İçeriğe geç

Deniz Yücel Tahliyesinin “Lozan’ın Güncellenmesi”yle Ne İlgisi Var?!.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Türkiye’de gözaltında veya tutuklu Fransız gazeteciler için Erdoğan’la görüştü. Gazeteciler serbest kaldı. Macron, Erdoğan’a teşekkür etti…

Erdoğan’ın Ocak’taki Fransa ziyareti öncesi Macron, tutuklu gazeteciler konusunda Türkiye’ye şu sert eleştirileri yöneltti:

“Basın özgürlüğü, tüm özgürlüklerin en üst ifadesidir. Bu özelliği nedeniyle diktatörler tarafından da ilk yok edilen özgürlük olmuştur. Bu durum asla kabul edilemez. Bu nedenle her defasında bir gazeteci tutuklandığında özgür kalması için harekete geçiyoruz… Türkiye ile son aylarda 2 büyük zorluğu aştık. Gazeteci yurttaşlarımız Mathias Depardon ve Loup Bureau tutuklandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile doğrudan ve birçok kere diyaloğa girdim ve bu yurttaşlarımızın derhal serbest bırakılmalarını istedim. Gazetecilik örgütleri de bizimle birlikte çalıştı. Bütün örgütleri kutluyorum. Her seferinde harekete geçerek somut sonuç elde etmeyi başardılar. Birlikte harekete geçtik ve sonuç aldık. Ancak Türkiye’de bir sürü gazeteci hâlâ tutuklu. Özellikle aralarında Avrupalı gazeteciler de var. Erdoğan’ın ziyaretinde bunu gündeme getireceğim.”

Erdoğan ve Macron buluştu. Ortak basın toplantısında Macron, Erdoğan’a liste verdiğini ve tutukluları isim isim konuştuklarını vurguladı. Erdoğan da şunları söyledi:

“Macron’a Türkiye’de tutuklu bulunan sözde gazetecilerle ilgili olarak da bilgi verdim. Bunların bir bölümünün adi suçlardan, büyük bölümünün de terörden ve terörle iltisaktan dolayı içeride olduklarını anlattım. Bana bazı isimler de verdi. Ben de o isimlerle ilgili olarak, savcıların ne tür iddiaları olduğunu aktaran bilgileri, bilgi paylaşımı çerçevesinde göndereceğim. Zira neticede, yargı bağımsızdır. ‘Sizin yargınız nasıl saygınsa bizim ki de saygındır’ dedim. Batı her zaman bize şunu söylüyor, ‘Yargı bağımsızdır’. E Türkiye’de yargı bağımlı değil ki, Türkiye’de de yargı bağımsız. Yargı kendisi kararını veriyor.”

-Deniz Yücel Vak’ası-

Yaklaşık 1 yıldır tutuklu olan Alman vatandaşı Deniz Yücel’le ilgili gelişmeleri de özetleyelim:

“Terör örgütü propagandası yapmak, halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlarından tutuklanan Yücel için Erdoğan’ın, “Elimizde görüntüler, her şey var. Bu tam bir ajan terörist. Hiçbir surette olmayacak, ben bu makamda olduğum sürece asla” dediği biliniyor… “Neymiş bize kapıları kapatacaklarmış. Buradaki kapılar bize yetiyor… Ben Almanya’nın başındaki hanımefendiye 4 bin 500 teröristin dosyasını verdim. Ve bunların dosyaları kabul görmedi hâlâ onlarda. Ama o kendisi benden 1-2 kişinin iadesini istedi. Kusura bakma sende yargı varsa bizde de var” şeklindeki konuşması da…

Yandaş medyanın Yücel manşetleri…

Alman Dışişleri Bakanı Gabriel’in Türkiye’ye uygulanan silah ambargosuyla ilgili, “Yücel vakası çözüme ulaşmadığı sürece bu durumun böyle kalacağını” söylemesi ve konuyu Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştüğünü açıklaması… Almanya’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakanı Michael Roth’un, “Türk yetkililerle yaptıkları bütün görüşmelerde Deniz Yücel’in serbest bırakılması konusunda uyarıda bulunduklarını, bunun Türk-Alman ilişkileri açısından ağır bir yük olduğunu” belirtip, Türkiye’nin Gümrük Birliği’nin genişletilmesi talebi için “Bu bedava olmaz” şantajı yapması…

Merkel’in, Deniz Yücel ve Büyükada tutukluları için eski Başbakan Schröder’i “ gizli görevle” Erdoğan’a gönderdiği iddiası… Bu iddiaları yalanlayan Adalet Bakanımız Abdülhamit Gül’ün, “Türk yargısı bağımsız ve tarafsızdır” demeci…

Dışişleri Bakanımız Çavuşoğlu’nun, “Suçlamalar çok ciddi. 2015 yılından bu yana Türkiye’de gazeteci olarak akreditasyonu yok. Bu nedenle gazetecilik nedeniyle tutuklanmadı ki. Zaten akreditasyonu yok. Ama kim Türkiye’de tutuklanıyor ya da problem yaşıyorsa Almanya’da kahraman oluyor. Neden?.. İktidar olarak yargının işine karışamayız. Sonuçta bağımsız yargı kararını veriyor. Bakınız Almanya’da iki bin Türk cezaevinde bulunuyor. Türkiye bunu ilişkilerde sorun yaptı mı?.. Tutuklamaların siyasi olduğu iddialarının doğru olmadığını Almanya’ya söyledik. İnsanları neden hapse atalım? Almanya’dan bir şey beklemek için mi? Hayır” sözleri…

Netice-i kelam, Başbakan Binali Yıldırım ve Merkel görüşmesinin üzerinden 24 saat geçmeden Deniz Yücel jet hızıyla tahliyesi…

İddianame bile hazırlanmadan 1 yıl hapiste tutulduktan sonra gelen tahliye, elbette herkesi sevindirir. Öyle de oldu.

Vatandaşını kurtaran “Medeniyet dediğin tek kişi kalmış canavar”ın, “Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının olmadığını savunuyorduk. İşte ispatı!..” demesi beklenmez tabii ki!..

Peki ne dediler?

En yetkili isimler Çavuşoğlu başta olmak üzere tahliye için “çaba gösteren” yetkililerimize teşekkür etti… Ya, Alman Dışişleri Bakanı Gabriel’in bizzat teşekkür ettiği isimler arasında Merkel’in “gizli görevle” Erdoğan’a gönderdiği öne sürülen, ancak Ankara’nın yalanladığı Schröder’in de olmasına ne demeli?!. Teşekkür edilecekse,yegâne muhatap savcı ve hakimler değil midir?

Başka?

Birkaç ay önce, “Yücel vakası çözüme ulaşmadığı sürece silah ambargosunun süreceği” tehdidini savuran Alman Dışişleri Bakanı Gabriel, tahliye karşılığında herhangi bir sözün verilmediğini, Leopar Panzerlerin bakımı ve geliştirilmesinin bu olayla ilgisinin olmadığını müjdeledi!..

En anlamlısı, Yücel’i peşinen infaz eden yandaş medyamızın hali; Haberi ancak, “Yücel tutuksuz yargılanacak” manşetiyle verebildiler. Deniz Yücel aynı gün özel uçağa binip, gitti. Bulursanız, yargılarsınız!..

3 ay önce ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’le görüşmesinden sonra, “Hukuki konularda siyasi pazarlık çok etik değil. Doğru bir şey değil. Türkiye bir hukuk devleti, ABD de bir hukuk devleti. Bizim istediğimiz bir al-ver meselesi değil, bizim istediğimiz hukuk işlesin” demiş olan Başbakan Binali Yıldırım’ın, Yücel tahliyesinden sonraki değerlendirmesini de aktaralım; “Almanya ile sıkıntılar bitti gibi” dedi.

Sanırsınız ki; Alman Parlamentosu sözde soykırım iftirasını geri aldı… 4 bin 500 PKK’lının iadesine başladı… Ve 15 Temmuz darbesinin kilit ismi Adil Öksüz ile Zekeriya Öz’ü bulup, teslim edeceği sözünü verdi vs.

Yöneticilerimizin, onca “hukuki” açıklamasının heba olması… Türkiye’deki hukuksuzluklara dikkat çekmek için “Adalet yürüyüşü” bile yapan ana muhalefet liderinin veya Mehmet Altan kararı kağıt üstünde bırakılan Anayasa Mahkemesi’nin bir Macron ve Merkel kadar itibarının bulunmaması…

-Ben de “Niye Çıktığımı Bilmiyorum” Demiştim-

Tüm bunlar bir yana; Türkiye’de 6 yılda ne değiştiğine dair çarpıcı bir örneğe geçelim.

Deniz Yücel Almanya’ya giderken, “Niye çıktım, bilmiyorum” demiş.

Belki hatırlarsınız, 16 aylık tutukluluktan sonra 2012’de tahliye edildiğimde Silivri kapısında ben de bunu söylemiştim.

“Demek, değişen bir şey yok” demeyin. Var… En azından bizlerin iddianamesi tutukluluğumuzun üzerinden 7 ay geçtikten sonra hazırlanmış… Mevsimden mevsime olsa da mahkeme huzuruna çıkmıştık… Artı tahliye edilirken, bazılarımıza “yurt dışı” yasağı konmuştu…

Konumuza dönersek;

ABD’nin vize serbestisi için vatandaşlarıyla ilgili yapılacak soruşturmalarda önceden bilgi vermemiz şartını koştuğu malûm.

Bugünün gündemi ise, “AB’den Türkiye’ye ahlâksız teklif”… Ne olmuş? AB Bakanı Ömer Çelik’in de katıldığı AB Dışişleri Bakanları toplantısı öncesi Belçika Dışişleri Bakanı Didier Reynders, Türkiye’ye vize kolaylığı sağlanması için önce terörle mücadele kanunlarının hafifletilmesi gerektiğini söylemiş.

Baştan beri anlattığımız tabloya bakınca, bu “ahlâksızlığa” şaşılır mı?

-Lozan’da Asıl Mücadele Hangi Konuda Verildi?-

Meselemiz Deniz Yücel değil, “Lozan’ın güncellenmesi” projesinin konuşulduğu bir dönemde Yücel’in şahsında iyice ete-kemiğe bürünen gidişat.

Bilir misiniz; Sevr ve Lozan’da özel ve önemli bir yer tutan, “Adli kapitülasyonlar”dı. Emperyalistler, her iki anlaşmanın görüşmelerinde de Türk mahkemelerine yabancı yargıçlar ve danışmanlar atanmasını istemişti.

Lozan’da Lord Curzon, “Milli egemenlik” deyiminin “Türklerin kafasında değişmez fikir durumuna gelmesinden” yakınıp, “Mahkemeler, cezaevleri ve kanunlar aynı şekilde kaldıkça hiçbir yabancı Türkiye’de iş yapamaz” buyurmuş, bir müzakere sırasında da, “Dört korkunç saatten beri burada oturduk ve İsmet (İnönü) her sözümüze şu bayat ve adi kelimelerle cevap verdi: Bağımsızlık ve ulusal egemenlik…” diye bağırmıştı.

Lozan görüşmelerini yürüten İsmet İnönü’nün görüş ve tespitleri mi? Özetle şöyleydi:

“Gençliğimden beri kapitülasyonların yalnız iktisadi hükümlerinden dolayı elimiz kolumuz bağlı bilirdik. İşin içine girdikten sonra anladım ki, asıl ehemmiyet verdikleri, kapitülasyonun adli kısmıdır. Nitekim mali ve ticari hükümlerden dolayı fazla güçlük çıkarmaksızın kapitalüsyonların kalkmasını kabul ettiler. Ama adli kısım üzerinde sonuna kadar direndiler.”

“İleri sürülen teklife göre, memleketimizde adli idarenin ıslahı için bir zamana ihtiyaç gösteriliyor ve hiç olmazsa 5 sene müddetle Türkiye’de hukukçulardan müteşekkil bir müşavir heyetinin bulunması isteniyordu. Bu hukuk müşavirlerinin iştirak edecekleri bir komisyon Türkiye’de adli idarenin, hapishanelerin ıslahına ait projeleri hazırlayacak. Ecnebilerin davalarında daima ecnebi hukuk müşaviri bulunacak. Ecnebiler hakkında celp, tevkif ve ev araştırma emirleri ancak ecnebi hukuk müşavirlerinin tasvibi alındıktan sonra verilebilecek. Mahkemelerimiz adeta bunların kontrolü altında bulunacak. Haklı görmedikleri kararları, mahkeme kararlarını bozdurmak için Adliye vekiline itiraz edebilecekler. Teklifin bazı yerlerine olur dedik, bazı yerlerine olmaz dedik ve böylece, adli bağımsızlığımıza halel getirmeyecek bir formül üzerinde mutabık kalmış olduk. Lozan’ın iki devrinde 9 ay müddetle adli kapitülasyonların kaldırılması için bütün müttefiklerle mücadele ettik, muvaffak olduk.”

“Türk hakimlerinin istiklâl ve itibarını kurtarmak Lozan Antlaşması’nın başlıca bir konusu olmuştur.”

-Tillerson’a Lozan Masasını Gösterseydik-

Hatırlarsınız; Kasım 2008’de İsviçre Konfederasyonu Başkanı Pascal Couchepin, Lozan Antlaşması’nın imzalandığı masayı getirip, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hediye etti. Törenin başlangıcında masaya ilgisiz kalan Gül daha sonra, “Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti’nin kuruluşuna sahne olan bir masa. Bizim için manevi değeri tabii ki büyük olan bir anı. Tabii ki bu, depoda durmayacak, Türkiye’de en güzel şekilde sergilenecek” dedi.

Masanın Ulus’taki ilk Meclis’te sergileneceği konuşulmuştu. Şimdi nerede, bilmiyoruz.

Şuraya geleceğim; Erdoğan-Tillerson görüşmesinde tercümanlık yapan ve ABD’li mevkidaşını Devlet Konukevi’nde ağırlayan Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu, Tillerson’a Konukevi’nin hemen karşısındaki ilk Meclis’i, bir de Konukevi’nin duvarlarındaki Atatürk ile İnönü resimlerini göstermiş. Acaba bu “gösterimler” sırasında ne konuştular?.. Ve dahi Tillerson’a, Lozan masası gösterilse, daha anlamlı olmaz mıydı?!.

Müyesser YILDIZ

17 Şubat 2018

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/deniz-yucelin-tahliyesinin-lozanin-guncellenmesiyle-ne-ilgisi-var-17021828.html

Kategori:Uncategorized