İçeriğe geç

“Suriye Milli Ordusu” Hangi Sıfatla Libya’da?

Erdoğan dün İzmir’de Kuzey Ege Otoyolu açılışında yaptığı konuşmada, kelimesi kelimesine şunları söyledi:

“Libya’nın meşru Başbakanı ile yönetimiyle masaya oturduk, imzaları attık… Biz gayrimeşru Hafter’e karşı, ücretli, lejyoner Hafter’e karşı biz orada yönetici, kahraman askerlerimiz ve Suriye Milli Ordusu’ndan ekiplerimizle beraber oradayız. Mücadeleyi orada sürdürüyorlar. Tabii birkaç tane şehidimiz var. Ama birkaç tane şehidimizin karşılığında da 100’e yakın orada, o lejyonerlerden etkisiz hale getirdik. Kardeşlerim, şunu hiçbir zaman unutmayacağız; Şehitler tepesi boş kalmayacak.”

Bu inanılmaz açıklamayı cümle cümle mercek altına alalım.

Libya’da “Birkaç tane şehidimiz” olduğunu, otoyol açılışında öğreniyoruz.

Sizi bilmem, ama bu söyleyiş tarzı benim aklıma maalesef yıllar önce Erdoğan’ın şehitler için kullandığı “Kelle” ifadesini, bir de Ağustos 2012’de dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in, “Birkaç Mehmet şehit oldu diye Meclis’i toplamayız” sözlerini hatırlattı.

Libya’daki “Birkaç tane şehidimiz”, “Birkaç Mehmet”midir, bilmiyoruz.

Birisinin emekli albay, ikisinin de “Kamu görevlisi” olduğu iddiaları var.

Emekli Albay Oraya Nasıl Ve Neden Gitti?

Erdoğan’ın 6 Ocak’ta MİT’in yeni binasının açılışında, “MİT Libya’da üzerine düşen görevleri hakkıyla yerine getiriyor” dediği hatırlanınca, şehit olduğu bildirilen “Kamu görevlilerinin” kimler olduğunu tahmin etmek mümkün.

İyi de eğer doğruysa, bir emekli albay oraya neden, hangi sıfatla gitti ve nasıl şehit düştü?

Biliyoruz ki, Türkiye’de SADAT gibi özel şirketler olsa da henüz ABD’nin Blackwater’i veya Rusya’nın Wagner’i gibi askeri şirketler yok. Zira bunun için ayrı bir yasal düzenleme yapılması gerekiyor.

Rusya’yı Eleştirirken Bu Ne İş?

Erdoğan’ın, “Lejyoner Hafter’e karşı biz yönetici, kahraman askerlerimiz ve Suriye Milli Ordusu’ndan ekiplerimizle beraber oradayız. Mücadeleyi orda sürdürüyorlar” sözüne gelelim.

Libya’ya asker, daha doğrusu “Eleman” gönderileceğini Erdoğan’ın 10 Aralık’taki şu açıklamasıyla duyduk.

“Biliyorsunuz şu anda Rusya’dan bir güvenlik şirketi söz konusu. Bu şirket, oraya güvenlikçilerini göndermiş vaziyette. Eğer Libya bizden böyle bir talepte bulunursa, o zaman Libya’ya da aynı şekilde elemanlarımızı gönderebiliriz. Bunlar bizimle böyle bir güvenlik anlaşmasını imzaladıktan sonra zaten önümüzde de herhangi bir engel söz konusu değildir.”

Erdoğan’ın ardından 17 Aralık’ta o vakitler Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı olan SADAT’ın kurucusu emekli Tümgeneral Adnan Tanrıverdi, ABD, Rusya, İngiltere gibi ülkelerin özel askeri şirketleri olduğunu, silahlı kuvvetlerinin bulunmadığı yerlerde bunlardan faydalandıklarını, Türkiye’nin de kesinlikle böyle bir şirkete ihtiyacı olduğunu vurgulayıp, “TSK, ülkemizin güvenliği için var. Bunun bir kısmını oraya tahsis edince, görev aldığı yerlerden kısmış olacağız. Öyle olursa, TSK’ya yük olmaz. Ülkeye ihraç malzemesi gibi döviz getirisi var. Kendi TSK’mızı oraya göndermek yerine bu tür özel şirketler vasıtasıyla bu işi yapmak daha faydalı” dedi.

Bu arada Libya konusu her gündeme geldiğinde Erdoğan, Wagner şirketi ve Rusya’ya şöyle tepki gösterdi:

“5 bini Sudan’dan, 2 bini Rusya’dan Wagner diye girenler, oraya hangi sıfatla geldiler, orada ne işleri var?”

Çok değil, daha 1 hafta önce Pakistan’dan dönerken de beraberindeki gazetecilere bir fotoğraf gösterip, şunları söyledi:

“Öndeki Hafter. Şu daire içinde olan Sayın Putin’in çok samimi adamıdır. Bu adam Wagner’in başıdır. Yöneten budur. Şuradaki de Rusya Savunma Bakanı Şoygu’dur. Hemen onun yanında da Rusya Genelkurmay Başkanı Gerasimov’u görüyorsunuz. Bunlar şu anda Rusya’nın en üst düzey askeri noktadaki güvenlik kadrosudur. Şu anda Wagner’i de orada bunlar yönetiyor. Bunlarla iş yürüyor. Hâlâ kalkıp diyorlar ki, ‘Bizim orayla bu noktada ilişkimiz yok’. Şu anda bizzat Rusya en üst düzeyde oradaki bu savaşı yönetiyor. Bir de Sudan’dan 5 bin civarında savaşçı var. Çad’dan gelenler var. Nereden bakarsanız bakın 10 bini aşkın şu anda dışarıdan gelmiş asker var.”

Malûm, Rusya yönetimi her defasında Wagner’le ilişkisini reddetti.

Durum bu iken, Erdoğan’ın alenen “Suriye Milli Ordusu”nun Libya’da olduğunu açıklaması, nasıl bir iştir?

Şimdi en önce Rusya, “Suriyeliler oraya hangi sıfatla geldiler, orada ne işleri var?” demez mi?

Sahi, “Suriye Milli Ordusu ekipleri” Libya’ya ne zaman ve nasıl gitti?

Tezkeredeki “Sivil Personel” Onlar Mıydı?

Bilindiği gibi, Türkiye ile Libya arasında 27 Kasım’da “Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası” imzalandı.

Sözkonusu mutabakatın TBMM’deki görüşmeleri sırasında, anlaşmada yer alan bir ifade çok tartışıldı. Bu, “Güvenlik kuruluşları mensubu sivil şahıslar” ifadesiydi.

Muhalefet, “Rusya’nın Wagner’i gibi SADAT benzeri oluşumlar sivil şahıslar adı altında mı gönderilecek?” diye sorarken, bu ifadenin sadece Türkçe metinde yer aldığı, İngilizce ve Arapça’sında geçmediği ortaya çıktı.

Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı da anlaşma metninin ilk halinde “Silahlı Kuvvetler’de ve Savunma Bakanlığı’nda istihdam edilen asker ve sivil personel” ifadesinin bulunduğunu, Libya tarafının, “Bizde polis ve asker karışık. Dolayısıyla bunu genel bir ifade kullanalım” önerisi üzerine “sivil şahıslar” ifadesinin metne konduğunu söyledi. Kaymakçı, “Burada herhangi bir gizleme veya bir kılıf arama çabası yok. Bu tamamen Libya’nın, yani muhataplarımızın güvenlik ve savunma yapılarındaki tanımlamayı bu anlaşmaya sağlıklı bir şekilde oturtabilmek için yapılmış bir şey” dedi.

O günlerde yapılan açıklamalar böyle… Bugün ise “Suriye Milli Ordusu”nun Libya’da olduğunu öğreniyoruz… Acaba Türkçe metne konulan “Sivil şahıslar”dan kasıt, bunlar mıydı?

Daha önemlisi; TBMM tezkereyi kabul ederken, Libya’ya “Suriye Milli Ordusu”nun da gönderileceğini biliyor muydu?

2 Ocak’ta kabul edilen tezkereye bakalım. Şöyle deniyordu:

“Hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde Türkiye sınırları dışında harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için…”

Ne var? Sadece TSK…

Acaba “Suriye Milli Ordusu”, TSK bünyesine mi alındı veya TSK’nın bir parçası olarak mı değerlendiriliyor?

Hemen Erdoğan’ın tezkerenin kabulünden 3 gün sonra bir televizyon programında yaptığı şu açıklamayı hatırlatalım:

“Bütün güvenlik kurumlarımız arasında eğitim ve öğretim programlarının düzenlenmesi noktasında teknik bilgi ve tecrübe paylaşımı noktasında bizim askerimizin oradaki görevi koordinasyondur. Şu anda bu koordinasyonu yapıyorlar. Orada bir harekat merkezi, bu harekat merkezinde de bizim bir korgeneralimiz bulunacak. Oradaki bu süreci onlar yönetecekler. Şu anda zaten peyderpey gidiyorlar. Şu anda yoğunlaşma… Şu anda muharip güç olarak bizim orada farklı ekiplerimiz olacak. Bunlar bizim askerimizin içinden değil. Bu farklı ekiplerle o muharip güçler orada çalışacak. Ama işin koordinasyonunu bizim üst düzey askerlerimiz… Bunun içinde korgeneralimiz olmak üzere ve bunun yanında korgeneralimizle birlikte özellikle oradaki emir komuta zincirini elinde tutan gayet iyi yetişmiş ekiplerimiz olacak. Onlarla beraber bu süreci işletmiş olacağız.”

“Muharip güç olacak farklı ekiplerin” “Suriye Milli Ordusu” olduğu ve TSK “Koordinasyonunda” çalıştıkları anlaşılıyor!..

Tamam, “Şehitler tepesi boş kalmasın” da bu tablonun hukuki ve siyasi izahı nedir?

Müyesser YILDIZ
23 Şubat 2020

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/suriye-milli-ordusu-ne-zaman-nasil-ve-hangi-sifatla-libyaya-gitti–23022033.html

Odatv yeni link: https://odatv4.com/makale/suriye-milli-ordusu-ne-zaman-nasil-ve-hangi-sifatla-libyaya-gitti–23022033-179017

Kategori:Uncategorized