İçeriğe geç

1.5 Yıl Önceki Ağır Sözleri Unutup, 20 Yıl Önceki Bir Manşeti Hatırlamak!..

AKP yöneticileri, iktidara gelmeden önce AB için “Hristiyan Katolik devletler birliği… Haçlı ittifakı” diyordu.

İktidar olunca, “Ankara’nın şerrinden, Brüksel ve Washington’a sığınılıp”, AB “Medeniyet projesi” ilân edildi.

Uzun süre AB, Türkiye’yi üyeliğe “alacak-mış”, Türkiye de “girecek-miş” gibi yaptıktan sonra işler sarpa sardı, iktidar -genelde seçim zamanları- yeniden AB’nin “Haçlı ittifakı” olduğunu hatırladı.

Sadece bir hafta önce Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Türkiye’nin AB üyesi olamayacağını söylemişken, dün itibarıyla Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, AB hakkındaki duruşumuzu şöyle açıkladı:

“AB ile ilişkilerimizin omurgası, Türkiye’nin üyelik sürecidir. Türkiye, AB’yi stratejik hedef olarak seçmiştir. Geleceğimizi AB’de görüyoruz. Hedefimiz tam üyeliktir.”

-Öfkemiz 1.5 Yıl Sürdü-

Birçok konuda olduğu gibi, AB ile ilişkilerdeki bu hızlı “dönüşlere” de yetişmek mümkün değil.

Ancak çok çarpıcı bir örneği hatırlamakta fayda var.

Çok değil, sadece 1.5 yıl önceki Başkanlık referandumu sürecine gidelim.

AB üyesi Hollanda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ülkedeki Türklerle buluşmasına izin vermeyip, “uçuş yasağı” koydu.

Bunun üzerine o sırada Almanya’da bulunan dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, Başbakan Binali Yıldırım’ın itirazına rağmen Erdoğan’ın talimatıyla karayolu ile Rotterdam’a geçti. Hollanda polisi Bakan Kaya’nın arabadan çıkmasını engelleyip, “İstenmeyen kişi” saydı ve sınır dışı etti. Bakan Kaya’nın 5 kişilik ekibi ve Maslahatgüzarımız gözaltına alındı. Türk toprağı olan Konsolosluk binamız kuşatıldı, konsolosun dışarı çıkmasına dahi izin verilmedi. Konsolosluk önüne giden Türklerin üzerine atlar ve köpekler sürüldü. Bu olaylar sırasında 32 Türk Hollanda polisi tarafından darp edildi.

Özetle siyasi, hukuki, diplomatik, en önemlisi milli onur anlamında skandal sahneler yaşandı.

Hemen o günlerde Erdoğan’ın, Hollanda’ya gösterdiği tepkiye geçelim. Referandum konuşmalarında şunları söyledi:

– Sen istediğin kadar Dışişleri Bakanımızın uçağını kaldırma. Bunlara yönelik 16 Nisan’dan sonra uygulamalarımızı başlatacağız. Bundan sonra senin uçakların bakalım Türkiye’ye nasıl gelecek?

– Bunlar bu kadar ürkek, korkak, bunlar Nazi kalıntısı, bunlar faşist.

– Hollanda, bir sıçrarsın iki sıçrasın, ama bilesin ki, oradaki benim vatandaşlarım sizin tezgâhınızı bozacaklar. İstediğiniz kadar baskı yapın, teröristleri ülkenizde besleyin büyütün, bunların hepsi size ters olarak geri dönecek.

– Nazizm bitti sanıyordum, ama yanılmışım. Meğerse Nazizm Batı’da ayaktaymış. Dün gece bizim Bakanımız Fatma Sayan kardeşime, bir bayan kalkıp da kendi konsolosluk binasına, maslahatgüzarıyla ve diplomatik bir araçla gitmesini engelleyen bir ülke bunu nasıl açıklayabilir? Konsolosumuzu dışarıya çıkarmayacak kadar ileriye gitmişlerdir. Sabah 4.30’a kadar telefon başında konuşuyoruz. Alınan cevaplar enteresan. ‘Çıkması lazım’. Şuna bak ya!..

– Hollanda, yapılacak bir seçime sen Türkiye-Hollanda ilişkilerini feda ediyorsan, bunun bedelini ödeyeceksin. Daha biz olması gerekenleri henüz yapmış değiliz. Fatma kardeşimiz her şeyden önce bir Nene Hatun olarak onların etten duvarına karşı her şeyi yaptı. Sonra ayrılmasını tavsiye ettik ve ayrıldı. Bu uygulamayı yapanlar Hollanda’daki 250 bin Türk’e karşı. Kendi içlerindeki hırslarını köpekleri sürmek suretiyle ortaya koyanlar bunun bedelini ödeyecekler. Diplomasinin ne olduğunu da öğrenecekler.

– Avrupa’dan ses çıkıyor mu? Çıkmıyor. Niye? Bunlar birbirini ısırmaz, aynıdırlar. Hollanda, Avrupa Birliği üyesi bir hukuk devleti gibi değil, bir muz cumhuriyeti gibi davranmıştır. Yıllarca Türkiye’ye insan hakları, hukuk, demokrasi nutukları çekenlerin kendilerinin aslında bu değerlerden ne kadar uzak olduğunu tüm dünya gördü. Şimdi, yaptıkları terbiyesizliğe kılıflar uydurmaya çalışıyorlar. Ne söylerlerse söylesinler, mızrak çuvala sığmaz. Yapılan işin adı, bir skandaldır. Hollanda bu terbiyesizliğin bedelini mutlaka ödeyecektir.

– Avrupa’da atları, itleri, nefretleri ve kinleri ile saldıranlara karşı bedel ödüyoruz. Bunların medenilikle, modern dünya ile alâkası yok. Bunlar Bosna Hersek’te, Srebrenitsa’da 8 bini aşkın Müslüman katledenlerdir. Bunların cibilliyetini biliriz. Ama bunlar ne yazık ki, hala medeni olamamıştır, modern olamamışlar, insanlıktan nasip alamamışlar.

– Avrupa’nın savunduğunu iddia ettiği demokrasi, ifade özgürlüğü, toplanma hürriyeti, kadına ve insana saygı gibi değerlerin milyarlarca insanın gözünde artık hükmü kalmamıştır. Hollanda’nın bu haydutluğuna sahip çıkan ülkeler de tüm itibarlarını yitirmişlerdir.

– Bu millet sıradan bir millet değil, tanıyacaklar. Yapılan yanlışların bedelini… Öyle özürle mözürle bu iş geçiştirilemez. Yapılacak daha çok şeyler var. Bundan sonra Hollanda başta olmak üzere Neonazi zihniyetine esir olan, bir kaç oy için en temel insani değerleri yok sayan ülkelerin hiçbir inandırıcılığı olmayacaktır.

Bu ağır sözlerden sonra ne oldu?

Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi bu olaylardan çok önce ülkesine dönmüştü. Biz de Büyükelçimizi çektik.

Bir de; Rotterdam ile İstanbul belediyeleri kardeş şehirmiş. Erdoğan, “Başbakanımıza hemen ‘İstanbul Belediye Başkanı’nın tek taraflı olarak bunlarla kardeşlik akdini bozmasını’ söyledim. Zira bizim bu tür insanlar ile kardeş şehir olmamız mümkün değil. Daha çalışacağız. Yapmamız gereken başka şeyler de var” açıklamasını yaptı.

Sonuç?

Tam 1 yıl sonra Hollanda Başbakanı Mark Rutte, ikili ilişkilerdeki siyasi gerilime karşın Türkiye ile ekonomik ilişkilerin çok güçlü olduğunu, krizin NATO ve BM’deki ortak çalışmaları engellemediğini duyurdu.

Aynen yıllardır İsrail ya da bugün ABD ile olan ilişkiler gibi… Bir yandan bolca “Eyyy”, öte yandan “güçlü ekonomik ve siyasi” veya “askeri ilişkilerin” sürmesi durumu.

1.5 ay önce de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye ve Hollanda’nın ilişkilerinin karşılıklı olarak normalleştirilmesi kararı alındığını müjdeledi!.. Hollandalı mevkidaşı Stef Blok ile telefon görüştüğünü belirten Çavuşoğlu, Ankara ve Lahey Büyükelçilerinin kısa sürede görevlerine başlamaları konusunda uzlaştıklarını, ayrıca Hollanda’nın bir mektup gönderdiğini söyledi.

Peki, Hollanda’nın mektubunda ne vardı; 2017’de yaşanan o utanç sahnelerine ilişkin özür veya Türkiye’nin AB üyeliğini engellemenin yanlışlığı ya da Ermeni soykırım iftirasını tanıma pişmanlığı mı?

Hayır. Bakan Çavuşoğlu’nun söylediğine göre, 1 sayfalık mektupta “yeni bir sayfa açma” isteğinde bulunulmuştu.

“Yeni sayfa” demişken; Bilindiği gibi Türkiye, yurt dışındaki gençlerin “Türk dili ve kültürü ile dinlerini unutmamaları” için bazı Avrupa ülkelerinde hafta sonu okulları açmayı planlıyor. Bu ülkelerden birisi de Hollanda. 11 gün önceydi Başbakan Mark Rutte, “Türkiye’deki gelişmelerin arzu ettikleri yönde gitmediğini, okul projesini rahatsız edici bulduğunu ve bu konudaki kaygılarını Ankara’ya ileteceğini” belirterek, “Hafta sonu okullarında öğrencilere kurabiye pişirmeyi öğretmeyecekleri kesin” dedi.

Ve 3 gün önce; Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Twitter hesabından şu açıklamayı yaptı:

“Hollandalı mevkidaşım Stef Blok ile Viyana’da görüştük. İlişkilerimizi normalleştirme kararımız çerçevesinde büyükelçilerimizi en kısa sürede atamaya karar verdik. Ayrıca mevkidaşım Blok, Ekim ayı başında ülkemize resmi bir ziyaret gerçekleştirecek.”

-20 Yıl Önceki Başlığı Unutmamak-

Elbette ki, uluslararası ilişkilerde ebedi dostluklar ve düşmanlıklar olmaz. Her daim aslolan, milli çıkarlardır.

Hollanda örneğini hatırlatmamızın sebebi şunlar:

Birincisi; Erdoğan’ın 5 gün önce Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği’nin Medya Oscarları Ödül Töreni’nde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduğu günden itibaren maruz kaldığı saldırılarından yakınıp, “Biz her biri top güllesi niyetiyle atılan manşetlerle, köşelerini kurşun gibi kullanan kalemşörlerle çarpışa çarpışa bugünlere geldik. Hukuka da vicdana da ahlaka da sığmayacak bir mahkeme kararıyla mahkûm edildiğimizde, bizim için atılan ‘muhtar bile olamaz’ manşetlerini unutmadık. Şahsımız, hükümetimiz, partimiz aleyhinde yazılan çizilen bühtanların, atılan iftiraların, yapılan çarpıtmaların haddi hesabı yoktur” demesi.

Şahıslarına yapılanları, 20 yıl önceki bir başlığı asla ve asla unutmamak, ama ülkemize, milletimize her türlü saldırıyı düzenleyen bu ülkelere öfkenin en fazla 1-2 yıl sürmesi…

İkincisi; “Haçlı ittifakı” sayılan AB ve “Nazi kalıntısı, faşist, soykırımcı, cibiliyetsiz, haydut, muz cumhuriyeti” denilen bir ülke ile bile ilişkiler normalleştirilirken, İdlib’le birlikte kabak başımıza patlamak üzereyken, hâlâ Suriye’nin “düşman” bellenmesi…

Sahi nedir, içerideki muhaliflere ve Suriye’ye bitmek bilmeyen bu öfkenin sebebi?

Müyesser YILDIZ

2 Eylül 2018

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/fasist-soykirimci-cibiliyetsiz-haydut-bir-ulkeyle-yeni-sayfa-aciyorken-suriyeye-neden-dusmaniz-02091843.html

Kategori:Uncategorized