AKP Sözcüsü Ömer Çelik dün MYK toplantısından sonra yaptığı açıklamada Yunanistan Başbakanı Çipras’la ilgili şunları söyledi:
“Yunanistan Başbakanı yanlış bir tutum içerisinde. Türkiye’nin haklı, Yunanistan haksız olduğu açıktır. Kıbrıslı Rumlarla tek taraflı olarak buradaki kaynaklara el koymak istemektedir. Yunanistan Başbakanı’nı uyarıyoruz, sayın Cumhurbaşkanımıza saygılı bir dil kullanmalıdır.”
10 milyonluk Yunanistan’ın Başbakanı Çipras, ABD-AB-İsrail başta olmak üzere bilumum Türkiye düşmanlarını arkasına alarak, Ege ve Kıbrıs konusunda ülkemizi alenen tehdit ediyor da acaba Erdoğan’a nasıl bir saygısızlık yaptı?
Söylediği şu; “Gerek duyarsam Erdoğan ile konuşacağım, ancak henüz orada değiliz.”
Oysa benzer bir açıklamayı geçen hafta da yaptı. Doğu Akdeniz’deki tüm gelişmelere rağmen Türkiye ile iletişim kanallarını açık tuttuklarını belirtip, “Çatışmaya beş kalayız diye bir durum yok. Doğu Akdeniz’de yaşananlar önceden beklediğimiz senaryolardır. Eğer gerekli ise ve eğer stratejik açıdan da yararlı olacaksa Erdoğan’ı ararım. Elbette ararım” dedi.
Ülkemize yönelik tehditlerinden önce bu sözlerine kızıldı ise Çipras’a verilecek tek cevap; “Sen, Erdoğan’ın muhatabı değilsin. Aramaya yeltenme” değil midir?
Bu cevap verilmediği içindir ki, Çipras dün de Erdoğan’ın eleştirilerine şu karşılığı verme cüretini gösterdi:
“Sayın Cumhurbaşkanı’na buradan sesleniyorum. Ben kendime göre değil, uluslararası hukuk adına, AB adına ve hukuk kurallarına saygılı olan uluslararası toplumun adına, mantıklı ve gerçekçi bir dil kullanarak konuşuyorum.Yunanistan tek başına değildir. Bölgedeki istikrarın ve barışın sütun taşlarından biridir. Gerek Yunanistan’ın gerekse Kıbrıs’ın egemenlik haklarını, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde korumakta kararlıyız.”
AKP İstanbul “Konstantinopolis” Olmasın Diye Uğraşırken
Yunanistan’la tek sorunumuz Ege ve Kıbrıs değil. Daha onlarca sorun var. Bunlardan birisi de Batı Trakya’daki soydaşlarımızın Lozan’la belirlenen hak ve hukuku.
AKP İstanbul seçim kampanyasını, “Burası Konstantinopolis olmayacak” diye yürütüp, Ekrem İmamoğlu hakkında “Rum-Yunan” imasında bulunurken, Atina soydaşlarımız için öyle bir adım daha attı ki!..
Bu adımdan önce Erdoğan’ın “65 yıl aradan sonra Atina’ya ilk Cumhurbaşkanı ziyareti” diye sunulan Aralık 2017 ziyaretinden bazı notlar hatırlatalım.
“Lozan güncellenmeli” diye yola çıktı.
Çipras’la görüşmesinde gündeme getirdiği ana konulardan birisi, Batı Trakya’daki soydaşlarımızın hukuku, özellikle de müftülük meselesi oldu. Aralarında şu diyaloglar yaşandı:
Çipras: Yunanistan, vatandaşı Müslümanlarla ilgili hassas davranmakta. Azınlık konularıyla ilgili, yaşam standardıyla ilgili daha fazla adımlar atılması gerektiğine de katılıyorum. Fakat reformlar başka ülkeleri ilgilendiren bir konu değil. Biz reformları uygulayacağız ve bu bizim meselemiz.
Erdoğan: Batı Trakya’da baş müftü meselesinin atanmış veya seçilmiş olması konusu bana göre çok ciddi bir yaradır. Ve inanıyorum ki, Sayın Başbakan bu konunun çözümüyle ilgili gerekli adımı da atacaktır. Tabii bunu iç mesele olarak görmek güzel bir düşünce. Bizim ona aykırı bir şey söylememiz mümkün değil. Ama müsaade ederlerse herhalde ricada bulunmamız isabetli olur. Çünkü soydaşımızdır, onun hukukuyla ilgilenmemiz lazım.
Bu konuda Lozan’a atıf yapan Erdoğan, şunları da söyledi:
“Lozan ne diyor? Lozan seçim diyor. Aynı şey Türkiye için de geçerli. Patrik seçimle mi, atamayla mı geliyor? Türkiye’de Patrik seçimle gelir. Sen Sinod Meclisi seçer. Patriği seçmekten düşmüştü ve ben o zaman Sayın Patriğe haber gönderdim, bize bu noktada bazı isimler gönderin, biz onları vatandaş yapalım ve onları Sen Sinod Meclisi’ne girmiş olsunlar ve sizdeki seçim meşru olsun. Ve bize isimler geldi, 7 idi ben bu çağrıyı yaptığımda, 17’ye çıktı. Şu anda 17 tane Sen Sinod Meclisinin dini elemanları var. Daha da ileri gideceğim. Mesela Patrik yurtdışına çıkmak istese, Lozan’a göre, Eyüp Kaymakamlığının müsaadesi ile çıkabilirdi. Biz bunun önünü açtık. Fakat gelelim Batı Trakya’ya şu anda atanmış bir baş müftü var. Ama biz atanmışla yapmıyoruz, seçilmişle yapıyoruz. Lütfen önünü açalım bu işin.”
O geziye katılan Gümülcine doğumlu dönemin Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu ise Erdoğan’ın “Lozan güncellenmeli” sözünün anlamını açıklarken, şöyle konuştu:
“Heybeliada Ruhban Okulu’yla ilgili olarak Sayın Cumhurbaşkanımız, 2012’de tahmin ediyorum Ekim ayındaki bir grup toplantısında çıktı, ‘Ruhban okulunun açılabilmesi için biz yaptık, yaptık, yaptık tamam, ama artık Ruhban Okulu’nun açılmasını istiyorsanız, Atina’da cami meselesi ve müftülükler meselesi’ dedi. Bunu açık açık söyledi. Şimdi siz hiç adım atmayın hep biz yapalım, böyle olmaz ki? Bu doğru değil.”
Geziden sonra pembe tablolar çizildi. Çipras’ın, müftülükler konusunda harekete geçeceği müjdelendi!.. Oysa Çipras’ın tam olarak söylediği şuydu:
“Zaruri bir ihtiyaç söz konusu. Bunun ne Türk-Yunan ilişkileri ne de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgisi var. Yarın olacak demiyorum, zaman içinde olacak, ama Yunan devletinin tanıdığı dini liderler, azınlık tarafından kuşku ile karşılanmamalıdır.”
11 Haziran Kararnamesi
Sonuç?
Yunanistan ilk olarak geçen yıl çıkardığı bir kararname ile Batı Trakya’daki camilerdeki imam ve hatiplerin atanması ile vakıfların yönetim-denetimini Eğitim Bakanlığı’nın inisiyatifine verdi.
Biz İstanbul seçimleriyle meşgûlken, 11 Haziran’da çıkarılan bir başka Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle de Müftülüklerde Yunan dilinin kullanılması mecburiyeti getirilirken, arşiv memuruna kadar tüm personelin Devlet tarafından atanması kararlaştırıldı. Özetle Müslüman azınlığa ait tüm kurumlar “Devletleştirildi”!..
Türkiye’nin tepkisi ne oldu? 10 gün sonra yazılı bir açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, kararnameyi “Endişe verici” olarak değerlendirip, Yunanistan’ın Lozan Barış Antlaşması hükümlerini nasıl çiğnediğini şöyle anlattı:
“Her şeyden önce Yunanistan, Türk azınlığın seçtiği müftüleri tanımayarak, Lozan’ı ihlâl etmektedir. Bu kez de yanlış uygulamalarını düzeltmek yerine, müftülük makamını ve azınlık müftülerini, yeni kurduğu bir devlet dairesine bağlamak suretiyle ihlallerini daha da vahim bir hale getirmektedir. Müftülük kurumunun özerkliğini ortadan kaldırarak, alelade devlet dairesine dönüştürmeye yönelik bu kararnamenin Yunanistan’daki Türk azınlık tarafından kabul edilebilir bir yönü bulunmamaktadır. Yunanistan’ın yapması gereken, Azınlığın seçtiği meşru müftüleri tanıması ve yasadışı atanmış müftüleri dayatma konusundaki yanlıştan dönmesidir.”
BM Temsilcimizin ABD Başpiskoposu’nun Törenine Katılmasının Anlamı?
Yine bizler İstanbul seçimleriyle meşgûlken, 11 Mayıs’ta İstanbul’da çok önemli bir gelişme oldu. Fener Rum Patrikhanesi Sen Sinod Meclisi, Ruhban Okulu Müdürü Elpidophoros Lambriniadis’i ABD Başpiskoposluğu’na atadı.
Kimdir Lambriniadis, bir kez daha hatırlatalım:
En önce bir Türk vatandaşı… Öncesinde Lozan’a aykırı olarak Bursa “Metropoliti” yapıldı… Şubat’ta Türkiye’ye geldiğinde kapalı olan Ruhban Okulu’nu ziyaret eden ilk Başbakan unvanını alan ve “Dilerim bu okula yapacağım gelecek ziyaret, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte olur ve 48 yıldır kapalı olan okulun kapısını beraber açarız” diyen Çipras’ı, burada Bartholomeos ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’la birlikte ağırladı…
Hani Erdoğan Atina ziyaretinde, “Mesela Patrik yurtdışına çıkmak istese, Lozan’a göre, Eyüp Kaymakamlığının müsaadesi ile çıkabilirdi. Biz bunun önünü açtık” itirafında bulunmuştu ya, “Acaba bir Türk vatandaşı ve bir Türk kurumunun üyesi olan Lambriniadis’in ABD Başpiskoposu yapılmasından Eyüp Kaymakamlığımızın (Artık Fatih Kaymakamlığına bağlı) haberi oldu mu veya izin alındı mı?” diye sorup, devam edelim.
Lambriniadis, birkaç gün önce New York’ta Holy Trinity Katedrali’nde düzenlenen görkemli bir törenle görevine başladı. Törene, aralarında ABD Sağlık Bakanı Alex Azar, Yunanistan Dışişleri Bakanı George Katrougalos, Amerikan Kongresi üyeleri ile Rum kesiminden temsilcilerin de bulunduğu 1000 kişi katıldı.
Lambriniadis, Türkiye’den ayrılmadan önce olduğu gibi, törende de Hürriyet’e konuşup, “Misyonunu” şöyle açıkladı:
“Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması için çalışmak, buradaki önceliklerimden biri olacak. Bu okulun açık olması son derece önemli. Ancak bu konunun diğer devletlerle bir ilgisi yok, bu okulun açılması, Türk devletinin kendi vatandaşlarına karşı bir yükümlülüğü ve Türk hükümetinin de bu konuya anlayış olarak soğuk bakmadığını düşünüyorum.”
Halimize bakın; Emperyalizmin yıllardır “özerk” olarak açılmasını istediği Ruhban Okulu’nun açılmasını sağlamak için bize baskı yapmak üzere kendi ellerimizle taaa Amerikalara “Temsilci” gönderiyoruz!..
Bu meselenin bir boyutu.
Diğer boyutuna gelince; Törene katılan iki isim…
İlki, Fener Rum Patriği Bartholomeos’u temsilen Almanya Metropoliti Augoustinos’un olması ve Patrik adına Lambriniadis’e asa hediye etmesi…
İkincisi, Türkiye’yi BM Daimi Temsilcimiz Feridun Sinirlioğlu’nun temsil etmesi…
Lozan’a göre, Fener Rum Patrikhanesi bir Türk kurumu değil mi?.. Ve de “Siyasi, idari işlerle uğraşmayıp, sadece ülkemizdeki Rum Ortodoks cemaatinin dini meseleleriyle ilgilenmesi şartıyla” ülkemizde kalmasına izin verilmedi mi?..
Öyleyse Alman Metropoliti’nin Bartholomeos’u temsili, özellikle de BM Daimi Temsilcimizin bu törende bulunmasının anlam ve önemi nedir?
Tek kelimeyle, Patrikhane’nin “Ekümenikliği” ve Bartholomeos’un, “Konstantinopolis-Yeni Roma Başpiskoposu” şeklindeki unvanının resmen kabul edilmesi, yani 1 ay sonra 96’ıncı yılını kutlayacağımız Türkiye’nin tapu senedi Lozan’ın ayaklar altına alınması değil midir?
Yunanistan, Türkiye’ye böylesine meydan okuyup, Batı Trakya’daki soydaşlarımızın hak ve hukukunu gasp ederken; Olması gereken, “Bakırköylü Lambriniadis’in ABD’li Rumların dini lideri yapılmasına” sevinmek midir, “Biz bu atamayı tanımıyoruz. Lozan’ı çiğneyenler Yunanistan’a gitsin” demek midir?
Müyesser YILDIZ
26 Haziran 2019
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/yunanistan-lozani-cignerken-bakin-ankara-ne-yapti-26061958.html
Odatv yeni link: https://www.odatv4.com/yazarlar/muyesser-yildiz/yunanistan-lozani-cignerken-bakin-ankara-ne-yapti-163781