Eşref Uğur Yiğit; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 23’üncü Deniz Kuvvetleri Komutanı.
1959 yılında Deniz Lisesi’ne girdi, 1964’te Deniz Harp Okulu’ndan mezun oldu. Deniz Harp Akademisi’ni okudu. Çeşitli gemilerde branş subaylığı ve bölüm amirliği yaptıktan sonra Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın hemen hemen tüm birimlerinde çalıştı. Sırasıyla Deniz Harp Okulu Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, Donanma Komutanlığı gibi görevlerde bulundu.
2009’da Deniz Kuvvetleri Komutanı oldu.
TSK’ya kurulan kumpaslarla çok sayıda silah arkadaşının tutuklanmasının ardından, 2011 yılında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Erdal Ceylanoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay’la birlikte görevinden istifa edip, emekliliğini istedi.
Özetle, TSK’ya ve Türk Milleti’ne bilfiil 47 yıl hizmet etti.
Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Eşref Uğur Yiğit’in diğer özelliklerini de hatırlatalım.
“Kumpas” davalara en başından isyan bayrağını açan, o oldu; “Teröristler Habur’dan ellerini kollarını sallayarak girerken, askerlerim içeri alınıyor.” dedi…
Aralarında “Adalet şehidi” Ali Tatar’ın da bulunduğu, kendisine suikast düzenleyeceği iddiasıyla tutuklanan askerlerinin arkasında durdu, onlar için tanıklık yaptı…
Ali Tatar’ın cenaze törenine katıldı, naaşını selamladı…
Libya ile 2019’da imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması’nın temelini 2010’da atan öncü isim oldu.
Görevinden istifa ederken, yayımladığı veda mesajında; masumiyetine inandığı yüzlerce silah arkadaşının tutuklandığını, bu durumun Deniz Kuvvetleri’nin kurumsal yapısını ve görev fonksiyonlarını derinden etkileyecek boyuta ulaştığını kaydedip, şunları söyledi:
“Vicdani huzur ile bugüne kadar attığım her imzanın ve aldığım her kararın arkasındayım. Komutanınız olarak, Atatürk ilke ve devrimlerinin rehberliğinde, Cumhuriyetin temel değerlerine bugüne kadar olduğu gibi sahip çıkarak, emir komuta yapısı içinde daima birlik, beraberlik ve dayanışma ruhu ile birbirinize kenetlenmenizi, Bahriyemiz’in bu zorlukların üstesinden gelip, daha da güçleneceğine olan güvenle, var gücünüzle çalışmanızı, son bir kez emrediyorum. Bahtınız açık, denizleriniz sakin, pruvanız neta olsun.”
2013 yılında silah arkadaşları 15-20 yıl hapis cezasına çarptırıldığında da şöyle konuştu:
“Ben 52 sene üniforma giymiş bir komutan olarak, bu arkadaşlarımın masumiyetlerine olan inancımı görevdeyken olduğu gibi, bugün de koruyorum. Görevdeyken, bu inancımı yetkili merciler nezdinde ve yasal zeminlerde açık ve samimi olarak, defalarca vurguladım… Bir insan, masumum diyen evladının masumiyetine nasıl inanırsa, ben de arkadaşlarımın masumiyetine öyle inanıyorum. Yıllarca, canları pahasına, ülkesine ve milletine sadakatle hizmet etmiş bu arkadaşlarımı suçlayanların da bir an düşünüp empati yapmalarını istiyorum. Benim indimde, değil 16 sene, 18 sene ceza almaları; silah arkadaşlarımın cezaevinde bir gün bile yatmalarını fazla bulurum, büyük bir üzüntüyle karşılarım… Silah arkadaşlarım, dünyanın değişik denizlerinde ve ülkelerinde görev icra ederken, savcılıkların daveti üzerine geldiler. Deniz Kuvvetleri personeli, her onurlu subayımız gibi Türk yargısına güvendiler, gelip teslim oldular… Emri altında görev yaptığım eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ başta olmak üzere tutuklu silah arkadaşlarımın terörist olarak suçlanmaları ve böyle bir iddia ile yargılanmaları kabul edilebilir bir durum değildir. Tarih bunu böyle kaydedecektir… TSK’ya PKK muamelesi yapılamaz. Ordumuza ve komutanlarımıza ‘terörist’ suçlaması yöneltilemez.”
O açıklamasında sadece bunları söylemedi; Türk Deniz Kuvvetleri’nin Karadeniz ve Akdeniz’de başlattığı inisiyatiflerin, öncelikli olarak da Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarının paylaşım mücadelesinde ulusal hak ve menfaatlerimizi koruma kararlılığının, bir kısım odakları kaygılandırdığına dikkat çekti.
Son bir not daha:
Yiğit Komutan, gerek görevdeyken gerekse emekliye ayrıldıktan sonra ne kumpasa maruz kalan askerlerini ne de ailelerini yalnız bıraktı. Özellikle Ali Tatar’ın ailesiyle yakından ilgilendi; her zaman aradı, her ölüm yıldönümünde mesaj gönderdi. 2015’te de Ankara’ya gelip öncelikle Tatar’ın, ardından yine Balyoz kumpası şehidi olan merhum Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp ile o günlerde acı bir şekilde kaybettiğimiz Cumhuriyet Gazetesi Savunma Muhabiri Barkın Şık’ın mezarlarını ziyaret etti.
Tüm bunları niye anlattık?
Vatan Sağolsun
Biliyorsunuz, emekli amirallerin Montrö Sözleşmesi ve TSK’da tarikat yapılanmasına ilişkin açıklamasına o da destek verdi.
Sonrasında olanlar ise malûm.
İçişleri Bakanlığı 1 gün içinde Yiğit’le birlikte diğer eski Deniz Kuvvetleri Komutanları Bülent Bostanoğlu ve Murat Bilgel’in yakın koruma kararını iptal etti. Bu iptalle birlikte Milli Savunma Bakanlığı da üç ismin 15 gün içinde lojmandan çıkmasını istedi.
Avukatları Hüseyin Ersöz, yürütmenin durdurulması ve kararın iptali için dava açtı. Mahkeme Bülent Bostanoğlu için yürütmeyi durdurma kararı alırken, Eşref Uğur Yiğit’in davasına bakan Mahkeme, “idareden savunma aldıktan sonra” karar vereceğini bildirdi.
15 gün içinde lojmandan çıkılmasına ilişkin ilk tebligat Eşref Uğur Yiğit’e yapılmıştı.
O 15 günlük süre bugün sona ererken, şunu öğrendik.
Yiğit Komutan, mahkeme kararını beklemeden, iki gün önce 20 Nisan gecesi lojmanı terk edip, 95 yaşındaki annesinin yanına yerleşmiş.
İstanbul’da, kirada mütevazı bir evi varmış. Kiracı boşalttıktan sonra oraya taşınmayı planlıyor.
Yaşadıkları konusunda şunu söylemekle yetindi:
“FETÖ’nün kumpas dönemlerinde neler yaşadık!.. Vatan sağolsun!..”
Emekli kuvvet komutanlarının lojmanda oturmasına şaşırıp tepki gösterenler oldu. Onlar için sadece şu kadarını hatırlatmakla yetinelim:
3-5 ay bakanlık yapıp ömür boyu koruma ve makam aracı tahsis edilenler varken, neredeyse yarım asır ülkemize ve milletimize hizmet eden 3-5 kuvvet komutanına böylesi bedeller ödettirilmesine sessiz kalıyorsak, hatta bunları reva görüyorsak, bu ayıp da bize yeter!..
Müyesser YILDIZ
22 Nisan 2021
Odatv link: https://odatv4.com/komutan-95-yasindaki-annesinin-yanina-yerlesti-22042140.html