Ülkemizin sadece iç-dış temel güvenliğini ilgilendiren tarihi meseleler değil, stratejik önemdeki tesis ve araziler, özetle Sevr planları konusunda kurumsal hafızası en güçlü kurumu TSK’ydı.
Birileri buna, “Askeri vesayet, derin devlet” dedi ve TSK, Kıbrıs, Ege, “Kürdistan” projesi, Fener Rum Patrikhanesi, “Ermeni açılımı” gibi birçok hayati meselede susturuldu.
Pek çok kimse bilmez veya hatırlamaz; Sevr planlarında ekonomik paylaşım büyük bir yer tuttuğundan, T.C.’nin kuruluşundan itibaren stratejik tesisler veya yabancılara mülk satışlarında da Genelkurmay’ın görüşü sorulur ve alınan kararlarda belirleyici olurdu.
Hemen, battığı ve dolandırıldığımız ortaya çıktığı için günümüzün sıcak konusu olan Telekom’un satışından örnek verelim.
“ABD valisi” Kemal Derviş Türkiye’ye geldikten sonra IMF’nin hazırladığı özelleştirme listesini yürürlüğe soktu. Listedeki kuruluşlardan birisi de Telekom’du. Yüzde 49 hissesinin yabancılara devri planlanıyordu.
Dönemin Genelkurmay MEBS Başkanı Koramiral Altaç Atılan önce Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’le görüştü. Ardından Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Genelkurmay Lojistik Komutanı Korgeneral Hurşit Tolon (Ergenkon’dan tutuklandı) ve MEBS Başkanı Atılan (28 Şubat davasından tutuklandı), Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan’ı ziyaret ederek, yabancılara devir oranının yüzde 45’ten fazla olmamasını, ayrıca tasarıya mutlaka, “Türksat uyduları kapsam dışındadır” ibaresinin konulmasını istedi. Kemal Derviş de Büyükanıt’ı telefonla aradı.
Neticede hem dönemin Başbakanı merhum Bülent Ecevit, hem de Kemal Derviş, Türkiye’nin güvenlik hassasiyetinin dikkate alınacağını açıkladı.
O vakitler Genelkurmay’ın bu tavrı, “Stratejik kararlarda mutlaka nihai onay merciinin Türkler olması gerektiği ortaya konuyor” diye alkışlandı.
-Ulusalcıların Sevmediği Büyükelçinin Sözü-
Sonra bir Amerikalı asker çıktı; “Türkiye, bizim açımızdan Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir” dedi ve Türkiye “FETÖ, liberaller, 2. Cumhuriyetçilerin” desteklediği bu “yol haritası” ile bugünlere geldi.
“Askeri vesayetin” ortadan kaldırılmasında, 2005-2008 yılları kritikti. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’dı. Ergenekon kumpası onun döneminde oldu. FETÖ’cü polisler, onun döneminde Büyükelçiliğe gidip, Ergenekon brifingi verdi.
Wilson, bu kumpasla ilgili görüşlerini açıklamaktan da çekinmedi. İlk iddianame çıktıktan sonra, “2500 sayfalık iddianame, davayla ilgili pek az şeyi aydınlattı” demekle kalmadı, şunları söyledi:
“Sonuç ne olursa olsun, hükümete karşı ciddi suçlar işlemekle itham edilen üst rütbeli emekli subayların ilk kez gözaltına alınmış olması ve ordunun buna razı olması, geleceğin darbe girişimcilerini caydırmak suretiyle önemli bir rol oynayabilir ve derin devletin elitlerinin Türkiye’nin devlet kurumlarındaki demir pençesini zayıflatabilir.”
Wilson’ı hatırlatmamızın sebebi şu:
O günlerin çok etkili “liberal” kalemlerinden Eser Karakaş 2009’da Star Gazetesi’nde bir ABD’le diplomattan söz etmişti. Kasttetiği Wilson olmalıydı. Karakaş’ın yazdığı şuydu:
“Ulusalcıların pek sevmediği bir Amerikalı diplomat Ankara’daki görevi bitip geri dönerken, ‘Türkiye’nin devletten güçlü bir hükümete ihtiyacı var’ demiş idi. ABD’li diplomat önemli değil, elinizi vicdanınıza koyun düşünün, bu söz yanlış mı?”
-Varlık Fonu A.Ş.’nin Önemi-
Bu notların ardından bu haftanın ana tartışma konusu olan Varlık Fonu A.Ş.’ye yapılan atamalara gelelim.
Ülkenin Milli Mücadele’den sonra kurduğu, açtığı ne tesis varsa son yıllarda satıldı veya kapatıldı. Kalanlar da Varlık Fonu A.Ş.’ye devredildi.
Türkiye’nin en büyük şirketi haline gelen Fonun aktif büyüklüğünün 200 milyar dolar olduğu, 40 milyar dolarlık da varlık değeri bulunduğu belirtiliyor. Bu şirkete devredilen kuruluşlar ise şunlar:
Türksat ve Türk Telekom’un Hazine hisseleri, Türk Hava Yolları, Milli Piyango, Ziraat Bankası, Halkbank, BOTAŞ, Türkiye Petrolleri, PTT, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, Türkiye Denizcilik İşletmleri, Eti Maden, ÇAYKUR, Borsa İstanbul A.Ş., Kayseri Şeker Fabrikası.
Ayrıca mülkiyeti hazineye ait Antalya, Aydın, İstanbul, İzmir, Muğla, Isparta ve Kayseri’deki bazı taşınmazlar da var.
İşte Erdoğan, bu A.Ş.’nin başkanlığına kendisini, Başkanvekilliği’ne ise damadı Berat Albayrak’ı atadı.
Pekala başkalarını da atayabilirdi. Yaşanan süreç itibarıyla ülkemizin en önemli kuruluşu niteliğindeki Adalet Bakanlığı’nın başındaki isim Abdülhamit Gül bile daha geçen hafta MHP’nin af talebi konusunda, “Cumhurbaşkanımızın söyledikleri belli, onun üzerine söyleyecek bir şeyimiz yok” demişken, Varlık Fonu’nda kim Erdoğan’ın sözünün üzerine söz söyleyebilirdi ki?!.
Emperyalizme karşı “İstiklâl mücadelesi” verildiği anlatılırken, bu atamalarla yeni bir tartışma konusu çıkarmanın, tepki çekmenin gereği neydi?
“Tartışma ve tepki” demişken; Dikkat buyurun, bu sadece ülkemizdeki hava. Yurt dışından herhangi bir eleştiri geldi mi, bir şaşkınlık var mı?
Toparlarsak; Varlık A.Ş. bünyesindeki kuruluşların satışı, devri vs. her tasarrufa Erdoğan ve damadı karar verecek.
Stratejik önemine binaen, ülke güvenliği açısından Genelkurmay’ın görüşünün sorulması ihtiyacı duyulur mu duyulmaz mı, bilmiyoruz, ama görüyoruz ki, “Ulusalcıların sevmediği ABD’li diplomatın” dileği fazlasıyla gerçekleşti.
Türkiye’nin, devletten güçlü “Tek adamı” oldu!..
Müyesser YILDIZ
14 Eylül 2018
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/ulusalcilarin-sevmedigi-abdli-diplomatin-dilegi-gerceklesti–14091838.html