İçeriğe geç

Bir Bildiri Yüzünden “Türk ve Türkiye”yi Tartıştırmanın Sebebi Ne?

90’lı yıllarda, Türkiye Cumhuriyeti’nde 27 etnik grubun yaşadığını, bunların varlıklarının tanınması gerektiğini, “Türkiye Türklerindir” gibi tezlerin yanlış olduğunu savunup, “Osmanlı eyaletler sistemine benzer” bir yapılanma önereceksiniz…

“Yahu milletin bütünlüğü ‘Ne Mutlu Türküm diyene’ ifadesiyle sağlanır mı? Osmanlı 30’u aşkın etnik grubu ümmet düşüncesiyle birarada tuttu. Biz de inanç birliğiyle tutacağız” diyeceksiniz…

İktidarınızın ilk yıllarında önce “Hellaleşme süreci”, ardından “Demokratik açılım”, son olarak da “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi”ni hayata geçireceksiniz. Bunların tümünü de sadece bölücü terör örgütünün siyasi kanadı değil, bizzat İmralı’daki başıyla ve bunlara yakın bir avuç “aydınla” yapacaksınız…

2011’de CHP’yi, “Biz ‘analar ağlamasın’ dedikçe, bunlar ‘tabii ki analar ağlayacak’ dediler. Biz Kürt meselesi dedikçe, bunlar Kürt meselesi yok dediler. Biz milli birlik dedikçe, kardeşlik dedikçe, bunlar ulusalcılık dediler”, MHP’yi de, “Biz gençler ölmesin dedikçe, MHP şehit cenazelerini istismar etmeye devam etti” sözleriyle eleştireceksiniz… “Ülkede akan kanı ve gözyaşını yeni, özgürlükçü, demokratik, sivil, katılımcı, Diyarbakır’ın da İstanbul’un da ‘benim anayasam’ diyebileceği bir anayasa ile durduracağınızı” vaad edeceksiniz…

2013’te, “Bu süreçte kimse bizim karşımıza Kürtlükle de Türklükle de çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği, ayaklarının altına almış bir iktidarız” diye haykıracaksınız…

2015’te şunları söyleyeceksiniz:

“Türküm diyebilirsin bu senin en tabii hakkındır. Ama Türkçüyüm dersen ayrımcısın… Üstünlük kavimle değil, ırkla değil, Allah’a kim daha yakın ise en üstün odur.”

Uzatmayalım; Hepsi unutulmuş olabilir de şunu unutmak mümkün mü?

Tarih 29 Ağustos 2014; Yer Çankaya Köşkü ve ilk resepsiyon.

Konuklardan birisi de İmralı-Kandil postacısı, teröristbaşının “manevi oğlu” HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’dir.

Köşk’ün yeni sahipleri Önder’in bulunduğu masaya geldiğinde Hanımefendi, “Siz nerelisiniz?” diye sorar. Önder’in, “Adıyamanlıyım. Çok affedersiniz Türküm, tedavi oluyorum” şeklindeki cevabı ev sahiplerini güldürür!..

-2005’teki 150’lilikler Bildirisinden Sonra Ne Oldu?

Bunları niye hatırlatmamız gerekti? Bir avuç Türk Tabipleri Birliği yöneticisinin Zeytin Dalı operasyonundan sonra yayınladığı, “Savaşa hayır” bildirisi üzerine kopan fırtına… İşin sadece bu kuruluş değil, Türkiye Barolar Birliği’nden de “Türkiye” ifadesinin çıkartılması noktasına gelmesi!.. TTB ve TBB’nin “Türklükle alakâsının ve Türk kavramına lâyık bir yanının olmadığının” söylenmesi… “Kullanamayacaksınız artık, ne Türk kavramını, ne de Türkiye ismini kullanamayacaksınız. Onu lâyık olanlar kullanacak” denmesi…

Afedersiniz de birileri Türklüğü tedavi edilecek bir hastalık olarak görenlerle yan yanayken, Türkiye Barolar Birliği, Türk Milleti’ni, Türkiye Cumhuriyeti’ni savunmak dışında ne yaptı ki?!.

TTB’ye dönelim; Ülkemizde binlerce doktor var ve yönetimle aynı görüşte değil. Bildiriyi imzalayan bir avuç insan. Ülkenin bu kadar sorunu varken, 100-150 kişi dile dolamanın anlamı nedir? Kimde ne karşılıkları var ki?

Tamam, bunlara çuvaldızı batıralım, ama birilerine de iğne batırmak gerekmiyor mu?

Siyasi partilerin kapatılması meselesinde, “Kişilerin işlediği suçlardan dolayı tüzel kişilikler cezalandırılamaz” diyenler, şimdi neden bir avuç insan yüzünden “Türk”ü hedefe oturtur ki?

Dahası 10 yıllarca, “Demokrasi, özgürlükler, insan hakları, çözüm, açılım” diye diye bu grupları bu tür bildirilere kimler alıştırdı?

Sağdan say, soldan say aynı isimler 2014’te Suriye tezkeresi çıkacağı zaman Meclis’in önünde “Savaşa hayır” eylemi düzenlediğinde neden şimdiki gibi tepki gösterilmedi?

Bir başka örnek, Ağustos 2005’ten; Bölücü terör örgütü PKK’nın azması üzerine 150 imzalı “Aydınlar bildirisi” yayınlandı. Bildiride, “PKK’nın eylemlerine son vermesinin” yanısıra, “Hükümetten kalıcı barışın sağlanması için yasal düzenlemeler yapması” istendi.

Ne oldu? Bu gruptan 12 kişiyle Başbakanlıkta toplantı yapıldı. Heyetteki iki ismi hatırlatalım; Dönemin İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Gencay Gürsoy ve şimdi tutuklu olan işadamı Osman Kavala… Toplantının başlangıcında dönemin Başbakanı, “Kürt sorununun bir demokratikleşme sorunu olduğunu ve şiddetle çözülemeyeceğini” söyledi. Yaklaşık 3 saat süren toplantıdan sonra da heyetin sözcüsü olan Prof. Gürsoy, “Başbakan’ın Kürt sorununun demokrasiden taviz vermeden çözüleceği konusunda teminat verdiğini” açıkladı.

Peki Gürsoy daha sonra Türk Tabipleri Birliği Başkanı olmadı mı?.. “Açılım-saçılım” sürecinde de bizzat İmralı’daki teröristbaşının isteğiyle “Akil adamlar” heyetinde yer almadı mı?..

TTB o zamanlardan bu zamana geldiğine göre, ne bu şiddet, ne bu celâl?!.

Varsayalım ki, onlar kolayca “kandırıldık” diyemiyor… Veya bu kadar hızlı “fikir değişikliğine” yetişemiyor… Ya da “görevlerini” yerine getirmeyi sürdürüyor… Kimbilir, o bildirinin, “Türk ve Türkiye”nin hedef alınmasında “manivela” yapılması da belki o “görevlerden” birisidir!..

-Türkiye’nin de Adı Değiştirilir mi?-

Daha Belediye Başkanlığı döneminde, “muhalif” ses ve kuruluş istemediğini, mesela meslek odası seçimlerinde MÜSİAD’dan yana açıkça tavır alıp, “Bizi, bu nesli tükenmiş kelaynaklardan kurtarın” dediğini biliyoruz.

Keza, “Gerçek sivil toplum örgütleri dini cemaatler ve tarikatlardır” görüşünde olduğunu da…

Lâkin üç satırlık bildiri üzerinden birden bire “Türk ve Türkiye”yi hedef almanın sebebi, sadece bunlarla açıklanabilir mi?

Almanya’nın 1930, ABD’nin 1960’lardan itibaren, “Türkiye’de 40 etnik grup” bulunduğunu savunup, “federasyon, federal cumhuriyet” istediğini, hatta “Anadolu Federe İslâm Devleti” ismini önerdiğini;

Bu çalışmaları yürüten Alman Şarkiyat Enstitüsü’nün Müdürü Prof. Dr. Udo Steinbach’ın 1998’de verdiği bir konferansta, “Sorun Atatürk’ün bir paşa fermanıyla yarattığı yapay ürün Türk Devleti ve Türk Milleti’dir. Sorun Kemalizm ve Kemalizm’in ulusçuluk ve laiklik ilkeleridir. Sorun, uyduruk, zorlama ve yapay Türk Milleti’dir. Böyle bir millet yoktur. Olmadığını, Türkiye’de yaşanan Türk-Kürt, Müslüman-Laik, Alevi-devlet çatışmalarında görmekteyiz. Bu uyduruk milleti Atatürk nasıl kurdu? Önce Ermenileri yok ettiler, sonra da Rumları. Kürtleri bugüne dek neden yok etmediler bilinmez” şeklinde hezeyanlar saçtığını,

ABD ve AB’nin, “Türk kimliğinin yeniden tanımlanması” isteğinde bulunduğunu,

Emperyalistlerin, “Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar önemli” dediğini,

Ve maalesef 1 yıl öncesine kadar “Türk Milleti” demekten imtina eden ülkemiz yöneticilerinin de, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı”, zaman zaman da millet yerine “Ümmet” kavramını kullandığını hatırlayınca, bu son “açılım” karşısında ürpermemek mümkün değil!..

Aynen ülke bu haldeyken, “Lozan’ın güncelleştirilmesini” gündeme getirmek ve ÖSO’yu “Kuvay-ı Milliye”ye benzetmek gibi!..

Müyesser YILDIZ

9 Şubat 2018

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/12-yil-onceki-bildiriyi-yazanlari-erdogan-nasil-agirlamisti-09021843.html

Kategori:Uncategorized