Ankara, seçimden önce asıp, kesiyordu. Seçimden sonra “Barzanistan” dahil her alanda “Yeni sayfalar” açmaya hazırlanıyor.
Erdoğan Pazartesi günü yemin ettikten sonra “Eski Türkiye”nin belki de son geleneksel uygulaması gereği, ilk yurt dışı ziyaretini Yavru Vatan Kıbrıs ile “İki devlet, tek millet” olduğumuz Azerbaycan’a yapacak. Ardından 11-12 Temmuz’da NATO Zirvesi için Brüksel’e gidip, Trump başta olmak üzere çok sayıda Batılı liderle görüşecek.
Türkiye seçimle meşgûlken, emperyalizmin Kıbrıs mesaisi hız kesmedi.
Kaldı ki, seçimden önce İngiltere’ye giden Erdoğan da, “İki garantör ülke olarak Kıbrıs’la ilgili son durumu gözden geçireceklerini” açıkladı. Bu konuyu da görüştüklerini dönüş yolunda yine kendisinden duyduk, ama ne içeriğini, ne alınan bir karar olup olmadığını öğrenemedik. Aynen AKP’li eski bakanların, İngiltere’deki “PKK temsilciliği” DPI’de ne yaptıklarını öğrenemediğimiz gibi!..
Erdoğan daha KKTC’ye gitmeden de Rumlar ve hamilerinden peşpeşe hamleler geldi.
Rum müzakereci Andreas Mavroyannis, bu ziyaretten rahatsızlık duyduklarını belirtip, Kıbrıs’ta görüşmelerin Temmuz sonunda yeniden başlaması gerektiğini vurguladıktan sonra “Alacaklı” edasıyla şunları söyledi:
“Birleşmiş Milletler, Temmuz ayı içerisinde işe başlamazsa, prosedür Eylül’e kalacak. Bu da bizi endişelendiren bir şeydir. Genel Sekreterin danışmanının gelip, sadece taraflara ne istediklerini sormasını istemiyoruz. BM Genel Kurulu dolayısıyla tarafların, Genel Sekreter Guterres ile görüşmek üzere New York’ta olacakları Eylül sonundan önce prosedürün devamını önermeye hazır olması için derine girmesini istiyoruz. Eylül takvimini kaçırırsak, durum daha da karmaşıklaşacak, devamı da zor olacak.”
Ne tesadüf; Önceki gün Avrupa Parlamentosu, AB ile Türkiye arasında müzakerelerin başlatılabilmesi için “Rum Yönetimi ile tam, geçerli ve ayrım gözetmeden iş birliğinin gerekli olduğu” yönünde karar aldı. Yani Türkiye’nin, Rum kesimini tanıması şartını koştu. Eş zamanlı olarak Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Raportörü Kati Piri, “Bu anayasa yürürlükte kaldıkça ve Türkiye’de temel haklar, insan hakları, azınlık hakları konusunda mevcut şartlar devam ettikçe, dürüst olmalı ve ilişkimizin bu şekilde hiçbir yere gidemeyeceğini görmeliyiz” diyerek, “Müzakerelerin askıya alınmasını isteyeceğiz” tehdidi savurdu.
Üç gün önce ise BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in, Erdoğan’ın KKTC ziyareti öncesinde yeni bir temsilci atadığı duyuruldu. Atamayla ilgili olarak Türkiye’nin de onayının alındığı, yeni temsilci Jane Holl Lute’nin önümüzdeki günlerde Kıbrıs’a gidip, liderlerle görüşeceği, ardından Atina ve Ankara’yı ziyaret edeceği, bu temasların sonrasında Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlanmasının beklendiği açıklandı.
Lute’nin kim olduğunu dün öğrendik; ABD eski Başkanı Goerge Bush’un askeri konularda danışmanlığını yapan ve “Savaş Çarı” lakabıyla tanınan General Douglas Lute’nin eşiymiş!..
-Rumlar ve Yunanlılar Biliyordu-
BM’nin yeni Kıbrıs Özel Temsilciliği’ne Lute’nin atandığından bizim yeni haberimiz oldu, ama Rumlar ve Yunanlılar, çoktan biliyordu.
Mesela ne zaman görüştülerse, Rum Lider Anastasidais, Lute’ye Kıbrıs müzakerelerini yeniden başlatmaya kararlı olduğunu söylemiş ve “Türk tarafının da iyi niyet göstereceğini umuyorum” demiş.
Yunan tarafına gelince; Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias’ın 24 Haziran günü, “Kemalistler kazanırsa, umudumuz yok. Eğer Erdoğan kazanırsa, o zaman sorunları çözmek için daha fazla esneklik ve isteklilik göstermelidir. Umarım seçim zaferinden sonra daha az asabi olur” dediğini aktarmıştık. İşte bu röportajda, “Kıbrıs sorununu yeniden ne zaman açacakları” da sorulmuş, Kotzias, şu karşılığı vermişti:
“BM Genel Sekreteri yeni bir temsilci atadı ve biz bu temsilciyi, BM ve Genel Sekreter’e güven duyduğumuz için hemen onayladık. Türkler henüz onaylamadılar, ama sanırım seçimden sonra onlar da onaylayacaklar.”
Evet, Kotzias yanılmadı ve Türkiye seçimden sonra Lute’yi onayladı!..
Kotzias’ın söylediği bir şey daha vardı ki, asıl önemlisi bu. Yeni müzakere şartını ve Türkiye’nin olası tavrını şöyle açıkladı:
“Bir konferans düzenleyip Garantiler ve Güvenlik konularında ortak bir çözüm bulup bulamayacağımızı incelemeden önce, garantör güçlerin konuşmaları gerekecek. Eğer bu konuda bir çözüm yoksa, müzakereleri yeniden başlatmak için bir neden yok. Cenevre’de ve Crans-Montana’da yapılanların aksine biz ilk olarak bu konuyla başlayacağız. Türkiye’nin konuya, yani çözüm yöntemine dair makul bir yaklaşımı olduğunu seziyorum.”
Kotzias demeye getiriyor ki; “Önce garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere biraraya gelecek. Yani daha önce Yunanistan ve İngiltere’nin kabul ettiği, ‘Kıbrıs’ta garantörlüğün sona erdirilmesi ve Türk askerinin Ada’dan çekilmesi” konularında Türkiye ikna edilecek. Ancak bu sağlandığı takdirde yeniden bir konferansa varız”.
Onların “anlaşmadan” ne anladığını gayet iyi biliyoruz da acaba Kotzias, “Türkiye’nin çözüm yöntemine dair makul bir yaklaşımı olduğu sezgisine” nasıl vardı?
-Efendiler Kıbrıs’a Dikkat!..-
Erdoğan’ın 11-12 Temmuz’da katılacağı NATO Zirvesi gündemine ilişkin başka konular ön planda gözükse bile Kıbrıs’ın da kuvvetle muhtemel gündeme geleceğine dikkat çekmekle yetinip, devam edelim.
Kıbrıs’la ilgili kuşatma harekâtı ve emperyalizmin değişmez istekleri ortada iken, yine “Çözüm, müzakere” peşine mi düşülecek?
AKP iktidarının “Monşerlerden” sayacağı eski Büyükelçi Oğuz Çelikkol gibi bir isim bile Hürriyet’teki son iki yazısında, “Kıbrıs sorununu görüşmeler yoluyla çözmenin her geçen gün biraz daha zorlaştığını, Rumlara güvenme imkanının kalmadığını, Kıbrıs Türklerini eşit bir ortak değil, hizaya sokulacak bir azınlık olarak gördüklerini” vurgulayıp, “Türkiye için Kıbrıs konusunda, Maraş’ın iskâna açılması ve Türkiye ile konfederasyon gibi cesaretli bazı adımların ciddi bir şekilde tartışmaya açılması zamanı gelmiş gibi gözükmektedir” dedi.
Erdoğan’ın “İstenmeyen adam” ilân ettiği Kıbrıs’ın efsanevi Lideri merhum Rauf Denktaş’ın yıllar önce gündeme getirdiği çözüm önerisi de “Türkiye ile konfederasyon”du. Bu vesileyle merhum Denktaş’ın 2010’da Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’ndeki sempozyumda yaptığı şu konuşmayı hatırlatalım:
“Atatürk, 1938’de harp oyununda askerlere soruyor; ‘Yeniden bir İstiklâl Savaşı verecek olsak, bizim ikmal yollarımız, giriş ve çıkış yollarımız nelerdir?’. Genç subaylar, Suriye, İran ve Irak üzerinden yol gösterirler. Atatürk, haritaya gider ve, ‘Beyler, Kıbrıs’a dikkat ediniz. Kıbrıs, düşman elindeyse ikmal yollarınız tıkanmıştır’ der. Kıbrıs’ı aklından çıkarmış değildir… Bugün Yunanistan, Türkiye’nin adadan çıkması için uğraşıyor. ‘İnsanları topyekun, köy köy kurşuna dizip gömen insanları bugün ABD de dünya da dost biliyor. AB, hiç çekinmeden bu insanları Kıbrıs’ın meşru hükümeti diye kabul etmiş. Bizim bütün itirazlarımıza kulak tıkıyorlar… ‘Bizim arzuladığımız iki devletli, iki halka dayalı bir anlaşma, sınırlarımızın ortadan kalkmayacağı, Rumların yeniden, ‘Ben bütün Kıbrıs’ın hükümetiyim’ diyemeyeceği bir formül olmalı. Rum, AB’ye niye müracaat etti biliyor musunuz? 1960 anlaşmasının temelini ortadan kaldırmak için. Ve büyük ülkeler Rum’u AB’ye aldılar. Kıbrıs üzerinde oyunlar oynanmaktadır, Türkiye üzerinde de oyunlar oynanmaktadır.”
Evet, o oyunlar aynen devam ediyor!..
-Üs de Açılsa-
Bilindiği gibi, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da Kıbrıs’la ilgili şu tekliflerde bulundu:
“Ada’dan asker çekmek bir yana Türkiye, bölgedeki sıcak gelişmeleri dikkate alarak, Kuzey Kıbrıs’ta bir hava üssü kurmalıdır. İkinci teklifimiz ise, adada huzur ve güvenlik ortamının hâkim olmasını sağlayan, 1974 Barış Harekâtı nedeniyle 20 Temmuz günü ‘Milli Bayram’ ilân edilmelidir.”
Erdoğan’ın yeminden sonra gerçekleştireceği KKTC ziyaretine dönersek; Temeli 2013’te atılan ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yaptırılan Hala Sultan Camii ve Külliyesi’nin açılışına katılacakmış.
Keşke, camiyle birlikte bir üs açılışı da yapsak/yapabilsek!..
Müyesser YILDIZ
6 Temmuz 2018
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/erdogan-kibrista-cami-yerine-us-acarsa-ne-olur-06071842.html