İçeriğe geç

“İran ve Suriye Konusunda ABD İle Hedeflerimiz Aynı” Diyen Büyükelçimiz!..

Yeni büyükelçilerimizi konuşuyoruz.

En dikkat çeken isim, Washington Büyükelçisi Murat Mercan oldu.

Neden dikkat çekti? Çünkü Washington’a ilk kez siyasi bir isim atandı.

Sadece gazeteci-yazar ağabeyimiz Yılmaz Polat, Mercan’ın bir özelliğine dikkat çekti.

2011’de Teksas Eyaleti’nde Fetullah Gülen için yapılan önemli bir oturumda, AKP’den 7 milletvekili de hazır bulunmuş. Bunlardan birisi de Murat Mercan’mış.

Yani “FETÖ”ye yakınmış!..

Buradan hareketle Yılmaz Polat, “Kimbilir yeni Washington Büyükelçisi Mercan, Biden Yönetimi’nde ilk iş olarak ‘FETÖ’nün iadesini görev edinir.” diyor.

Washington Büyükelçisi Mercan’ın başka özellikleri ve icraatları da var.

Bunları aktarmadan önce, “ABD ve AB’nin, ülkemizde ‘dini özgürlükler’ adı altında azınlıklar için Lozan’a aykırı hangi taleplerde bulunduğu, ‘Kürt sorunu’ adı altında neler istediği malum” kaydını düşelim.

Erbakan’ın Beyin Takımındayken Neden AKP’li Oldu

Kimdir Murat Mercan?

Ağrı-Tutak doğumlu, Boğaziçi Üniversitesi mezunu. ABD’de master yaptı, burada yardımcı doçent oldu.

Milli Görüş’ün “beyin takımı”ndan olduğu, daima Erbakan Hoca’nın yanında yer alıp önemli projelere imza ettiği söylenirdi; ama merhum Erbakan onu milletvekili adayı göstermekten nedense son anda vazgeçti. Erbakan’ın yasaklı olduğu 1999 seçimlerinde aday gösterilse de seçilmedi. Bu dönemde, Fazilet Partisi’nde yenilikçi isimlerin önderi Abdullah Gül’e yakın durdu, hatta onun danışmanlığını yaptı. Sonrasında da AKP kurucuları arasında yer aldı. AKP MKYK üyesi oldu.

3 Kasım 2020 seçimlerinden 1 ay kadar önce neden Erbakan’ı değil de AKP’yi tercih ettiğini şu sözlerle açıkladı:

Bizim siyaset yapma, dünyayı algılama, Türkiye’yi konumlandırma biçimimiz farklı. Bizim Türkiye’nin dinamiklerini anlama biçimimiz farklı. Örneğin, işte IMF, AB meselesinde de bu ortaya çıkıyor. Biz çok gerçekçi politika izliyoruz. Siyasetin şimdiye kadar maruz kaldığı tüm olumsuzlukları üzerimizden atmak istiyoruz. Düzgün, dürüst, açık, şeffaf, gerçekçi, Türkiye’nin çıkarlarını düşünen bir siyaset izliyoruz. O bakımdan sadece kapatılmış olan FP’den değil, diğer bütün siyasi partilerden de farklıyız… Bir yandan uzlaşmacı, bir yandan batıya dönük, bir yandan global dünyanın gereklerini ve dinamiklerini anlamış, kadrolarını oluşturmuş bir partidir, AK Parti… Neysek oyuz, yani kapalı kapılar arkasında ayrı, halkın gözünde ayrı bir tavır içinde değiliz. Türkiye’de etik değerlerin bizim partimizle beraber Türkiye siyasetine geldiğini düşünüyorum. Artık hiçbir siyasetçi bugün söylediğinin aksini yarın yapamaz, kapalı kapılar ardında ne söylüyorsa, açıkta da onu söyler… Meclis’ten halkın menfaatine olmayan hiçbir yasayı geçirmeyeceğiz…”

Aynı konuda 2007’de de şu dikkat çekici ifadeleri kullandı:

RP, iç veya dış politikada farklı davransaydı, her şey çok daha farklı olurdu. Ne yazık ki, o süreçte ve daha önceki dönemlerde partiyi yöneten arkadaşlarımız Türkiye’yi ve dünyayı okuyamadılar. Globalleşmeyi görmediler. Soğuk savaşta duvarların yıkıldığı dönemdeki hareketti, o hareketi göremediler. Duvarlar yıkıldıktan sonra ideolojik kökenli partilerin Türkiye’de yaşaması imkânsız hale geldi. Siyasi hareketler ideolojik olmamalı, yenilikçi olmalı, hizmet bazlı olmalıdır.”

Amerikan Televizyonunda Takkeli Fotoğrafını Gösterdi

Mercan’ın AKP dönemine geçelim.

Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’nın yanısıra, hem Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde (AKPM) hem de Batı Avrupa Birliği Asamblesi’nde (BAB) Türk Grubu Başkanlığı yaptı. Avrupa Konseyi Meclisi Başkan Yardımcılığı’na getirildi. TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanlığı görevinde bulundu. Özetle, Türkiye’nin dışarıdaki yüzü oldu.

AKP’den milletvekili seçildiğinde ABD’de yıllardır gazetecilik yapan Savaş Süzal, Mercan’ın Amerikan ABC televizyonunda, Türkiye’deki türban yasağını anlatırken, kendisinin ve oğlunun takkeli, eşinin tesettürlü fotoğraflarını gösterip, “Kendi ülkemizde bu resimlerdeki gibi giyinip dışarı çıksak, herkes bize yobaz diye saldırır. Ama ABD’de böyle bir sorun yok. ABD özgürlükler ülkesi.” dediğini ortaya çıkardı.

Bu olayı, Sadece, ‘Bizim hanım burada değil de, yurtdışında olsaydı daha iyi koşullarda çalışırdı, burada olsaydı okuyamazdı.’ dedim.” sözleriyle yalanlayan Mercan, takkeli fotoğrafının ise 10-12 yıl önce çekildiğini, “bu resmi, televizyonculara da eşinin gösterdiğini” söyledi.

İran Suriye İsrail Hakkındaki Düşünceleri

Yeni büyükelçimizin, İran, Suriye ve İsrail gibi çok temel dış politika konularıyla ilgili görüşlerini de hatırlatalım.

2005’teki bir ABD seyahatinde, “İran ve Suriye politikaları konusunda ABD ile hedeflerimiz aynı, ancak yöntemlerimiz farklı olabilir.” dedi.

Aralık 2008’deki İsrail ziyaretinde Haaretz Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, “Nükleer bir İran’ın Türkiye için de tehdit olduğunu ve bu ülkeye karşı alınan yaptırım önlemlerinin, ancak etkili uygulandığı takdirde sonuç vereceğini” belirtirken, “İsrail de kendini tehdit altında hissetmediği zaman nükleer silahlarından vazgeçebilir” diye konuştu. Bir anlamda, İsrail’in nükleer silahlara sahip olmasını normal, hatta hak olarak gördüğünü vurguladı.

Bu sözlerinden 10 gün sonra Gazze katliamı yaşanınca, “Saldırılara karşı tepkimi göstermek için yapabileceğim başka şey yoktu.” sözleriyle, Türkiye-İsrail Parlamentolararası Dostluk Grubu üyeliğinden istifa ederek, “misilleme”de bulundu.

Avrupa Konseyi’nde “Kürt Raporu” Hazırlanırken

Mercan’ın Avrupa Konseyi’ndeki faaliyetlerine de bakalım.

Sene 2004. Avrupa Konseyi Kültür, Bilim ve Eğitim Komitesi’nin Raportörü İngiliz Lord Russel-Johnston, “Kürtlerin kültürel durumu” hakkında bir rapor hazırlamak üzere 8-12 Haziran 2004 tarihleri arasında Türkiye’ye geldi. “Kürtlerin kültürel merkezleri” diye nitelendirdikleri Diyarbakır, Mardin ve Hakkari’nin yanısıra, “Kürt dilinin merkezi” dedikleri Van’a gitti. Ardından Ankara’ya gelip dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik başta olmak üzere birçok yetkiliyle görüştü.

Lord Russel’in Türkiye seyahatinden 17 gün sonra 29 Haziran 2004’te Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ne bir “kararlılık” önergesi sunuldu. Konu yine, “Türkiye’deki Kürtler”di.

Lord Russel’in başkanı olduğu komite, 2006 başlarında bu defa Irak, Suriye ve İran Kürtleri ile Batı ülkelerinde yaşayan Kürt diasporasının kültürel sorunlarının tartışıldığı, basına kapalı ve dar kapsamlı bir toplantı düzenlendi. Aslında toplantının 2005 sonbaharında yapılması planlanmıştı. Ancak davetlilerin büyük bölümünün PKK’nın Avrupa’daki yandaşlarından seçildiği ortaya çıkınca Türkiye itiraz etmiş ve güya toplantının yapılmaması, Türkiye’nin de katılmaması kararlaştırılmıştı. İşte birkaç ay gecikmeli yapılan bu toplantıya o dönem AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Avrupa Konseyi Parlamanterler Meclisi’ndeki Türk Grubu Başkanı Murat Mercan da katıldı.

Gelen itirazlar üzerine Mercan, toplantının ilgi alanının sadece Irak, İran ve Suriye’deki Kürtlerin kültürel durumuyla sınırlı kaldığını söylemekle yetindi.

Lord Russel ise PKK’nın yayın organı Fırat Haber Ajansı’na şu açıklamayı yaptı:

İtiraf etmeliyim ki, raporun örneğin Suriye ve İran için fazla anlamı olmayacak. Çünkü bu ülkeler bizim etkimiz dışında. Eminim Türk hükümeti dinleyecek, çünkü Türkiye Avrupa Konseyi üyesi ve AB’yle müzakere sürecinde.”

Neticede Lord Russel’in hazırladığı bu “Kürt raporu” önce Kültür, Bilim ve Eğitim Komitesi’nde, ardından Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde kabul edildi.

Türk Grubu Başkanı Mercan bu rapora, hazırlık veya sonuçlanma aşamalarında müdahale etmediği gibi, Komite’deki oylamada da hazır bulunmadı.

Kürtlerin dünyadaki devletsiz en büyük millet olduğu” öne sürülen raporda “Kürt sorununun” çözümü için Türkiye’den neler mi isteniyordu? Şunlar:

Kürt sorunu, global şekilde çözülsün… Ankara, Kürtlerin varlığını tehdit değil, zenginlik olarak algılasın… Nüfus sayımında Kürtlerin sayısı tam olarak belirlensin… Kürtçe öğrenim imkânı tanınsın… Üniversitelerde Kürtçe dil ve edebiyat dersleri verilsin… Kürt kültür merkezleri ve dernekleri açılsın.”

Azerbaycan İpoteğinden Kurtulmak

Bir başka olay.

“Kürt raporu”ndan birkaç ay sonra yine Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde, Meclis çalışmalarına KKTC milletvekillerinin bağımsız katılımını sağlayacak bir tasarı ele alındı. Tasarı 32 evet oyuna karşılık, 44 oyla reddedildi.

Oylamada Türk parlamenterlerin yeterince kulis yapmadıkları, özellikle her oylamada Türkiye’nin yanında yer alan Azeri milletvekillerinin dahi doğru dürüst haberdar edilmedikleri ortaya çıktı.

Murat Mercan, “Aleyhte oy veren Rumlar, Yunanlılar, Slovaklılar, Sırbistanlılar ve Ruslar büyük bir dayanışma gösterdiler. İngilizlerin önemli kısmı da aleyhte oy kullandı.” açıklamasını yaptı. Ancak daha sonra sanki esas sorumlu olan Azerilermiş gibi Devlet Başkanı Aliyev’in resepsiyonunu, Aliyev’le tokalaşıp hemen terk etti. O günlerde AKP kulislerinde ise Mercan’ın özel sohbetlerde, “Artık oylamalarda, Azerbaycan ipoteğinden kurtulmamız lazım. Birlikte hareket etme mecburiyetimiz yok.” dediği konuşuldu.

Mercan’ın, yine Avrupa Konseyi’nin Bozcaada-Gökçeada’ya bir çeşit özerklik isteyen raporunun hazırlanmasına katkı verdiği için Avrupa Konseyi Raportörü’nden “teşekkür” aldığını, 2007 sonunda da Avrupa Konseyi’nce “Üstün Hizmet Madalyası” ve “Onursal Üyelik” ile ödüllendirildiğini kaydedelim.

AB’nin Ağır Taleplerini Kamuoyuna Satma Politikası

Mercan’ın, AB’ye bakışına gelirsek;

Tarih 3 Ekim 2004… Yer Almanya…

Dönemin Başbakan’ı Erdoğan’a “Quadriga-Yılın Avrupalısı” ödülü verilecektir. Aynı zamanda iki Almanya’nın birleşmesinin yıldönümüdür. Bir uçak dolusu milletvekili, bürokrat ve gazeteci Berlin’e gider. Devamını Gazeteci-Yazar Fatma Sibel Yüksek’in “Başbakanlığın Bilinmeyenleri” kitabından aktaralım.

Fatma Sibel Yüksek, Başbakanlık Muhabirliği döneminde tanıyıp, çok iyi dost olduğu Berlin Büyükleçimiz Mehmet Ali İrtemçelik’i arar, buluşurlar. İrtemçelik’in, 6 Ekim’de açıklanacak Türkiye İlerleme Raporu’na canı çok sıkkındır ve politikacılarımızın pembe tablolar çizmesinden endişelidir. İrtemçelik-Yüksek sohbeti bu minvalde sürerken, Murat Mercan yanlarına gelir. Berlin’den, Strasbourg’a geçecektir, uçak bileti için İrtemçelik’ten yardım ister. Sonra AB ile ilgili sohbete devam edilir. İrtemçelik, endişelerini ona da aktarır. O günlerde Türkiye’nin hiç haberinin olmadığı bir hazırlıktan söz edip, Avrupa’da bir süredir görülmemiş bir “Alevi lobiciliği” başlatıldığını, bunları Ankara’ya rapor ettiğini anlatır. Önemli bir şey daha ekler; İlerleme Raporu’nda, “Alevilik de bir azınlıktır” cümlesinin yer alacağını söyler. Mercan dehşetle bakarken İrtemçelik, “Daha bitmedi.” diye devam eder; “Otonomi dahil daha pek çok talebi önümüzdeki dönem göğüslemeye hazır olun.” uyarısında bulunur. İrtemçelik ve Yüksek, gözleri faltaşı gibi açılan Mercan’ın, “Bunlar kabul edilemez.” demesini beklerken, o kahvesinden bir yudum aldıktan sonra aynen şunu sorar:

Sayın Büyükelçi, biz bu durumu kamuoyuna nasıl satarız? Sizce bunun yolu nedir?”

İrtemçelik, “Politikacı sizsiniz, ben diplomatım.” karşılığını vermekle yetinir!..

Son bir not:

Ünlü sanatçı ve yazar Zülfü Livaneli, bir dönem TBMM’de de bulundu ve bu sürede o da Türkiye’yi Avrupa Konseyi’nde temsil etti. Livaneli, 2008’de Vatan Gazetesi’ndeki köşesinde tam üç kez şunu yazdı:

Avrupa Konseyi’nde 2 yıl bazı AKP’li arkadaşlarla görev yaptım. O grubun en yetkilisinin bana söylediği sözleri hiçbir zaman unutmuyorum. Strasbourg’a gitmek üzere havaalanında beklerken demişti ki; ‘AB bizim yaşam biçimimize uymaz ki, size uyar. Biz sadece köprüyü geçene kadar, AB falan diye idare ediyoruz.’”

Acaba Livaneli’nin anlattığı bu AKP’li kimdi?

Müyesser YILDIZ
10 Aralık 2020

Odatv link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/takkeli-fotografla-neden-abd-televizyonuna-cikti-10122049.html

Kategori:Uncategorized