İçeriğe geç

“30-35 Yaşlarında Bir Öğretmenin Elindeki Flash Bellekte Tüm TSK Personelinin Bilgilerini Görünce”!..

Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet Takan geçen yıl 18 Temmuz’da, “Darbe Hazırlığını ‘Enişte’ye Değil Savunma Bakanı’na Haber Vermişler” başlıklı bir yazı yazdı.

Yazının konusu şuydu:

Birkaç gün önce birlikte katıldıkları bir televizyon programında Saadet Partisi Lideri Temel Karamollaoğlu, 15 Temmuz darbe girişiminden iktidarın habersiz olduğu iddialarını tekzip edip, 15 Temmuz’dan 6 ay, belki daha da fazla süre önce kendilerine gelen bazı muvazzaf askerlerin anlattıklarını ciddiye alıp, arkadaşları vasıtasıyla Erdoğan ve AKP iktidarını bilgilendirdiklerini söylemişti.

Karamollaoğlu’nun daha fazla detay vermemesi üzerine olayın peşine düşen Ahmet Takan da, “O dönemde görüşmeleri yürüten, konunun odağındaki isim” dediği SP Genel Başkan Yardımcısı, eski Konya Milletvekili Lütfi Yalman’la konuşmuştu.

Yalman, özetle şunları anlatmıştı:

“6 ay öncesinden değil 2013 Aralık’ta Tayyip Bey 17 Aralık’ta Konya’ya geleceğinde ben -o zaman il başkanı, şimdi AKP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Sorgun- arkadaşımıza, ‘Acil bir görüşmemiz lâzım. 15-20 dakika’ dedim. Fakat o gün meşhur 17 Aralık operasyonları olunca görüşme imkânı olmadı. Biz 2014’ün başında bir rahatsızlığın olduğunu ciddi manada bir takım sıkıntıların olduğunu rapor eden bir şey gönderdik Başbakana, danışmanları kanalıyla. Tahmin ediyorum şimdiki sözcü İbrahim Kalın Bey’in de eline ulaştı. Ondan sonrasını bilmiyoruz tabi. Bilahare Tayyip Bey Cumhurbaşkanı olduktan sonra 2014’ün sonlarına doğru Sayın Bakan Faruk Çelik ile tekrar görüştük subay arkadaşımızla beraber. Kendisine bir isim listesi de verdik o zaman. Generallerin isim listesiydi, ‘Böyle bir hazırlığın içerisindeler, dikkat edilmesi gerekir. Ulaştırın bunu Sayın Cumhurbaşkanına’ dedik. Zannedersem 1 ay kadar sonra falan aradı Faruk Bey, ‘Abi hem rapor, hem isimler Sayın Cumhurbaşkanına ulaştı’ gibi bir ifade kullandı. 2015’in ortalarında tekrar Faruk Bey, Milli Savunma Bakanı İsmet Bey, 3 tane subay arkadaş ile birlikte oturduk çok detaylıca, belki 30 civarında ismi de ifade ederek çalışma bir hazırlık yapıldığını kendilerine söyledik. İsmet Yılmaz Bey çok gevşek davrandı. Birkaç kez, ’17/25 Aralık’tan önceydi, 17-25 Aralık’tan sonra düzelmiştir bunlar’ falan diye bir ifade kullanınca ben, ’17-25 bir yolsuzluk operasyonu. Ben bu yolsuzlukların olduğunu biliyorum ve inanıyorum. Operasyonu yapan bunlar benden kat kat fazla inanıyorlar. Dolayısıyla yanlış düşünüyorsunuz. Bakın bir sıkıntı olacak, yazık olacak’ filan diye söyledik kendisine. Yanımdaki albay arkadaşlardan bir tanesi, ‘Sayın bakanım vallahi tankı üzerimize sürecekler’ cümle bu. Bu ifadeyi kullandı Milli Savunma Bakanı’na. Çok inandırıcı bulmadılar gibi geldi bana. Bu görüşmeler zaman zaman telefonla şununla bununla devam etti. O zaman Genel Başkanımızın bilgisi dahilinde tekrar görüşmüştüm arkadaşlarla. Bilahare böyle bir şey oldu. Hatta ben 15 Temmuz’dan sonra aradım, ‘Ne oldu’ falan diye. ‘Abi siz vazifenizi yaptınız. Sizin bir şeyiniz yok’. Ben de, ‘Siz vazifenizi yapmadınız’ dedim, kapattım telefonu.”

Ahmet Takan’ın sorusu üzerine verdikleri 30 civarındaki ismin hemen hepsinin 15 Temmuz’dan sonra tutuklandığını veya ihraç edildiğini belirten Yalman, “Var birkaç tane daha kalan. Onu tekrar kendilerine ifade ettik yakın bir zamanda” demiş, ardından şu garipliklere dikkat çekmişti:

“Enteresan olan, ‘Sayın Bakanım tankı üzerimize sürecekler’ diyen Albay FETÖ’cülükten gözaltına alındı. Adam şimdi savcıya, ‘Gidin Konya Milletvekiline sorun, Tarım Bakanı’na sorun, o zaman Milli Savunma Bakanı olan İsmet Yılmaz Bey’e sorun. Böyle, böyle biz girişimde bulunduk’ filan diyor. Bu görüşmeleri yapan subayların isminden hiç kimseye bahsetmedik. Sadece bende. O bakan arkadaşlar da bu isimleri bilmez. Netice itibariyle tabii bunları anlatınca savcı beyin söylediği cümle enteresan. Diyor ki, ‘Hay Allah razı olsun. İyi ki böyle bir girişimde bulunmuşsunuz. Yoksa eğer girişimde bulunmasaydınız, ben baktım delil belge hiçbir şey yok, ama sizi içeri atardım. Çünkü seni atmasam beni atıyorlar’. Bu cümle önemli. Türkiye’de bu tip bir yapının üzerine giderken sırf bu endişeden dolayı çok mağdurların da olduğunun bilinmesi lâzım.”

-Saadet Partisi’ne Giden Subaylardan Biri mi?-

1 yıl önce yaşanmış, konuşulmuş bu olayı hatırlatmazının sebebi mi?

Ankesörlü telefon soruşturması kapsamında Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın talimatı üzerine 1.5 ay önce TEM Şube’de emekli bir albayın “şüpheli” sıfatıyla ifadesi alındı.

Bu isim, 2012-2015 yılları arasında Konya’da görev yapmış, 30 Ağustos 2015’te kadrosuzluktan emekli edilmiş biri.

“FETÖ-PDY silahlı terör örgütü ile ne zaman, nasıl tanıştığı, örgüte kimler vasıtasıyla nasıl katıldığı” sorusunu cevaplarken söze, “Kara Harp Okulu’na girmeden önce yani 1980 öncesinde lise ve ortaokul yıllarında milli görüşüm nedeniyle gittiğim talebe birliğinde ve aynı zamanda liseden arkadaşım olan Fatih Celalettin Sağır (Eski Tuğgeneral. Ağırlaştırılmış müebbetle yargılandı, 12 yıl hapis cezasına çarptırıldı) ile samimi idim” diye başlayan “Şüpheli”, ifadesinin devamında Konya’dan önce görev yaptığı Bursa’da Sağır aracılığıyla kendisini ziyaret eden cemaat mensupları hakkında bilgi verdi.

2012 Ağustos’unda tayini Konya’ya çıkınca, Bursa’daki “Necati” isimli cemaatçinin referansıyla “Mümtaz” isimli birisinin aradığını ve “hayırlı olsuna” geldiğini, birkaç kez evine gittiğini, burada sözkonusu kişinin oğlundan gerçek adının “Mümtaz” olmadığını öğrendiğini belirten “Şüpheli” emekli albay, şunları anlattı:

“Mümtaz isimli şahıs ilk geldiğinde, bana sadece kendisinin bileceği bir isim vermek istediğini söyledi, ama ben bunu kabul etmedim. ‘Benim ismimi zaten biliyorsun başka bir isme ne gerek var’ diye itiraz edince, konuyu kapattı. Bu gizli isim, saklama bana ters gelmeye başladı. Ara ara görüştüm. Bunların birinde bana üzerinde taşıdığı flash belleği bilgisayara takıp, duvara sinevizyon yansıtarak açtığında, tüm TSK personel bilgilerinin ayrıntılı bir şekilde hatta açıklamalar bölümünde her şahıs için hangi görüşte oldukları veya özel bilgilerini yazdıklarını gördüm. Kendilerinden olan generallerin ismini söyledi. Bu beni çok rahatsız etti. Çünkü 30-35 yaşlarında sivil yapıdan olan bir öğretmenin elinde TSK’nın tüm personeline ait bilgileri içeren flash belleğin olması beni hayrete düşürdü. Bunların ne kadar tehlikeli olduğunu anladım. Zaman geçtikçe de bu yapıdan nefret etmeye başladım. Bundan sonraki birçok görüşmeye gitmedim ve bunun üzerine beni sık sık ankesörlü telefon veya büfelerden aramaya başladılar. Ben gitmedikçe bu aramalar çoğaldı. 2013 sonuna doğru hükümet ile cemaatin arası da bozulmaya başlamıştı. Devlet kademeleri de bu yapının tehlikesinin farkına varmıştı.”

İfadenin devamı ise şöyle:

“Bu yapının devletin başına birçok iş açacağını bir TSK subayı olarak önemseyip, kendime görev addederek bu yapı içindeki, şimdiye kadar gördüğüm, isimlerini Mümtaz’dan öğrendiğim şahıslar ve olayları artık bir yere ulaştırmak için notlar tutarak yazmaya başlamıştım. Bu bilgileri belirli bir seviyeye getirdiğimde yapının devletin her kademesinde gücü ve adamı olduğunu bildiğimden dolayı kendimce güvenilir olarak gördüğüm ve samimiyetine inandığım eski milletvekili Lütfi Yalman isimli arkadaşıma, konuyu gerekli makamlara daha güvenilir bir şekilde ileteceğini düşünerek, durumu anlattım ve bu isimleri verdim. Lütfi Yalman isimli arkadaşımın bütün bu konularda bilgisi vardır. Kendisi bu bilgileri gerekli makamlara ulaştırdığını söylemiştir. Kendisi ile irtibata geçilerek bu söylediklerim teyid edilebilir.”

-Operasyon Sırası “Mağdur” Bildiklerimizde mi?-

Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Lütfi Yalman’ın 2012-2014 arasındaki bilgi kaynağı 3 subaydan birisi bu kişi midir bilinmez, ama “Benim Lütfi Yalman ile paylaştığım ve Mümtaz isimli şahıstan duyduğum bu yapı içerisinde hareket eden isimler” sözleriyle önce 1 albay, 2 yüzbaşı ve 2 üsteğmenin adını, daha sonra yine, “Benim Lütfi ağabeye verdiğim isimler. Şu an aklıma gelenler bunlar” diyerek, 18 generalin adını saydığını kaydedelim.

Bu isimlerin büyük bölümü 15 Temmuz darbesinden sonra tutuklananlardan oluşuyor. Mustafa Özsoy, Metin İyidil, İbrahim Yılmaz, Osman Ünlü, Salih Ulusoy, İshak Ceylan gibi. Ancak sözde sıkıyönetim görevlendirme listesinde adı yer aldığı için tutuklanıp, sonradan tahliye olan veya KHK ile TSK’dan ihraç edilmiş olanlar da var.

Listede dikkat çeken iki isim daha yer alıyor. Bunlardan ilki, MİT’in ihbarı üzerine 15 Temmuz akşamı bir “Hareketlilik” olup olmadığına bakmak üzere dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’la birlikte Kara Havacılık Komutanlığı’na giden ve 15 Temmuz’dan sonra emekliye sevk edilen dönemin Kurmay Başkanı İhsan Uyar.

Diğeri ise 15 Temmuz’da “Derdest” edildiği söylenen ve 2017’de emekli edilen dönemin Kara Harp Okulu Komutanı İzzet Çetingöz.

Her iki ismin de darbe davalarına mağdur/müşteki sıfatıyla katıldığını,

İfadesinin sonunda, “Bilgileri vermekteki amacım itirafçı olmak değil. Çünkü itirafçı olmak için herhangi bir suç işlemiş olmam gerekir. Bu örgütü deşifre etmek için her vatandaş gibi üzerime düşen göreve yaparak, 2012 yılından itibaren bu yapı ile mücadele etmekteyim ve bununla ilgili çalışmalarım da dosyanızda bulunmaktadır” diyen “Şüpheli” emekli albayın tutuklanmadığını, ancak hakkında dava açıldığını belirtelim.

Lütfi Yalman’ın ifadesiyle, bu da “enteresan” bir gelişme değil mi?

Sıra bugüne kadar “Mağdur” bildiklerimize mi geliyor, ne?!.

Müyesser YILDIZ

3 Temmuz 2018

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/operasyon-sirasi-magdur-bildigimiz-generallerde-mi-03071837.html

Kategori:Uncategorized