İçeriğe geç

Davutoğlu Libya ve Suriye’de Muhalifleri Desteklerken “Ergenekon”da Nerede Durdu?

Dün AKP iktidarının Libya politikasını özetledik.

2011’de bu ülkede iç savaş başlatıldığında, Türkiye’nin Kaddafi’ye sunduğu “onurlu çıkış” teklifini… Fransa’nın başını çektiği Batılı güçlerin, Libya’ya müdahaleyi “Haçlı seferine” benzetmesini… NATO müdahalesi gündeme geldiğinde dönemin Başbakanı Erdoğan’ın, “NATO’nun ne işi var Libya’da” tepkisini gösterdikten sadece 25 gün sonra, “Türkiye, NATO’nun devreye girmesinde ısrarcı ve aktif rol aldı” demesini… Müdahaleden sonra işbaşına gelen Ulusal Geçiş Konseyi(UGK)’ne “Türk modeli” yardımda bulunulup, bavullarla nakit para verilmesini… Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Hayalindeki” Libya’yı… UGK Başkanı Mustafa Abdülcelil’in, Erdoğan, Gül ve Davutoğlu hakkındaki övgü dolu sözlerini anlattık.

Ya bugün? İç savaşın devam ettiği Libya da aynen Irak ve Suriye gibi parçalanma sürecinde. Dahası Libya’nın yüzde 75’ini kontrol altında tutan General Halife Hafter’e bağlı güçler, Türkiye’yi tehdit ediyor!..

-NATO Müdahalesini Niye Kabul Ettik?-

Erdoğan, “Türkiye, NATO’nun devreye girmesinde ısrarcı ve aktif rol aldı” demişti ya, bunun niye olduğunu da dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’dan öğrendik. Clinton, yaşadıklarını anlattığı ve 2014 yılında yayınlanan “Zor Seçimler” isimli kitapta, şunları yazdı:

“Fransa lideri Sarkozy, Libya’ya yapılacak operasyonu süper güç olarak geri dönme fırsatı olarak görüyordu. 19 Mart 2011’de Paris’teki toplantıya Türkiye davet edilmedi. Sarkozy, Erdoğan’ı koalisyon dışına itmek için çalıştı. Davutoğlu, ‘Bu bir Fransız Haçlı seferi mi, yoksa uluslararası müdahale mi?’ dedi. Türkiye, NATO liderliğinde operasyon istedi.”

Anlaşılan o ki, Libya işgâlinin bir “Haçlı seferi” olduğu gerçeğinin üstünü örtmek için işe NATO’nun dahil olmasını istemişiz. Sanırsınız ki, NATO bir İslâm ordusu!..

O zaman dışlanmadık, seçilen yeni yönetime milyonlarca dolar yardımda bulunduk, iç savaşta yaralanan binin üzerindeki “özgürlük savaşçısını” ülkemizde tedavi ettirdik, Libya askerinin Türkiye’de eğitilmesi için anlaşmalar yaptık da ne oldu?

Geçen Kasım’da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Libya özel temsilcimiz AKP Ankara Milletvekili Emrullah İşler ve TİKA Başkanı dahil, kalabalık bir heyetle Libya’ya gitti. Ziyaretin, zamanlaması itibarıyla çok anlamlı olduğu belirtildi. Çünkü 10 gün sonra İtalya’nın Palermo şehrinde Libya’daki taraflar arasında diyaloğun görüşüleceği uluslararası bir toplantı yapılacaktı.

Evet, Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay başkanlığında bir heyetin temsil ettiği o toplantı yapıldı. Ancak İtalya Başbakanı Giuseppe Conte’nin, Mısır Devlet Başkanı Sisi ve General Hafter’le toplantı içinde toplantı düzenlediği, bunun görüntüsünü de, “Akdeniz’in kahramanları Libya için bir arada” notuyla sosyal medya hesabından paylaştığı ortaya çıkınca, heyetimiz İtalya’yı terketti.

Yani 2011’de durdurulan dışlanma, 7 yıl sonra gerçekleşti!..

O süreçte Türkiye’nin el üstünde tuttuğu Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdülcelil’in, ülkenin doğusunda özerklik ilan edilmesi girişimleri üzerine Mart 2012’de, “Libya halkının BM ve NATO’nun yardımıyla özgürlük savaşı verdiğini” savunduktan sonra, “Fedaralizm, Libya’yı bölünme tehlikesiyle karşı karşıya bırakan bir yabancı komplosudur. Bazı Arap ülkeleri, bu devrimin kendilerine de ulaşacağından korktukları için Libya’da fitne çıkarmaya çalışıyor” dediğini,

Mayıs 2013’te, Müslüman Kardeşler’in Libya’ya egemen olmaya çalıştığını söylediğini,

Görevden ayrıldıktan sonra Mart 2018’de de, “Müslüman Kardeşler, beni ve tüm Libyalıları aldattı” itirafında bulunduğunu belirtip, o sürece ilişkin bir başka kayda geçelim.

-Libya Suriye ve Ergenekon-

O dönem MHP, şimdi İYİ Parti Kocaeli Milletvekili olan Lütfü Türkkan, Aralık 2011’de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevaplandırması isteğiyle bir yazılı soru önergesi verdi. 11 maddelik önergenin 10 maddesi, Ulusal Geçiş Konseyi(UGK)’ne yapılan “Türk modeli bavulla para yardımına” ilişkindi. Türkkan, özetle şunları sordu:

– Henüz Libya’da iç savaş ve çatışmalar devam ederken, nasıl bir rejim ve otorite tesis edileceği belli değilken, isyan eden tarafın muhatap alınması ve böyle bir yardımda bulunulmasının amacı nedir?

– Kaddafi yanlısı güçlerin yönetimi ele geçirmesi ihtimali karşısında bu tutumun ne tür sonuçlara yol açabileceği o dönemde Bakanlığınızca değerlendirilmiş midir? Böyle bir değerlendirme yapıldıysa, Türkiye’nin 90 yıl önce kendi ülkesini işgâl eden Fransa ve İngiltere ile 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra ABD ambargosu altında iken hiçbir ülkenin vermediği silah ve malzeme desteğini veren Kaddafi yönetimine karşı benzer bir tavır sergilemesinin, tarihsel akış içindeki etkileri de dikkate alınmış mıdır?

– Libyalı isyancılara hibe olarak gönderilen 100 milyon doların kaynağı nedir? Örtülü ödenekten mi verilmiştir?.. İsyancılara mali yardım dışında silah ya da silahlı eğitim desteği verilmiş midir?

– 100 milyon dolarlık hibe Libya’da kimlere, hangi sıfatla, hangi güven duygusuyla ve ne tür bir belge düzenlenerek teslim edilmiştir? 21. Yüzyılda bir ülkeden ötekine bavullar, çantayla, parti parti uçağa yüklenerek para gönderilmesi gibi garip bir yönteme neden başvurulmuştur?

– Hibe edilen miktarın akıbeti takip edilmiş midir? Kimler tarafından, nerelere harcandığı, silah alımında kullanılıp kullanılmadığı konusunda bilgi var mıdır?

Önergeyi gecikmeli olarak 2 ay sonra cevaplandıran Davutoğlu, önce şunları anlattı:

“Türkiye, Arap toplumunda devam eden dönüşüm sürecinin başlangıcından itibaren halkların barışçıl yöntemlerle dile getirdikleri meşru taleplerinin demokrasi ve insan hakları temelinde karşılanması gerektiğini, çağımızda halkının meşru taleplerini gözardı ederek gerekli reformları yapmayan ve halklarının güvenini yitiren yönetimlerin iktidardaki konumlarını sürdürmelerinin güç olduğunu vurgulamakta, bunun yanısıra sivil halka yönelik kollektif cezalandırma, şiddet ve orantısız güç kullanımını hiçbir şekilde kabul edilemez bulduğunu her vesileyle dile getirmektedir. Türkiye bu çerçevede Libya konusunda da başından beri tutarlı ve ilkeli bir politika izlemiştir… Halkının meşru taleplerine kulak tıkayan ve kendi vatandaşlarına karşı orantısız güç kullanmakta beis görmeyen Kaddafi, Libya halkı nezdinde meşruiyetini kaybederek, ülkeyi bir iç savaşa sürüklemiştir. Ülkemizin ve uluslararası toplumun uyarı ve telkinlerini zamanlıca dikkate almayan Kaddafi maalesef kendi trajik sonunu hazırlamıştır. Libya krizinde uluslararası meşruiyet zemininde hareket eden Türkiye’nin durduğu yer, kendi halkına karşı katliama girişen Kaddafi’nin karşısında, demokrasi, insan hakları ve özgürlük isteyen Libya halkının yanı olmuştur.”

Yapılan para yardımlarına gelince; Davutoğlu, UGK’ni Libya’nın tek meşru temsilcisi olarak kabul ettiklerini belirtip, “Türk usulü bavulla para gönderilmesi” konusuna hiç girmeden, insani ve kalkınma amaçlı yardımların bu alanda yetkili kurumlarımızın sorumluluğunda kullanıldığını, verilen 200 milyon dolarlık kredinin ise Temmuz 2013’ten itibaren Libya tarafından geri ödeneceğini bildirdi. Davutoğlu, iç savaş süresince Libyalı isyancı güçlere silah veya silahlı eğitim desteği verilmediğini de kaydetti.

“Acaba o geri ödemeler yapıldı mı?” diye sorup, Türkkan’ın son iki sorusuna geçelim.

İlki, “Suriye’ye şu ana kadar bu türden bir yardımda bulunulmuş mudur? Bulunulduysa, kimlere, ne kadar ve hangi şartlarda para verilmiştir?” sorusuydu. Davutoğlu, şu karşılığı verdi:

“Suriye’de gerçek bir muhalefetin oluşması, demokrasiye geçiş sürecinin bir gereğidir. Suriye yönetiminin, gerçek ve bağımsız bir muhalefetin yapılanmasına imkan tanımaması, muhalif oluşumların faaliyetlerini ülke dışına taşımaları sonucunu doğurmaktadır. Bu çerçevede, Suriyeli bazı muhalif grupların, tamamen kendi girişim ve organizasyonları ile ülkemizde toplantılar düzenlediği bilinmekte olup, bu gruplara ülkemizce nakdi yardım sağlanması sözkonusu değildir. Türkiye, Suriye’de şiddetin ve akan kanın bir an evvel sona erdirilmesini ve Suriye halkının meşru talep ve beklentileri doğrultusunda demokratik ve özgür bir Suriye hedefleyen geçiş sürecinin, ülkenin toprak bütünlüğü ve ulusal birliği zarar görmeden, düzenli bir şekilde sonuçlandırılmasını desteklemekte ve Suriye muhalefetiyle temaslarında barışçıl yolların terk edilmemesinin önemini kuvvetle vurgulamaktadır. Bu itibarla, Suriye’de rejimin zorla ve şiddet yoluyla devrilmesini hedef alabilecek gruplara ülkemizce destek verilmesi gündemde değildir.”

Aynen Libya gibi, 7 yılda Suriye’nin ve de Türkiye’nin nereden nereye geldiği ortada!..

Türkkan’ın diğer sorusu ise şuydu:

“Türkiye’de siyasi partilerin yaptığı yasal muhalefete dahi tahammül gösterilemiyor, basın mensupları, seçilmiş milletvekilleri hüküm giymeden yıllardır hapislerde tutuluyorken, başka ülkelerdeki muhalif olmaktan öte, yönetimi devirmeyi amaçlayan silahlı kuvvetlere destek vermekteki çelişkinin, diğer ülkelerin iç savaşında ‘Taraf’ olmanın, izah edilebilir makûl gerekçeleri mevcut mudur?”

Bu sorunun sebebi açık; O dönemde Libya ve Suriye’de silahlı muhalifler desteklenirken, ülkemizde silahsız muhalefete karşı Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının düzenlenmesindeki büyük çelişki!..

Davutoğlu’nun cevabı mı? Maalesef cevap vermedi.

Acaba şimdi, hem de Ergenekon kumpası henüz bitmişken sıcağı sıcağına bir cevabı olur mu ki?!.

Müyesser YILDIZ

3 Temmuz 2019

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/davutoglu-ergenekonda-nerede-durdu-03071947.html

Kategori:Uncategorized