İçeriğe geç

Erdoğan ve Taliban… Nerede Kalmıştık?!

Taliban insanlık, özellikle de kadın ve çocuk düşmanı… Bırakın kadın ve çocukları, Afgan askerleri bile onlardan kaçıp komşu ülkelere sığınıyor.

Haziran sonuydu; yıllardır Afganistan’ı işgâl edip bu hale getiren sözde Batılı ülkeler arkalarına bakmadan giderken, ABD’nin eski Özel Kuvvetler Komutanı emekli Orgeneral Raymond Thomas, ülkesini eleştirirken, “Orada daha da fazla acı çekecek milyonlarca Afgan kadını ne olacak?” diye sordu.

11 Eylül saldırısından sonra Afganistan’a ilk kara birliklerini gönderen ABD eski Başkanı Bush da geri çekilmeyi bir hata olarak gördüğünü belirtirken, şunları vurguladı:

Afgan kadın ve kızları anlatılmaz bir zarar görecek. Bu bir hatadır. Bu son derecede acımasız insanlar tarafından katledilmek üzere geride bırakılacaklar ve bu benim kalbimi kırıyor.”

10 yıl kadar önceydi; 2003-2006 yılları arasında Afganistan Kıdemli Sivil Temsilcisi olarak görev yapan eski TBMM Başkanı Hikmet Çetin, ülkedeki tabloyu şöyle bir örnekle özetlemişti:

Taliban’dan önce Afganistan’a gelen Batılı bir gazeteci, kadınların erkeklerin arkasında yürüdüğünü görür. Taliban’dan sonra bir kez daha gider. Bu defa kadınların önde olduğunu görünce, bu ilerlemeye şaşırır. Erkeklere bunun nasıl olduğunu sorar. ‘Yolda mayınlar var, o yüzden kadınları önde yürütüyoruz.’ cevabını alır.”

Taliban’la müzakereler yürütülüyor… Taliban Afganistan’ı ele geçiriyor… Peki değişti mi?

Daha iki gün önce Afganistan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Server Danış, “Taliban’ın düşüncesinde hiçbir değişiklik olmadığını, kontrol ettiği bölgelerde masum insanları katlettiğini, zorla evlendirilmek üzere kadınları ve kızları kaçırdığını, özgürlükleri bastırarak insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları işlediğini” söylemişken; Erdoğan, KKTC’de Bayram Namazı çıkışında şunları anlattı:

Taliban’la da bu süreci görüşmek suretiyle, nasıl ki Amerika’yla bazı görüşmeleri Taliban yaptıysa, herhalde Taliban Türkiye ile bu görüşmeleri çok daha rahat yapması lâzım. Çünkü Türkiye onun inancıyla alakalı ters bir yanı yok, ters bir yanı olmadığı için de onlarla bu konuları daha iyi görüşeceğimize, anlaşabileceğimize ihtimal veriyorum.”

Haliyle de bu sözler hem şaşkınlığa hem de tepkiye yol açtı.

Erdoğan Değişti Mi?

Tepkiler normal, ya şaşkınlık?!

Haydi 30 yıl öncesine gidelim.

Erdoğan, Refah Partisi İstanbul İl Başkanı’yken 22 Mayıs 1992’de Rize’de özel bir televizyon kanalına verdiği röportajda TSK’nın terörle mücadelesini “intihar cellatlığı” gibi ağır ifadelerle eleştirmekle kalmaz, şu açıklamaları yapar:

2000’li yıllar dünyada dine dayalı sistemlerin iktidar olduğu yıllar olacaktır. Bunu Hıristiyan ülkeler söylüyor. Biz bu ülkede ‘Elhamdülillah Müslümanız.’ demekten başka bir şey diyebiliyor muyuz? Ne demeye başlamalıyız? ‘Müslümanca yaşamak istiyoruz.’ dememiz gerekir. Buna muhtacız… Afganistan’da inekler kaldırıldı. Afganistan’da İslâm Cumhuriyeti kuruldu, tebrik ediyoruz; ama bitmedi. Orası bitti, bak şimdi Tacikistan da ayakta. İnanıyorum ki, onlar da zafere koşacak. Hiç endişeniz olmasın. Bunların zihniyetinde Batı’ya kulluk var, ineklere kulluk var.”

Bu konuşma 10 yıl sonra 1992’de, Erdoğan AKP Genel Başkanı’yken ortaya çıkar. Genelkurmay Başkanlığı, “Devletin askeri güçlerini tahkir ve tezyif ile halkı ırk, sınıf, dil ve din farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla Erdoğan hakkında işlem yapılması için Adalet Bakanlığı’na suç duyurusunda bulunur.

Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Erdoğan’ı ifadeye çağırırken, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu şu sözlerle tepki gösterir:

Ağzından çıkanla beyni arasında irtibat yok. Bu sözler Orduya karşı içlerindeki kinin kusulmasıdır… Düşüncelerinin değişip değişmediğini siz de görüyorsunuz. 70 yıldan beri, siyaset sahnesinde düşünceler devam ediyor. Halen değişen bir düşünce gördünüz mü bugüne kadar? Biz boşuna demedik 28 Şubat bin sene devam eder diye. Niçin söyledik? Değişmeyeceğine işaret ettik. Çünkü bin senedir değişmedi.”

Kıvrıkoğlu’na aynı sertlikte karşılık veren Erdoğan, Orduyla arasında sevgi bağı olduğunu, geçmişin muhasebesini yaptığını, geçmişten ders aldığını ve kendisinin bugünkü haliyle değerlendirilmesi gerektiğini belirttikten sonra, “Sayın Kıvrıkoğlu‘nun, egemenliğin millete verildiği bir bayram gününde, 10 yıl önce yapılmış bir konuşmayı dün söylenmiş bir söz gibi cevaplandırması, Türk demokrasisine gölge düşürmüştür. Neden gölge düşürmüştür? Çünkü Sayın Kıvrıkoğlu, dönemin hükümeti hakkında yapılan eleştirileri kin kusmak olarak değerlendirerek talihsiz bir beyanda bulunmuştur.” der ve kişilik haklarına yönelik açıklamalar hakkında yasal mercilere başvurabileceğini söyler.

Erdoğan’ın DGM Savcılığı’na verdiği ifadeye gelirsek;

Rize konuşmasında Taliban rejimini kastetmediğini, zaten o yıllarda Taliban’ın olmadığını belirterek, o sözleriyle Afganistan’da o dönemde kurulan İslâm Cumhuriyeti’ni kastettiğini anlatır.

Cansız inekler” sözüyle Atatürk veya Atatürkçü düşünceyi kastetmediğini bildirip, “Atatürk bu devletin kurucususudur, komutanıdır, bizim için put değildir… Devletimiz, cumhuriyetimiz, ülkem veya ordumuz ile hiçbir sorunum olmadı, bugün de yoktur ve olamaz.” diye konuşur.

Dine dayalı sistemden bahsetmediğini savunup, AK Parti olarak dini eksenli bir parti olmayacaklarını baştan açıkladıklarını, dini esaslara dayalı bir devleti istemelerinin, müdafaa etmelerinin mümkün olmadığını vurgular.

Sonuçta Savcı Nuh Mete Yüksel, tutuklanması talebiyle Erdoğan’ı DGM yedek hakimliğine sevk eder.

Savcı Yüksel’in tutuklanması talebiyle DGM yedek hakimliğine sevk ettiği Erdoğan, Hakim Ramazan Aksan’a şunları anlatır:

Tüm deliller savcılığın elindedir, delillerin karartılma şüphesi yoktur. Benim kaçma şüphem mevcut değildir. Meclis’te grubu bulunan büyük bir siyasi partinin genel başkanıyım. İfademin alınacağını öğrendikten hemen sonra çok yoğun programıma rağmen fırsat bulur bulmaz ifade vermeye geldim. Bu da yasalara saygılı olduğumu, kaçma şüphesi altında bulunmadığımı göstermektedir.”

Halen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Başkanı olan Hakim Aksan da, “kaçma şüphesi ve delilleri karartma ihtimali bulunmadığından” serbest bırakılmasına karar verir.

Bir başka örnek:

Erdoğan’ın 1994’te Ümraniye’de yaptığı bir başka konuşmanın kasedi ise 2001’de ortaya çıkar. Bu defa, “Hem laik hem Müslüman olunmaz. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır” dediği, kadın hastalıklarıyla ilgili kadın doktorların görevlendirilmesi gerektiğini söylediği, ayrıca 1982 Anayasasını hazırlayan Prof. Orhan Aldıkaçtı için “Sarhoş kafayla Anayasa hazırladı.” ifadesini kullandığı görülür.

Bu defa da Erdoğan, o konuşmasını üyesi olduğu Refah Partisi’nin söylem ve disiplini gereği yaptığını kaydedip şöyle konuşur:

Şimdi yepyeni, yenilikçi söylemle ortaya çıkan bir partinin başkanıyım. Birçok konuda fikirlerimi değiştirdim. Ben artık yeni Tayyip’im, eski Tayyip değilim.”

Merhum Prof. Aldıkaçtı’nın cevabıyla bitirelim. O da Erdoğan’ın değişmediğini vurgulayıp, “İnsanlar değişebilir, ama kendisi imam hatipten mezun olduğu için o kültürle yetişmiş. Dindar olmak başka bir şey, ‘Minareler benim süngümdür.’ demek başka bir şey. Bu, kazara söylenmiş bir şey değil; düşünülüp tartılarak söylenmiş bir şey.” der.

Evet, bu hatırlatmalardan ve Erdoğan’ın Taliban’la ilgili sözlerinden sonra soralım:

Nerede kalmıştık?!

Müyesser YILDIZ
27 Temmuz 2021

Kategori:Uncategorized