İçeriğe geç

İstanbul Aşkınız Değil Miydi?

Erdoğan’ın, İstanbul hakkındaki duygu ve düşüncelerini tarih sırasıyla hatırlayalım.

2008’de Merkez Bankası dahil Ankara’daki finans kuruluşlarının İstanbul’a taşınmasını, şu sözlerle savundu:

“Bankaların idare merkezleri İstanbul’da. Borsa, finans sektöründe faaliyet gösteren uluslararası ve ulusal şirketler, bütün bunların uluslararası camiadaki temsilcileri de orada. Merkez Bankası’nın, kamu bankalarının, SPK ve BDDK’nın da orada faaliyet göstermesinden daha tabii ne olabilir? Almanya’da Merkez Bankası Frankfurt’ta, çünkü finansal merkez Frankfurt. Avustralya’nın Başkenti Canberra, Merkez Bankası Sidney’de. Çünkü finansal merkez Sidney. ABD’de Merkez Bankası dışında, tüm finans kuruluşları New York’ta. Biz bunu açıkladık. Belli kesimlerden o bildik itirazlar ayyuka çıktı. Çünkü bunların fıtratının gereği. AK Parti ne yaparsa yapsın, hiç bir tanesinden bugüne kadar iyi bir söz duydunuz mu? Ankara’nın içi boşaltılıyormuş. Hayırdır ya, ne boşaltılıyormuş? Yani merkezinin oraya gitmesi, burada şubelerin kalması neyi değiştiriyor? Bizim önemli olan bir vizyon ortaya koymamız. Nedir o? ‘Bu ülkenin siyasi, idari merkezi Ankara’dır, ama ticari merkezi de İstanbul’dur’ diye dünyaya bir vizyon koyalım istiyoruz. Bunu bir yerlere çekmek, çok ciddi bir yanlıştır, çok çirkindir. Ama bunların her zamanki meslekleridir.”

2014’te Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk kez İstanbul’a gittiğinde, kendisini bekleyenlere şunları söyledi:

“İstanbul benim aşkım, İstanbul benim sevdam. Bu şehirde doğdum, büyüdüm. Siyasette belli noktalara bu şehirde geldim. Sizleri çok seviyorum. Hakkınızı helal edin.”

Her anlamda Türkiye’nin gözbebeği olan bu şehrin ranta kurban edilmesine ise 2017’de şöyle hayıflandı:

“Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum… Burası, Fatih Sultan Mehmet Han’dan beri ilmin, kültürün, siyasetin, sanatın ve ticaretin payitahtı olmuş bir şehir. Bugün de İstanbul onca yaşadıklarına rağmen halen ayaktadır. Türk-İslam medeniyetinin kalelerinden biri olmayı sürdürmektedir. İşte belediye başkanı olduğum zaman 8 milyon nüfus, şimdi 15 milyon nüfus… Böyle bir şehir. Dünyada eşi benzeri olmayan nadide şehirlerden bir tanesi. Bizler çoğu zaman elimizdekinin kıymetini onu kaybedince anlıyoruz.”

-İstanbul New York Olmadan-

Erdoğan’ın bu sözlerini aktarmamızın sebebine gelince;

Bilindiği gibi, İstanbul sadece finans merkezi olması bağlamında değil, birçok açıdan New York’a benziyor. New York da ABD’nin en kalabalık şehri ve koronavirüs salgınından en fazla etkilenen yer. Vaka sayısı ve can kayıplarında başı çekiyor. Nitekim New York Valisi ile çekişmelerine rağmen Trump, bu süreçte salgının New York’u çok sert şekilde vuracağını belirttikten sonra buraya 1000 askeri doktor ve hemşire takviyesi yapacaklarını açıkladı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da salgının ilk günlerinden beri, “Tek önlem sokağa çıkma yasağıdır” dedi. Geçen zaman içinde bu çağrısını sık sık tekrarladı.

Nihayetinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, önce koronavirüse yakalanan hasta sayısında İstanbul’un açık ara başı çektiğini söyledi. Ardından, bir kişinin hastalığı ortalama 2.6 kişiye bulaştırdığının bilindiğini, ancak İstanbul’da bir kişinin hastalık bulaştırdığı toplam kişi sayısının 16 olduğuna dikkat çekti.

Dün itibarıyla duyurulan rakamlar malum; Türkiye genelinde toplam vaka sayısı 23 bin 934. Bunun 12 bin 231’i, yani yüzde 60’ı İstanbul’da… Toplam can kaybı 501… Yarısına yakını yine İstanbul’da.

Sağlık Bakanı Koca, en riskli ilk 5 ili de şöyle sıraladı:

“İstanbul, İzmir, Ankara, Konya ve Kocaeli.”

Bakan olarak daha ne desin?

Ancak görünen o ki, Erdoğan, sadece İmamoğlu’na değil, Bakana da kulak vermiyor. AKP’li belediye başkanları ile video konferansla toplantı yaparken, İmamoğlu ve risk altındaki diğer illerimizin belediye başkanlarıyla görüşme ihtiyacı bile duymuyor.

Ayrıca İstanbul’la ilgili herhangi bir özel yol haritasından da söz edilmiyor.

Neden?

Örneğin, sokağa çıkma yasağını sırf İmamoğlu istediği için olabilir mi? Acaba İmamoğlu, “Tamam, sokağa çıkma yasağı talebimden vazgeçiyorum” dese, İstanbul, New York’a dönmeden bu önemli kararı alırlar mı?

İmamoğlu ve diğer muhalif belediyeleri cezalandırmak mı? İyi de sadece onlar değil, topyekûn tüm İstanbullular, hatta tüm Türkiye cezalandırılmış olmayacak mı?

“Başarısız olsunlar” diye mi? İnsan hayatı üzerinden siyasi hesap görülebilir mi?

Hatırlatmanın faydası olur mu, bilmem; ama Erdoğan, “Açılım-saçılım” sürecini şu sözlerle savunmuştu:

“Şimdi artık kardeşlik hukukunun gereklerini yerine getirme zamanı. Ayrılıklara vurgu yapmanın değil, ortaklıklara vurgu yapmanın, acıları öne çıkarmanın değil, ortak zaferleri, ortak sevinçleri öne çıkarmanın zamanı. Şimdi ayrıştırmanın değil, bayramlaşmanın, müsafahanın zamanı, hesaplaşmanın değil, helalleşmenin zamanı.”

Şu afet günlerinde tüm Türkiye’nin hem duymak istediği hem de gereğinin yapılmasını beklediği ses, tam da bu değil mi?

Silivri’deki Barış’lar, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’e kucak dolusu sevgiler.

Müyesser YILDIZ

5 Nisan 2020

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/istanbul-askiniz-degil-miydi-05042026.html

Kategori:Uncategorized