İçeriğe geç

Türkiye Cumhuriyeti Devleti İle “Şahsım Devleti” Farkı Mı?

Sadece sıradan vatandaş değil, ülkeyi yönetenler de “Mahalle yanarken, siz saçınızı tarıyorsunuz” diye düşünüyor olmalı ki, diken üstündeki Kerkük’le ilgilenen yok.

Kerkük’ün niye diken üstünde olduğunu defalarca yazdık; Barzani peşmergeleri buraya girmeye hazırlanıyor… Yolun sonu da belli!..

Irak Türkmen Cephesi eski Lideri ve Kerkük Milletvekili Erşat Salihi, Sözcü’den Saygı Öztürk’e konuşmuş. Açıklamalarından şunu anlıyoruz; Kerkük’te nasıl bir tehlikenin yaşanacağına dikkat çekmek için Ankara’ya gelip yetkililerle görüşmüş, ancak anlaşılan MHP Lideri Devlet Bahçeli dışında destek çıkan olmamış.

Salihi’nin şu sözleri, anlayana kurşun gibi ağır, bir o kadar da üzücü:

“Normal bir vatandaş yarını belki göremeyebilir; ama bir siyasetçinin yarını değil, ötesini de görmesi lâzım… Kerkük’ü Kürdistan bölgesine bırakmak, biz Türkmenler için gerçek bir kırmızı çizgidir. Başkalarının lafları gibi pembe değil, bizim için tam kırmızı.”

“KDP/KYB’nin peşmergeyi oraya getirtmek istemelerinin nedeni, petrol boru hatlarına hakim olmaktır. Güvenlik, ekonomik, siyasi açıdan bunların hepsi Türkmenler için tehlikedir. Bugün olmasa, bir gün sonra. Biz bunu gelip burada kamuoyuna söylediğimiz için Türk hükümeti yetkilileri bize kırılmasın. Gerçek bu.”

Salihi’nin, Türk makamlarının sessizliğine ilişkin yorumu ise şöyle:

“Belki de bizim bildiğimiz yanlıştır. Devletin, diğerlerinin bildikleri daha doğrudur. Bizim onlara da saygımız var. Biz hiç kimseyi batağa sürüklemek istemeyiz. Ben bunları Türkiye’den değil, Irak hükümetinden talep ediyorum. Türkiye’nin bu konuda bir köprü olmasını diliyoruz. Türk Milletine olup bitenleri söylemem gerekiyor; çünkü Türkmenlerin bugünü değil, ama geleceği tehlikede.”

Bu buruk feryadı okuyunca, aklıma Kıbrıs’ımızın yılmaz savaşçısı merhum Rauf Denktaş geldi. 2004’te ABD-AB-BM’nin dayattığı, Ankara’nın da desteklediği Annan Planı’na karşı çıkıp Türk Milleti’ne plandaki tehlikeleri anlatmaya çalışınca, Erdoğan tarafından şu sözlerle adeta Türkiye’den kovulmuştu:

“Yapılacak bir şey varsa, buyur Kıbrıs’ta onu yap. Ne anlatacaksan, Kıbrıs’ta anlat. Ama Türkiye’ye gelip de bazı marjinal gruplarla birlikte ben KKTC’nin Cumhurbaşkanı’nın bu tür toplantıları yapmasını maalesef üzüntüyle izliyorum ve bunu kendisine de söyledim.”

Bu gidişle Erşat Salihi de kovulur mu, bilinmez; ama CHP eski Milletvekili, emekli büyükelçi Onur Öymen’in, “Barzani, ABD ve AB’den destek alıyor. Bu yüzden kimse bir tepki göstermiyor. Kuvet kullanarak bir bölgeyi işgâl etmek Ukrayna’da, Kırım’da olunca dünya ayağa kalkıyor, ancak Kerkük olunsa kimsenin kılı kıpırdamıyor.” tespiti önemli.

Kimbilir; Taliban’a yardım etmek için koşturan, Kırım için Rusya’yla karşı karşıya gelmeyi göze alan Ankara’nın, Kerkük sessizliğinin sebebi belki de budur!..

19 Yılda Nereden Nereye

Sözkonusu sıcak gelişmelerden sonra işin esasına gelip Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kerkük politikasını, devletin en yüksek güvenlik organı MGK’nın kararları üzerinden mercek altına alalım.

29 Aralık 2005‘teki toplantının ardından açıklamada; “Kerkük gibi hassas konuların tüm Iraklıların üzerinde uzlaşmaya varacağı bir çözüme kavuşturulması gerektiği” vurgulandı.

27 Nisan 2006‘daki toplantıda; “Kerkük’ün statüsünün, Iraklı tüm grupların üzerinde oydaşma sağladığı bir yöntemle çözülmesi gerektiğine” dikkat çekildi.

27 Şubat 2007‘de; “Irak’taki duruma ilişkin temel kaygılarımız ışığında Kuzey Irak’tan yönelen terör tehdidinin ve Kerkük’ün statüsüne ilişkin uzlaşmazlığın Irak’ta yarattığı istikrarsızlık ve gerilimin aşılabilmesi amacıyla siyasi ve diplomatik çabaların yoğunlaştırılmasında yarar görülmüştür.” açıklaması yapıldı.

25 Haziran 2013‘te; Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı Ali Haşim Muhtaroğlu’nun bir saldırıda şehit edilmesinden duyulan derin üzüntü dile getirilip, Irak’ta artış gösteren şiddet ve terör eylemleri kınandı.

26 Haziran 2014‘te; “Irak’ta baş gösteren ve ülkenin geniş bir kısmını etkileyen olumsuz gelişmelerin, Türkmen soydaşlarımızın durumu da dâhil olmak üzere tüm boyutlarıyla ele alındığı” bildirildi.

13 Ağustos 2014‘te; yine “Türkmen soydaşlarımızın durumunun değerlendirildiği” kaydedildi.

29 Haziran 2015‘te; “Irak sınırları içerisinde yaşayan soydaş ve akraba toplulukların durumlarının hassasiyetle değerlendirildiği” belirtildi.

21 Ekim 2015‘te; “Irak sınırları içerisinde varlığını sürdürmeye çalışan soydaş ve akraba toplulukların yaşadığı sorunların giderilmesi gerektiği” dile getirildi.

30 Kasım 2016‘da; “Musul ve Telafer başta olmak üzere bölgenin demografik yapısının muhakkak muhafaza edilmesi gerektiği, aksi takdirde yaşanabileceklerin yeni bir insanlık dramına sebep olacağı” belirtilip, “Arap, Kürt, Türkmen ve diğer unsurlarıyla, bölge halklarının etnik ve mezhep temelli ayrıştırma çabalarına karşı ortaya koyacakları her türlü birlik, beraberlik, dayanışma çabasının Türkiye tarafından samimiyetle ve kuvvetle destekleneceği” ifade edildi.

17 Temmuz 2017‘de; “Irak kuzeyi bölgesel yönetiminin aldığı referandum kararına” ilişkin uyarılarda bulunulurken, “Irak’taki Türkmen varlığının ve haklarının korunmasının yakından takip edildiği” duyuruldu.

22 Eylül 2017‘de; “IKYB, referandum kararından vazgeçmeye” davet edilip, “Kuzeyiyle birlikte tüm Irak’ın; Araplar, Kürtler, Türkmenler, Ezidiler, Keldaniler, Süryaniler ve diğer toplumsal gruplardan oluşan çoğulcu yapısının, ancak ülkenin toprak bütünlüğü temelinde korunabileceği” belirtildikten sonra, “Tüm ikazlarımıza rağmen bu referandumun yapılması halinde Türkiye, ikili ve uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını mahfuz tutar.” denildi.

16 Ekim 2017‘de; “Irak Anayasası’nı ihlal eden gayrımeşru referandumu sonrasında… hükümete, Türk hava sahasının IKBY’ne kapatılması ve İbrahim Halil Sınır Kapısı’nın merkezi Irak yönetimince devralınması sürecinin başlatılmasının tavsiye edildiği”, ayrıca “Merkezi Irak yönetiminin Kerkük’te yürüttüğü operasyonun, şehrin son dönemde bozulmaya çalışılan demografik yapısının, tarihi derinliğine uygun şekilde tesisini de sağlamayı amaçlaması hususundaki hassasiyetimiz ve beklentimizin özellikle belirtildiği” açıklandı.

Kerkük’ün Adı Yok

Görüldüğü üzere, Irak’ın ele alındığı hemen her toplantıda Kerkük veya Türkmenlerin adı anılırken; Peşmergenin, “IŞİD’le mücadele” adı altında Kerkük’e girmesinin beklendiği şu günlerde, geçen Perşembe günü yapılan MGK toplantısında ne oldu? Yapılan açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:

Irak’ın, topraklarının terör örgütlerinden temizlenmesi doğrultusunda verdiği mücadeleye olan güçlü desteğimiz teyit edilmiş; bununla birlikte terörle mücadele gerekçesiyle atılan adımların özellikle etnik ve mezhebi dengeler bakımından hassasiyet taşıyan bölgelerde toplumsal barışı bozacak neticeler ortaya çıkarmaması gerektiği kuvvetle vurgulanmıştır.”

Yani Kerkük’ün adı dahi telaffuz edilmedi veya edilemedi!..

Hem de Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Bahçeli’nin, iki gün önceki grup toplantısında “Bir oluruz, beraber oluruz, gerekirse soydaşlarımızla birlikte Kerkük’te etten duvar öreriz. Kerkük’ün bir girişi vardır, ama çıkışı asla yoktur.” şeklindeki uyarılarına rağmen.

Devlette Devamlılık” Mı Demiştiniz?

Erdoğan, birkaç ay önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, iktidara geldiklerinde Kanal İstanbul’un parasını ödemeyeceklerine ilişkin açıklamasına şöyle tepki göstermişti:

Ya bu ne terbiyedir ya? Bu ne terbiyesizliktir ya? Devletlerde devamlılık esastır. Bunlar devlet terbiyesi de görmediler. Siz nasıl devlet yönetimine talipsiniz ya?… Bunlar tam manasıyla çaylak. Devlet yönetimi nedir haberleri yok.”

Şimdi soralım; devletlerde devamlılık esas” ise, Kerkük politikasında gelinen bu hâl ne hâldir?.. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile “Şahsım devleti” farkı mı?!

Müyesser YILDIZ
28 Kasım 2021

Kategori:Uncategorized