Pazartesi günü Donanma’nın “Altın Çocuğu” Özden Örnek’i kaybettik. Resmen kahrından öldü.
Salı günü Donanma’nın bir başka altın çocuğu, Mamak Cezaevinde beyin kanaması geçirerek hayatını kaybeden merhum Kurmay Albay Murat Özenalp’in aramızdan ayrılışının 4. yıldönümüydü. Sessiz sedasız kabri başında andık.
Ve Cem Aziz Çakmak; Donanma’nın “Kutup Yıldızı”… O da Silivri’de kanser oldu, 3 yıl önce yıldızlarla buluştu.
Dün akşam Ankara’da bir düğün vardı… Bir de Kayseri’de…
Ankara’daki, merhum Cem Aziz Çakmak’ın küçük kızı Dilara’nın düğünüydü. Türk Ordusu’na o büyük kumpasın kurulduğu son 7 yıl film şeridi gibi gözümün önünden geçti.
Önce Çakmak’ın büyük kızı Tuğçe’nin 7 yıl önce gelinliğiyle ve gözyaşları içinde Hasdal’a gidip, babasının elini öpüşü… Cezaevine tıkılmış koca koca komutanların Tuğçe için yaptığı hazırlıklar… Bahçeden toplanmış çiçeklerle donatılan masalar… Mütevazı bir pasta… Cem Amiral’in kızının kulağına, “Biz, içeride veya dışarıda olalım, hiç bir şey fark etmez. Dimdik ayaktayız. Önemli olan Türkiye’dir” diye fısıldaması…
Gün geldi, devranın dönmesi gerekiyordu; Döndü ve komutanlar tahliye edildi.
Cem Amiral, hepsinden önce çıktı… Silivri’de yakalandığı kanser illeti sayesinde!..
Tuğçe o sırada hamileydi. Doğmamış bebeğine babasının adını verdi. Müstabel torun Cem Poyraz’ın ağzından yazılmış davetiye ile Tuğçe-Yasin çifti, Cem Amiral için “Özgür” bir düğün yaptı.
Bundan sonrası, tüm aile için hastane köşeleriydi!..
Küçük kız Dilara; Henüz öğrenciydi, bir sevdiği vardı. Cansın’la evlenmeyi planlıyorlardı. Cem Amiral müstakbel damadıyla hastane odasında tanıştı. Cansın’ın ailesi Dilara’yı babasından hastane odasında istedi.
Ama uzun süre yüzük takamadılar. Çünkü Cem Amiral’in durumu ağırlaşmıştı.
Umutların tükenmeye yüz tuttuğu bir gün Dilara, yüzüğü parmağına taktı. Yoğun bakımdaki babasının yanına gidip, elini tuttu ve, “Sözlendim baba” dedi. Baba-kızın elleri kenetlendi.
Nişan yüzüğünü de hastane odasında takacaklardı. 4 Temmuz için karar kılındı.
Ama Cem Amiral dayanamadı… 3 Temmuz sabahı gözlerini yumdu…
4 Temmuz nişan değil, cenaze günü oldu…
Hastane odasındaki son anlardan birkaç sahne daha;
Eşi Sevgi Çakmak’ın bir köşede sessizce ağlarken, “Burada Cem değil, Ömer Diken başta olmak üzere Balyoz hakim ve savcıları, o kararları onayanlar ve Murat Bilgel yatmalıydı. O burada yatmayı hak etmedi. Onun yerine yatması gereken o kadar çok insan var ki!..” demesi…
Dilara’nın, “Onlar çok uzun yaşasın ki, yaptıklarının bedelini ödesinler” dileği…
Oğlunun “verem” olduğunu sanan annesinin, “Üzerini örtün, üşümesin” diye doktorlara çıkışması…
Emekli astsubay Hacı babasının Cem Amiral’in başında Kur’an okuması…
Tüm aile fertlerinin bir bir kulağına eğilip, helalleşmesi…
Onu son haliyle hatırlamak isteyen büyük ablası Deniz Çakmak’ın yanına gitmemekte direnmesi, ama sonunda gidip öpmesi, Kelime-i Şehadet getirmesi ve Cem Amiral’in tam o anda gözlerini yumması…
Dilara-Cansın’ın yarım kalan nişanı 2016’da yapılabildi.
Mezuniyet… Acının tazeliği… Zorlu iş-güç süreci… Ve nihayet dün akşam tüm burukluğu ile tamamlanan mutluluk tablosu…
Zor zamanlarda aileyi yalnız bırakmayan isimler, aynı kumpasla tasfiye edilmiş, Donanma’nın diğer direkleri…
Aynı acıyı yaşamış Sema Özenalp, Ahmet Tatar…
Silivri’dekiler için adeta kellesini koltuğuna alan Gazeteci-Yazar Mustafa Mutlu…
Dedesinin kopyası olmuş, gecenin sonunda sandalye üstünde uyuyup kalan minik Cem Poyraz…
Hepsi oradaydı.
Ve dahi düğün salonunun girişine kurulan bir masada, “Her zaman kalbimizde” notu, özenle seçilmiş resimleri, çiçekler, mumlar, adı yazılı formayla Cem Amiral de küçük kızının yanındaydı!..
Dilara salona duvağı açık geldi. Çünkü duvağını açacak babası yoktu…
Nikâh şahitliklerini bir diğer Balyoz kurbanı emekli Tümamiral Fikret Güneş’in eşi Manolya Güneş ile Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka yaptı. Birileri gibi kaç çocuk doğuracakları tavsiyesinde bulunmayacağını belirten Nalzıaka, “İstediğiniz zaman, istediğiniz kadar çocuk yapın, ama çocuklarınızı Atatürk İlke ve İnkilaplarına göre yetiştirin” diyerek, evlilik cüzdanını Dilara’ya teslim etti.
Bu sadece bir düğün haberi değildir; Türkiye’nin yakın tarihinin, TSK’nın başına gelenlerin acı özetidir…
Bir köşede sessiz sedasız gözyaşı döken abla Deniz Çakmak’ın söylediği gibi; “Mahkemelerde, Silivri zindanlarında, kabirlerde, acılarda ve düğünlerde birada olan, herşeye rağmen ‘Buradayız, ayaktayız’ diyen ve çok büyük iş başaran bir avuç insanın” mücadelesinin hikâyesidir…
Dün akşam Kayseri’de yapılan düğüne gelince;
Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin kızınınmış… Nikâh şahitlerinden birisi de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’mış.
Sevgi Çakmak’ın, Cemal Amiral’in başında ettiği dua kabul oldu; Ömer Diken başta olmak üzere Balyoz’un tüm hakim ve savcıları yargılanıyor…
Ancak ne ilginçtir, hem bunda hem diğerlerinde kumpas kurbanının davaya müdahillik talebi kabul edilmiyor… Suçtan zarar görmemişler!..
Cem Amiral’in, Ali Tatar’ın, Murat Özenalp’in ailelerinin tek bir isteği vardı; Giden canlarının “Şehit” sayılması… ÖSO elemanlarına verdiler, ama onlara bunu da çok gördüler!..
Defalarca dillendirildi; “Bari bir gemiye adları konsun” diye… Duymadılar bile!..
“FETÖ’yle mücadele”, öyle mi? Hadi canım sende… Bu kalpler, bunları unutur mu?..
Dilara-Cansın Hancıoğlu çifti, ömür boyu mutluluklar…
Cem Amiral ve diğerleri, mekânınız cennet olsun…
Müyesser YILDIZ
6 Mayıs 2018
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/bu-siradan-bir-dugun-degildir-06051844.html