, başkandan listelere bakmasını ister. Görülür ki, işçinin telefon numarası değil, başkasının telefon numarasıyla tutuklanmış. Hemen tahliye edilir tabii, ama acaba bu durumda kaç kişi var?
“Son 15 yılda ülkenin tüm kurum ve kuruluşları bir bir çökerken, en fazla güçlenen/güçlendirilen yegâne kurum olan MİT bu kadar hatayı nasıl yaptı?” diye sormayalım. Zira en dokunulmaz birim!..
Kaldı ki, 15 Temmuz’dan sonra çıkarılan KHK ile tüm resmi görevlilere bu sürece ilişkin iş ve işlemlerinden dolayı ayrıca “dokunulmazlık” getirildi.
Lâkin ufak bir sorun var. MİT, bu listeleri Savcılıklara ilk ne zaman gönderdi? Geçen Nisan’da yaptığı açıklamadan hatırlayalım.
“ByLock programının çözülmesinin, FETÖ/PDY’nin çökertilmesinde, ilişki ağının deşifre edilmesinde ve mensuplarının devletten ayıklanmasında kullanılan önemli kaynaklardan biri” olduğu vurgulandıktan sonra, “İstihbari çalışmalar neticesinde elde edilen ByLock’a ilişkin tespitler, Mayıs 2016 tarihinden itibaren, çalışmaya konu ham verilerle birlikte adli makamlar, güvenlik birimleri ve diğer ilgili makamlarla eş zamanlı olarak paylaşıldı” denildi.
Çok açık ki, ByLock’un ilk düğmesini yanlış ilikleyenlerin 15 Temmuz KHK’sı ile getirilen dokunulmazlık zırhı kapsamına girmemesi gerekiyor.
Ama görünen, bu kadar mağduriyetin hesabını sorma niyet ve iradesi yok. Hiç olmazsa, Mayıs 2016’da o “ham verileri” gönderenler arasında “FETÖ”cü olup olmadığı araştırılsa!..
Neymiş? ByLock tuzağına düşürülenler yeni bir KHK ile işlerine kavuşturulacakmış!..
Afederisiniz, ama bu tam da “Allah sevdiği kula önce eşeğini kaybettirir, sonra buldururmuş” misali olmuyor mu?
Bakalım “FETÖ soruşturmalarındaki” diğer “deliller”le ilgili neler göreceğiz!..
Müyesser YILDIZ
30 Aralık 2017
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/bylockun-faturasi-kime-kesilecek-3012171200.html