Koronavirüs salgınından önce dış politikada ana gündem maddelerimizden birisi Libya’ydı. Çünkü Libya’nın büyük bölümünü elinde tutan ve Rusya, Fransa, İtalya, Yunanistan başta olmak üzere birçok ülkenin arkasında olduğu darbeci General Hafter’e karşılık, BM’nin tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümetine destek için bu ülkeye asker göndermiş, çeşitli işbirliği anlaşmaları imzalamıştık.
20 Ocak’ta Berlin’de düzenlenen, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 12 ülkenin lideri ve 5 uluslararası kuruluşun başkanının katıldığı konferansta, 55 maddelik bir barış planı imzalanmıştı.
Üzerinde anlaşma sağlanan öncelikli konu, Libya’daki gerilimin azaltılması ve kalıcı ateşkes için çabaların yoğunlaştırılması oldu. Ayrıca, “Çatışma içerisindeki tarafların veya onlara destek verenlerin Libya toprakları ve hava sahasındaki tüm askeri hareketliliklerini sonlandırması, iç savaşta etkin rol oynayan silahlı militan grupların dağıtılması” gibi kararlar da alındı.
Nihai hedef ise, “Libya’da savaşan tarafların siyasi çözüm için masaya oturması, bir geçiş döneminin ardından demokratik parlamento ve devlet başkanlığı seçimlerinin düzenlenmesi” olarak belirlendi.
Ancak anlaşma, darbeci General Hafter’in çatışmaları sürdürmesi sebebiyle hayata geçirilemedi. İç savaş, koronavirüs günlerinde de devam etti.
Son 10 günde Ulusal Mutabakat Hükümeti Ordusu’nun, Hafter güçlerine büyük darbe vurduğu, bunda da Türkiye’nin verdiği teknik desteğin etkili olduğu yönünde haberler geldi.
Bu arada ilginç bir şekilde sadece Hafter’i el altından destekleyen ABD değil, NATO da Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne yanaşır pozisyona geçti.
Ancak geçen hafta Rusya’nın Suriye’deki Hımeymim hava üssünden, Hafter’e 8 savaş uçağı göndermesiyle denklemde yeni değişiklikler oldu. Hafter’e bağlı güçler, “Türk hedeflerine karşı Libya tarihindeki en büyük hava harekâtını başlatacakları” tehdidini savurup, doğrudan ülkemizi hedef aldı.
Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, bu açıklamanın Libya’nın doğusunda “dış destekle” yeni savaş uçakları konuşlandırılmasından sonra yapılmasının dikkat çekici olduğunu vurgulayıp, “Hafter’e bağlı unsurların son dönemde sahada yaşadığı kayıpların hezeyanın bir yansıması olan bu açıklama, darbeci Hafter’in ve destekçilerinin Libya’daki ihtilafı tırmandırma niyetinde olduklarının en açık göstergesidir. Bu vesileyle, Libya’daki Türk çıkarlarının hedef alınması halinde bunun çok ağır sonuçları olacağını ve darbeci Hafter unsurlarını meşru hedef telakki edeceğimizi bir kez daha hatırlatıyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da Bloomberg’e verdiği demeçte, “Temsilciliklerimiz ile çıkarlarımızın hedef alınması halinde, Hafter unsurlarını meşru hedef olarak telakki edeceğimizi ve her türlü saldırıya karşı en sert şekilde karşılık vereceğimizi” vurguladı.
Tam o günlerde Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin Başbakanı Fayiz es-Serrac ile telefonla görüşen ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, “Libya’daki krizin askeri çözümünün olmadığını ve tek çözümün Berlin Konferansı’nın sonuçlarına uygun şekilde siyasi bir yol haritasından geçtiğini” söyledi.
Bir şey daha oldu; Koronavirüsten beri Erdoğan tüm görüşmeleri video konferans yöntemiyle yaparken ve Ocak’tan bu yana MGK dahi toplanmamışken, Huber Köşkü’nde yüz yüze “Güvenlik toplantısı” gerçekleştirildi.
Yeni Şafak’tan Mehmet Acet’in Cumartesi günkü, “Suriye’den sonra Libya’da da Ruslarla baş başa mı kalıyoruz?” başlıklı yazısına göre, toplantının bu formatta yapılmasının sebebi, “Libya’dan gelen tehdit haberleri”ydi.
Bu yeni denklemde karşımıza çıkan sorunun, “Hafter tehditlerinden ziyade, Rusların yeni bir meydan okuması” olduğunun altını çizen Acet, 2015’te Rusya’nın Suriye savaşına Şam lehine dahil olması örneğinden hareketle, “Biz bu filmi görmüştük” dedi ve Ankara’nın da bu anlamda ciddi bir endişe yaşadığını bildirdi.
Acet’in, iktidarın nabzını yansıtan şu satırlarının da altını çizelim:
“Hem yakın zamana kadar CIA’nın kucağında olan bir adamın Ruslarla açıktan iş tutmasındaki garabete dikkat çekiliyor hem de Moskova’nın Libya’dan elini çekmeye niyetinin olmadığına vurgu yapılıyor. Belki de Amerikalılar, 2015 Eylül ayında Rusya’nın Suriye’ye girmesini nasıl geriden geriye desteklemişlerse, bugün de kendi yetiştirmeleri olan Hafter’in, Putin’le iş tutmasından gocunmuyorlar, hatta el altından buna yol veriyorlardır. Zaten son yıllarda dünya, kimin elinin kimin cebinde olduğunun bilinmediği garip bir hal almadı mı?.. Ruslar gerçekten de bir ateşkes mi istiyor, yoksa başka niyetleri mi var, orası net değil… Net olan şey, Türkiye ve Rusya’nın Suriye’de olduğu gibi, Libya’da da ortak bir zeminde buluşamamış olmaları ve bu durumun ciddi riskleri beraberinde getiriyor olması.”
-Erdoğan-Trump Ne Konuştu?-
Biz de Suriye ve Libya başta olmak üzere birçok konuda Trump ile Putin’in birbirlerine Erdoğan’dan daha yakın, daha iyi dost ve müttefik olduklarını belirtip, devam edelim.
Cumartesi gecesi Erdoğan ve Trump telefonla görüştü. Görüşmeyle ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı şu açıklamayı yaptı:
“Görüşmede ikili meselelerin yanı sıra Libya ve Suriye başta olmak üzere bölgesel gelişmeler ele alınmıştır. İki lider, bölgemizde barış ve istikrarın tesisi amacıyla yakın siyasi ve askeri iş birliğimizin sürdürülmesi hususunda mutabık kalmışlardır. Milletlerimizin koronavirüs salgınıyla mücadele noktasında dayanışma içinde oldukları yeniden teyit edilmiştir.”
Beyaz Saray’dan yapılan açıklama ise şöyleydi:
“Başkan Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni tip koronavirüs salgınının ardından küresel ekonominin yeniden normale dönmesi ve canlandırılması sürecini ele aldı. İki lider, kritik ikili ve bölgesel meseleleri de değerlendirdi. Başkan Trump, Libya’ya yabancı müdahalesinin kötüleşmesine ilişkin endişesinin ve hızla çatışmaların azaltılması ihtiyacının altını çizdi. Suriye’deki çatışmaya acil siyasi bir çözüm bulunması ve ülke geneline insani yardımların ulaştırılabilmesi gerekliliği de yeniden teyit edildi.”
Trump’ın, “Libya’ya yabancı müdahalesinin kötüleşmesine” işaret etmesinin sebebi acaba sadece Rusya’nın, Hafter’e savaş uçakları göndermesi miydi, yoksa Türkiye’ye de mi bir mesajdı, bilmiyoruz; ancak sözkonusu ifadelerin Cumhurbaşkanlığı açıklamasında yer almaması ilginçti.
Ayrıca Erdoğan-Trump görüşmesinin olduğu gün, ABD’nin Libya Büyükelçiliği de dikkat çekici bir açıklama yaptı. Açıklamada, Büyükelçi Richard B. Norland’ın Başbakan Fayiz es-Serrac’la bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiği, Norland’ın, “Rus ve diğer yabancı askeri teçhizat ve paralı askerlerin Libya’ya doğru istikrarı bozan akınına son verilmesi gerektiğini” tekrarladığı belirtilerek, şöyle denildi:
“ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Başbakan Serrac’ın daha önce görüştüğü gibi, Libya’daki tüm dış güçlerin ülkeden ayrılması ve silahlarını bırakmaya hazır olan Libyalı liderler ihtilafa düştükleri konularda barışçıl diyalog içinde bir araya gelebilmeleri için Trablus’a yönelik gereksiz saldırılar son bulmalıdır.”
Bu gelişmelerden hemen sonra da Hafter’i destekleyen Wagner’e bağlı paralı Rus askerlerinin Libya’yı terk etmeye başladığı haberleri geldi.
Eğer doğruysa, Rusya’nın taktiksel olduğu anlaşılan bu adımının ardından Almanya, Fransa, İtalya ve Yunanistan, “Türk güçleri de Libya’yı terk etsin” derse, sürpriz olur mu?
Görünen o ki, Libya’da da oyun büyük.
“Dost ABD”, özellikle S-400’ler konusunda Türkiye’ye geri adım attırmak için el altından epey iş çeviriyor… Rusya ise S-400 hallolana kadar “miş” gibi yapıp, Türkiye’yle karşı karşıya gelmemeye çalışıyor…
Netice; İki emperyal gücün güdümünde Suriye gibi, Libya da “siyasi çözüm” adı altında süratle bölünmeye götürülüyor…
Silivri’deki Barış’lara, Hülya Kılınç’a ve Murat Ağırel’e kucak dolusu sevgiler.
Müyesser YILDIZ
27 Mayıs 2020
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/erdogan–trump-gorusmesindeki-onemli-ayrinti-27052031.html