Balyoz kumpası davasının soruşturma ve kovuşturmasını yapan hakim ve savcılar hakkında “Devletin güvenliği ile siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama, görevi kötüye kullanma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından açılan davaya devam edildi.
İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde görülen davanın bugünkü celsesine Balyoz kumpası mağdurlarından Mustafa Önsel, Hanefi Yıldırım, Yusuf Ziya Toker, Ahmet Küçükşahin ile adalet şehidi Ali Tatar’ın ağabeyi ve KUMPASDER Başkanı Ahmet Tatar katıldı.
Sanıklardan Ergenekon kumpasında da görev yapmış olan Hüsnü Çalmuk, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Balyoz sanıklarından 7 isim hakkındaki beraat kararını bozduğunu hatırlattı. Çalmuk “bu 7 kişinin ceza almasının kuvvetle muhtemel olduğunu” belirterek sözkonusu isimlerin yeniden yargılaması tamamlanana kadar bu davanın durdurulmasını istedi. Ayrıca, “Neyi savunmamız gerektiğini bilmeden savunma yapıyoruz. Hakkımızda FETÖ soruşturması olmasa, bu dava açılmayacaktı.” iddiasında bulundu.
Hüsnü Çalmuk, Balyoz kumpasıyla yüzlerce askerin terfisinin engellenip FETÖ’cüleri önünùn açılmasını sağladıkları suçlamasına karşılık olarak şunu söyledi:
“Karşınızda MGK mı var, YAŞ üyesi miyim? Bunları yerleştiren ben değilim. Siyasi iktidardır, bizzat Erdoğan’dır. Benim verdiğim kararlar hukukidir.”
Kavala-Demirtaş Örneği
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde savunmasını yapan eski hakim Nalan Can ise -Balyoz davasına bakan- dönemin 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde geçici görevlendirmeyle bir kez görev yaptığını ve savcının mütalaası doğrultusunda oybirliği ile verilen “yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi” kararında imzası bulunduğunu belirterek, “Bu kararı imzaladıktan sonra davayı bir daha görmedim. O talebin reddi yönünde mütalaa veren savcı halen görevdedir. Ben mevzuat ve delillere gôre karar verdim. Deliller sahteyse, bunları oluşturanlar bulunup yargı önüne çıkarılmalıdır. Benim yargılanmam haksızlıktır.” dedi.
Nalan Can da Yargıtay’ın 7 Balyoz sanığı hakkındaki beraat kararlarını “yeterli delil” olduğu gerekçesiyle bozduğunu hatırlatıp, bunun da heyet olarak verdikleri kararın isabetini ortaya koyduğunu söyledi.
Yargıtay’ın bu kararının, sanıkların defalarca yargılansalar da kurtulamayacaklarının kanıtı olduğunu öne süren Can, “Bu karar aynı zamanda bir nevi benim hakkımda verilmiş beraat kararıdır.” diye konuştu.
Savunmasında, Balyoz davasındaki sôzde delillerin doğruluğunu 15 Temmuz’dan sonra İngiltere’den dönmeyen firari eski kurmay binbaşı Ahmet Erdoğan’ın verdiği bilirkişi raporuna dayandıran Nalan Can, kendisınin de ortada bir darbe planı olduğunu gôzlemlediğini vurguladı. Can, görevi kôtüye kullanma ve hürriyeti tahdit şuçlarından yargılanmasına ilişkin olarak da şu dikkat çekici örneği kullandı:
“Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkında AYM’nin ve AHİM’in hak ihlali ve tahliye kararları var. Madem hak ihlali var, bu isimler niye tahliye edilmiyor? O kararları uygulamayan hakimler hakkında hürriyeti tahdit ve görevi kötüye kullanmaktan soruşturma açılmış mıdır?”
Balyoz’u Savunanlar Cumhurbaşkanlığı’nda
Balyoz kumpas davasında savcılık yapan Savaş Kırbaş ise halen İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde örgüt üyeliğinden yargılandığını, tek delilin de Balyoz davası olduğunu belirtip, bu iki davanın birleştirilmesini istedikten sonra şunları söyledi:
“Çetin Doğan, Cem Aziz Çakmak gibi sanıkların AHİM’e yaptığı başvuruya karşı Adalet Bakanlığı’nın gönderdiği savunmaya ulaşamıyorum. Bu savunmada imzası olanlar halen görevdeyken, Cumhurbaşkanı danışmanı olarak görev yaparken, ben terôr örgütü üyeliğinden yargılanıyorum.”
“Yalan Konuşuyorsunuz”
Sanıkların ardından davaya katılım talebinde bulunan Balyoz mağdurlarının beyanı alındı. Emekli Kurmay Albay Hanefi Yıldırım, zaman zaman duygulanarak, özetle şunları anlattı:
“İlk tutuklanan, en uzun süre cezaevinde kalan, en fazla mağdur edilen, Taraf denilen gazete tarafından en fazla yıpratılan kişiyim. Mesleğimin zirvesinde bir komplo sonucu sistem dışına çıkarıldım. Nalan Hanım, bilirişi raporları konusunda yalan konuşuyorsunuz.”
Mahkeme Başkanı Maruf Alikanoğlu’nun, saatin 17.00 olduğunu hatırlatıp beyanını uzatmaması uyarısı üzerine de Yıldırım, “4 yıl yattım, 4 dakika dinleyin. Mağduriyet benimle sınırlı kalmadı, ailem de mahvoldu. Yani o kadar da masum değiller. Benim çektiklerim kadar, bana zulmettikleri kadar cezalandırılsınlar. İçeride hayatını kaybeden arkadaşlarımız oldu. Cinayetten yargılanmaları gerekir. Hukuki cinayet işlediler.” diye konuştu.
Yusuf Ziya Toker de şunları söyledi:
“Sanıklara, ‘Bu belge size mi ait?’ diye soruyorsunuz, ‘İmzalıysa bize ait.’ diyorlar. Bizi altında hiç imzamız olmayan belgelerle yargıladılar. Eğer suçlularsa en ağır şekilde cezalandırılsınlar, değillerse tahliye edilsinler. Kimseye kinim, intikam hırsım yoktur. Adaletin tecellisi ve Türk hukuk sistemine tekrar güvenmek için buradayım.”
Toker’in bu sözleri üzerine Mahkeme Başkanı Maruf Alikanoğlu, sanıkların bu davada tutuklu olmadığını hatırlattı.
“Fetullahın Tazıları” Tartışması
Katılım talebinde bulunan emekli Kurmay Albay Ahmet Küçükşahin ise Bilal Şimşir’in Malta Sürgünleri kitabında geçen “Malta’ya sürgün edilen üst düzey Osmanlı şahsiyetlerinin belirlenmesinde Ermeni tazılarının rol aldığına” ilişkin ifadesine atıfla, “Balyoz davasında tutuklanacak olanları belirlemede Fetullahın tazılarının rol aldığı kanaatindeyim.” dedi. Küçükşahin şunları da vurguladı:
“İçeride kaldığım sürede ailem dahil çok acı çektik. Şu an ekranda görülen sanıkların da aynı durumda olduğunu düşünüyorum. Ancak fazlasıyla hak ettiklerine inanıyorum. Bu davaya müdahil olmak istememdeki amacım, suçlarının karşılığı olan cezalarını en üst sınırdan almalarına katkı sağlamaktır.”
Hem bazı Balyoz kumpası mağdurları hem de kendi adına katılım talebinde bulunan Av. Kasım Erdem ise sanık Nalan Can’ın referans gösterdiği Ahmet Erdoğan raporu konusunda şunları anlattı:
“Ben o dönemde 3. Kolordu Kurmay Başkanı’ydım. Ahmet Erdoğan Akademi’den yeni gelmişti. Bu görev ona kasıtlı verildi. Yazıyı getirdiğinde, ‘Bunu doğru yaz, biz kimseyi yargılamıyoruz.’ dediğim halde raporu öyle yazdı. TSK’dan atıldı, şimdi Londra’da.”
Katılma taleplerinin alınmasının ardından mütalaası sorulan Savcı, davaların birleştirilmesi talepleri ile doğrudan zarar gördükleri için müştekilerin davaya katılmalarının kabul edilmesi yönünde görüş bildirdi.
Savcının mütalaasına karşı beyanları alınan sanıklardan Ali Efendi Peksak, Hüseyin Kaplan ve Nalan Can, Ahmet Küçükşahin’in “Fetullahın tazıları” sözü için suç duyurusunda bulunulmasını istedi.
Sanık Hüseyin Kaplan’ın katılanlara yönelik, “İçlerindeki kin ve nefreti, bize hakaret ederek ortaya koyuyorlar. Biz kin ve nefretle değil, hukukla davrandık.” şeklindeki sözleri üzerine Başkan Alikanoğlu, “Karşıt görüşler bildirmeyin, karşıt cephe oluşmuş gibi konuşmayın.” uyarısında bulundu.
Savaş Kırbay ise, “Ben de çocuklarımın üniversiteden mezun olduğunu görmedim, çocuğumun düğününe gidemedim. Bizi kıtır kıtır kestiler, hâlâ kinleri bitmiyor.” diye konuştu.
Mübaşirle Bildirilen Karar
Beyanlar tamamlandıktan sonra Mahkeme Başkanı Maruf Alikanoğlu, birleştirme ve katılım taleplerine karar vermek için duruşmaya 10 dakika ara verdi.
Karar beklenirken koridorda bekleyen Balyoz kumpası mağdurları ve avukatların yanına gelen Mahkeme Mübaşiri, duruşmanın 28 Şubat’a bırakıldığını ve gidebileceklerini bildirdi.
Ancak gerek mağdurlar gerekse Anadolu Ajansı muhabiri ve ben ara kararı dinlemek için beklerken, bu defa bir başka görevli gelip ara kararın yarın çıkacağını, beklenmemesini söyledi.
“Yani Başkan kararı okumayacak mı?” sorusu üzerine de, “Hayır okumayacak, duruşma bitti.” dedi.
Böylece “yargının altın çağında”, üstelik de Yargıtay’da bir ilke daha tanık olduk!..
Müyesser YILDIZ
13 Aralık 2021