İçeriğe geç

15 Temmuz’da Başımıza Ne Geldiğini Öğrenebildik mi?

Bugün 15 Temmuz’un 3’üncü yıldönümü. Şehitlerimizi anıyor, halkımızın darbe teşebbüsüne karşı verdiği destansı mücadeleyi konuşuyoruz.

Ancak başka konuşulacak, düşünülecek şeyler de yok mu?

15 Temmuz 2016’da MİT’e giderek, ihbarda bulunan Binbaşı O.K.’dan başlayalım. MİT, O.K.’nın “darbe teşebbüsünden” söz ettiğini vurgularken, Genelkurmay Başkanlığı, “Kara Havacılık Komutanlığı’nda hareketlilik olduğu, MİT’e yönelik bir operasyon yapılacağını” anlattığını bildirdi. Hangisi doğru? O.K.’nın neden hiç resmi ifadesi alınmadı da sadece sohbet mahiyetinde bir tutanak düzenlendi?

Türkiye’yi A’dan Z’ye değiştiren kanlı bir olay yaşadığımız halde o gecenin en önemli iki ismi; Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan, TBMM’da kurulan Araştırma Komisyonu’na sadece yazılı cevap vermekle yetindi. Kendileri mi gitmek istemedi, gitmelerine izin mi verilmedi?

MİT Müsteşarı’nın ifadesini almak isteyen Savcıların başına neler geldi?

Hulusi Akar’ın bir tane olan Savcılık ifadesinin iki farklı versiyonunun bulunmasının sebebi nedir?

Akar, Yaşar Güler ve dönemin Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı’nın mahkeme huzurunda değil de avukatlar ve sanıkların bulunmadığı özel oturumda ifade vermeleri hukuka uygun mudur?

20 Haziran’da Genelkurmay Çatı Davası’nın kararı açıklandıktan sonra Hulusi Akar, “Bu hainler, alçaklar, Türk adaleti karşısında lâyık oldukları cezayı buldular” dedi. Mahkemeye gidip, sanıklarla yüzleştikten, hainliklerini yüzlerine vurduktan, tüm soruları cevaplandırdıktan, yani “Adil yargılama ve adaletin tecellisine” katkıda bulunduktan sonra bu değerlendirmeyi yapsa çok daha anlamlı olmaz mıydı?

-Darbenin 1 Numarası-

Bir diğer önemli konu; Darbenin 1 numarasının Akın Öztürk olduğu bildirildi ve Öztürk ceza aldı.

İyi de Genelkurmay Başkanlığı’nın darbe teşebbüsünden 5 gün sonra yaptığı açıklamada, “Hv. K. Komutanı Ankara’da Akıncı Üssü lojmanları bölgesinde bulunan Orgeneral Akın Öztürk’ü arayarak kendisine 4’üncü Ana Jet Üssü Akıncı’dan kalkan uçakların yasa dışı olduğunu, ivedilikle Akıncı’ya giderek oradaki kalkışmada bulunanları ikna etmesini istemiştir” denilmesi neyin nesiydi?

Keza Abidin Ünal ile Akın Öztürk arasındaki telefon konuşmasının canlı tanığı Mehmet Şanver’in, “Abidin Ünal, Akın Öztürk’e, ‘Akıncı’ya git. Orada senin sözünü dinleyecek çocuklar vardır’ dedi” şeklindeki ifadesine neden hiç itibar edilmedi?

Peki Akın Öztürk “FETÖ’cü” mü?

21 Şubat 2018’de Genelkurmay Çatı Davası’nda tanık olarak dinlenen ve Öztürk’le 46 yıllık arkadaşlığı bulunan dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’a bu soru soruldu.

Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, Ünal’dan soruyu cevaplandırmasını istedi.

Ünal, “Yani burada ancak kanaat konuşur. Onu da burada kanaat konuşturmanın bir anlamı yok” karşılığını vermekle yetindi.

-Çankaya Köşkü’nde Neler Oldu?-

O gece Hulusi Akar’ı derdest ettirdiği belirtilen Mehmet Dişli’nin ertesi sabah Akar’la Çankaya Köşkü’ndeki Başbakanlık binasına gittiğini biliyoruz.

Dişli’nin helikoptere kendi emri hilafına bindiğini belirten Akar, “Sonuçta Çankaya Köşkü’nde Başbakanlığa iniş yaptık. Başbakanlık Müsteşarı bizi karşıladı. Ben ve peşimde Mehmet Dişli geldi. Açıkçası arkamdan gelenleri kontrol etmedim. Başbakanlık binasına girdik, bu şekilde ben de hürriyetime kavuştum. Müsteşar Bey ile başbaşa iken bana peşimden gelenin kim olduğunu sordu. Ben yaşadığım olayları kısaca özetledim ve Mehmet Dişli’nin gözaltına alınmasının uygun olacağını değerlendirdim. Zaten bilahare gözaltı işlemi yapıldığını öğrendim” dedi.

Dişli ise ifade ve savunmalarında özetle şunları anlattı:

“Pistte bizi Başbakanlık Müsteşarı Sayın Fuat Oktay ve Tuğrul Türkeş karşıladı. Daha sonra araçlarla Başbakanlık binasına geçtik. Sanırım gittiğimiz ilk oda Tuğrul Türkeş’in odasıydı. O esnada Başbakanlık Müsteşarı Fuat Oktay, eski Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz vardı. Daha sonra Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, İçişleri Bakanı Efkan Ala, yeni Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, Süleyman Soylu, Emrullah İşler geldi. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ile önceden tanıştığım için ona yaşananları anlatıyordum. Komutan diğerleri ile konuşuyordu. Onlara ne dediğini duymadım, ancak beni tanıtıp memnuniyetini ifade etmiş olmalı ki, gelip elimi sıktılar. ‘Şaban Beyin asker kardeşi olduğunu bilmiyorduk’ diyenler oldu. Müsteşar bey bana kendisi ile görüşüp görüşmediğimi sordu. Bende numarası yok dedim. Hemen Özel Kalemden birine Şaban Dişli’yi irtibatlamalarını söyledi. Önce kendisi görüştü. Genelkurmay Başkanı ile birlikte benim de orada olduğumu söyledi. Telefonu bana verdi. Bize kahvaltı hazırladılar. Kriz masasında Akıncı’daki komutanların kurtarılması için görev yaptım. Hulusi Akar’ın emirlerini Eskişehir’dekilere ilettim. Sanırım saat 14.00 civarıydı, Akın Öztürk’ün telefonundan Yaşar Güler aradı, ‘Bizi buradan çıkarın, helikopterlere ateş ediyorlar. Bu ateşi kestirin, bu Eskişehir’deki söz dinlemiyor. Yüzde 100 garanti istiyorum. Emin olmadan çıkmayacağız. Bunu sağladıktan sonra bizi ara tekrar’ diye bana emir verdi. Ben konuyu Sayın Başbakan ve Komutana arz ettim. Orada durumu değerlendirdik. Sayın Başbakan uçakların kontrol riskini de dikkate alarak, bu safhada uçakların faaliyetlerini kestirmeyelim, ambulansla çıksınlar talimatını verdi. Bu talimatı arayıp Akın Öztürk ve Yaşar Güler’e ilettim. Daha sonra Komutan Kubilay Selçuk’u arattı ve bizzat kendisi görüştü. Öncelikle Yaşar Güler ve Fahri Kasırga’nın tahliye edilmesini emretti.”

Sanıktır, “Yalan söyleme hakkı vardır”… HTS kayıtları ve Eskişehir’de tutulan cerideler ile burada görevli komutanların ifadelerinin Dişli’nin beyanlarını doğrulamasını da geçelim.

Ancak Genelkurmay Çatı Davası’nda Savcının esas hakkındaki mütalaasında denildi ki; “Burada yapılan bazı toplantılara katılan sanığın Hulusi Akar’ın talimatıyla 16 Temmuz 2016 saat 16.30’da gözaltına alındığı…”

Bu tespitle, Dişli’nin iddiaları doğrulanırken, Akar’ın ifadesi boşa düşürülmüş olmadı mı? Darbeci olduğu söylenen bir ismin Kriz Masası’nda görevlendirilmesi, toplantılara katılması nasıl bir şeydir? Dönemin Başbakanı Binali Yıldırım başta olmak üzere o saatlerin tanıklarının bilgisine başvurma ihtiyacı duyulmamasının izahı nedir?

-Mahkeme Başkanı: Tamam İhmal Diye Bir Şey Var-

En çok tartışılan bir başka konuya geçelim.

MİT’e giden O.K.’nın yaptığı ihbar öğrenildikten sonra gerekli tedbirlerin alınıp, alınmadığı konuşuldu. Öyle ki, Hulusi Akar ve Hakan Fidan’ın durumuyla ilgili olarak Erdoğan, “Dere geçerken, at değiştirilmez” dedi.

Düşünün, bir astsubaya, uzman çavuşa, hatta askeri okul öğrencisine, “Darbe olduğunu nasıl anlamadın?” diye soruldu da Hulusi Akar’a, en yakın kadrosunun “FETÖ’cü” olduğunu nasıl anlamadığı sorulmadı.

Daha geçenlerde medyaya yansıdı;

Bir bölükte görevli uzman çavuş hakkında askeriyeye ait erzak deposundan sucuk, yumurta, peynir aldığı gerekçesiyle disiplin soruşturması açılıp, 6 aydan 3 yıla hapis cezası istendi…

Suriye sınırında görev yapan bir uzman çavuş, askeri araçla askeriyeye ait mayın arama köpeğine çarpıp, ölümüne sebep olduğu için mahkûm edildi ve TSK’yla ilişkisi kesildi…

Ancak maddi manevi bir dizi faicaya yol açan 15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında görevli olan komuta kademesi, “Görevi ihmal” gibi bir suçlamaya dahi maruz kalmadı. Kimi terfi etti, kimi emekliliğini yaşıyor.

Burada hemen yine Abidin Ünal’ın tanık olarak dinlendiği duruşmada tutanaklara geçen bir konuşmayı aktaralım:

Sanık: O gece komutanlardan kimse kimseyle konuşmuyor. Böylesine önemli bir olayda yapılan bu hatayı nasıl açıklarsınız?

Mahkeme Başkanı: Bu da yorum sorusu.

Sanık: Bu zaten en önemli konu Sayın Başkan.

Mahkeme Başkanı: O ayrı. Bir dava açılır ayrı. Dava konusu şu an darbeyi yargılıyoruz. Kim bomba attı, onları yargılıyoruz. Kim kimi şey yaptı, onu yargılıyoruz. Konumuz o iddianamedeki konu, iddianamaye bağlıyız.

Sanık: Yapan, gözardı eden, yardım eden, işi kolaylaştıran?

Mahkeme Başkanı: Tamam, ilk önce yapanları halledelim de gözardı edenlere sonra bakarız.

Sanık: Hrant Dink davası 17 yıl sonra tekrar açıldı malumunuz.

Mahkeme Başkanı: Tamam, ihmal diye bir şey var. Onlara sonra bakarız. İlk önce yapanları halledelim. Kimi tespit edeceğiz bakalım.

Sanık: Konunun bütünlüğü, siz daha iyi biliyorsunuz. O gün darbe teşebbüsüne ait ilk bilgileri, emareleri alanlar bu işlemleri yapsa, bu kadar şehit ve yaralı vermeden darbe bastırılabilir miydi?

Mahkeme Başkanı: Evet, bu soruya da cevap vermeyin.

Özetle, 15 Temmuz’a ilişkin daha sorulacak o kadar çok şey var ki!..

3 yıl geçti, ancak ne bu soruların cevabını öğrenebildik ne de başımıza neler geldiğini anlayabildik!..

Anlamış olsak; 16 Temmuz günü dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun, “Bunları toprağa girdikten sonra söyleyecek değiliz. Darbe başarılmış olsa idi bugün ölmüş olacaktık. Ölmüş olduğumuzu varsayarak söylüyorum ve bas bas bağırıyorum. Bu darbenin arkasında ABD vardır. Bu darbenin arkasında ABD vardır. Bu darbenin arkasında ABD vardır” sözleriyle açık açık suçladığı Amerika’ya “Stratejik müttefik, dost” demeye ve ağzının içine bakmaya devam eder miydik?!.

Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum.

Müyesser YILDIZ

15 Temmuz 2019

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/15-temmuzda-basimiza-ne-geldigini-ogrenebildik-mi-15071951.html

Kategori:Uncategorized