Erdoğan önümüzdeki ay Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’a gidecek. Bu arada “Darbeci Hafter”le de “normalleşme” mesajları veriliyor.
“15 Temmuz’un finansörü” denilen BAE ile birdenbire yaşanan kucaklaşmayı çok yazdık. O yüzden diğer ülkelerle ilişkilerdeki son duruma bakalım.
15 Temmuz Şehitlerinden Sonra Kaşıkçı’nın “Katili”yle Mi?
Erdoğan, yeni yılın başında Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin toplantısına katıldı. Toplantının çıkışında bir iş adamı, “Suudi Arabistan’ın ihracat çözümünü de bekliyorum. Söz veriyorum 30 milyon doları, ben de kendi adıma mücadele edeceğim.” diye seslenince Erdoğan şu karşılığı verdi:
“Tamam da dur bakalım. Şu anda Şubat’ta beni bekliyor. Söz verdi, ben de Şubat ayında Suudi Arabistan’a ziyaretimi yapacağım.”
Kim bekliyor, ne sözü verildi anlamadık; ama bir gün önce Atina’yı ziyaret eden Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan Al Suud’un sadece Ege-Kıbrıs değil, Irak, Libya ve Suriye’de de Yunan tezlerini destekleyip -ABD’nin yığınak yaptığı- dibimizdeki Dedeağaç’a yatırım yapma vaadinde bulunduğunu biliyoruz.
Yine aynı günlerde ortaya çıkan rakamlardan; Türk mallarına boykot uygulayan Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye ihracatının 3 milyar dolarla rekor seviyeye ulaştığını, buna karşılık Türkiye’nin Suudi Arabistan’a ihracatının 3.2 milyar dolardan 189 milyon dolara gerilediğini gördük.
Boykotun gerekçesi neydi? Türkiye’nin 3.5 yıl önceki krizde Katar’ı desteklemesi, bir de gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’un ortasında öldürülmesi üzerine Ankara’nın gösterdiği tepkiydi.
Prens Salman’ın talimatıyla gerçekleştirildiği konuşulan Kaşıkçı cinayeti konusunda Erdoğan’ın çıkışlarını hatırlayalım mı?
“Bu vahşi cinayetin tüm sorumluları ortaya çıkartılmadan ne İslâm dünyasının ne de dünya kamuoyunun tatmin olması mümkün değildir.” dedi.
Cinayetin “Suudi devleti ya da halkının değil, kraliyet hükümeti içindeki bir gölge devletin çıkarları için” işlendiğini belirtip, “Kaşıkçı’nın öldürülmesinin bir trajedi olmanın yanı sıra diplomatik dokunulmazlığın da pervasızca suistimali” olduğunu vurguladı.
“Kaşıkçı cinayeti 21’inci yüzyılın en tartışmalı olayı” tespitini yaptı.
Sonuç? Geçtiğimiz günlerde Kaşıkçı’nın katillerinin, Riyad’da lüks villalarda özgürce yaşadığı öne sürülürken ABD medyası, Katar’ın Suudi Arabistan-Türkiye arasında arabuluculuk yaptığını bildirip şu iddiayı dillendirdi:
“Erdoğan ve Selman’ın görüşmesi Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkilerine zarar veren sorunları arkada bırakmak için bir şans. Bunlar arasında 2018’de İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı da var. Konuyla ilgili bilgisi olan Suudi ve Katarlı yetkililer, Selman’ın Erdoğan’ın bir daha Kaşıkçı cinayetiyle ilgili konuyu gündeme getirmemesinin sözünü istediğini söyledi. Sayın Erdoğan’ın istediği, jeopolitikten ziyade para olabilir. Döviz krizinin pençesindeki Türkiye’de Erdoğan ekonomik dalgıç halatı arıyor.”
Doğruysa; 15 Temmuz şehitlerimizden sonra Kaşıkçı’nın “katiliyle” de masaya oturuluyor demektir!..
Ya Hafter’e Söylenenler?
Ankara’nın, Libya’daki son “açılımından” önce de Erdoğan ve Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın, sadece son 2 yıldaki Hafter’e ilişkin bazı sözlerini de aktaralım. Erdoğan şunları söyledi:
“Hiçbir zaman Libya halkının sorunlarıyla ilgilenmeyen ve Libya’nın geleceğini sürekli tehdit altında tutan bir kişinin bu konuda masaya oturacak bir temsili kabiliyeti de olamaz. Bu kişi ve ona askeri, mali, siyasi destek sağlayanlar, barışın önündeki en büyük engeldir. Darbeci Hafter’i destekleyerek Libya’yı kan ve gözyaşına boğanları elbette tarih yargılayacaktır.”
4 Haziran 2020
“Biz meşru hükûmetin yanında yer alırken, başkaları darbeci Hafter’i desteklemeye ve silahlandırmaya devam ettiler. Darbecilerin işlediği insanlık ve savaş suçları zaman geçtikçe tek tek ortaya çıktı… Hak, adalet ve meşruiyet yerine darbenin ve darbecilerin yanında saf tutanlar bu katliamlara da ortak olmuşlardır.”
21 Nisan 2021
Akar ise şunları:
“Bu sözde mareşal. Çarşıdan üniforma almakla veya aldığınız rütbeleri takmakla mareşal olunmuyor. Bu bir tahsil, tecrübe, yürek, bilek meselesi… Bu savaş suçlusu, cani, katil Hafter ve destekçileri bilmelidirler ki, Türk unsurlarına yapılacak herhangi bir saldırı girişiminde katil Hafter unsurları her yerde meşru hedef olarak görülecektir.”
27 Aralık 2020
“Hafter aslında bir piyon, bir kukla… İnsanlık düşmanı… Üçüncü devletlerin kullanmak istediği profile uygun… Birilerine uşaklık yaparak Libya’yı istikrarsızlığa sürüklemeye tevessül ediyor.”
4 Ocak 2021
Biliyorsunuz; 24 Aralık’ta yapılması gereken, ancak ertelenen seçimlerde Hafter de devlet başkanlığına aday oldu. Peki Ankara, oradan nereye geldi?
Bunu Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun geçen ayki 2021 dış politika değerlendirme toplantısında, gazetecilerin sorusu sayesinde öğrendik. Çavuşoğlu, “Türkiye’nin Libya’da başından beri kapsayıcı çözüm istediğini, fakat nedense doğu tarafının biraz mesafeli olduğunu” belirtip Hafter ve ülkenin doğusundaki Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’le ilgili şunları anlattı:
“Akile Salih birkaç defa Türkiye’ye gelmek istedi. Davet ettik, tarihler belirlendi, sonra vazgeçti. Hafter de bir kere gelmek istedi. Bir şartla gelmek istedi, o da ‘Sayın Cumhurbaşkanımızla görüşürsem’ diye. Sayın Cumhurbaşkanımız, Cumhurbaşkanı Yardımcımız Fuat Oktay ve Dışişleri Bakanı olarak bana ‘Siz görüşün. Çünkü Hafter benim muhatabım değil. Ülkede yetkili bir kişi değil’ dedi. Ama Hafter o zaman gelmedi. Gelseydi biz onunla da görüşmeye hazırdık. Aslında biz tarihi olarak doğu tarafı ile daha yakınız. Şimdi seçim ertelendi; bu süreçte kendi kararlarını verecekler, biz onlara müdahale edemeyiz. Seçimlerin şeffaf olması gerekiyor, sonuçlarını da herkesin kabul etmesi gerekiyor.”
Özetle; “Darbeci Hafter” oldu “Hafter”!..
Yıllardır Ankara’nın politikaları doğrultusunda BAE gibi, Suudi Arabistan ve Hafter’i suçlayan iktidar medyası da haliyle dilini değiştirip son aylarda gerçekleşen bu “açılımları”, “dış politikada işbirliği yılı” olarak nitelendirirken Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Biz, bize el uzatan kimsenin elini havada bırakmayız. Bize doğru dostane bir adım atana biz iki adım atarız.Dönemsel kriz ve gerilimleri geride bırakıp yeni normalleşme adımları atmayı önemsiyoruz. Son dönemde, Mısır ve BAE ile atılan adımları bu çerçevede değerlendiriyoruz. Bunu başka adımlar da izleyebilir. Tüm bunların ulusal çıkarlarımıza, bölge vizyonumuza ve küresel barışa katkı veren adımlar olduğuna inanıyoruz… Yeni açılımlar ve normalleşme adımları, bölgesel ve küresel duruşumuzu sağlamlaştıracak diye düşünüyorum.” dedi.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik de “Erdoğan’ın, bölgenin nasıl bir istikrara kavuşması gerektiği konusunda çok uzun yıllardır sürdürdüğü bir stratejisinin olduğunu” vurgulayıp, “Bu çerçevede tabii ki bir Körfez siyaseti söz konusudur… Sayın Cumhurbaşkanı’mız, kendi deneyimi ve Türkiye’nin bakış açısıyla, bu bölgelerde de istikrarın oluşması için hem Türkiye ile olan ikili ilişkiler hem de bölge ülkelerinin, Körfez ülkelerinin kendi aralarındaki ilişkiler bakımından daha kurumsallaşmış, daha kazan-kazan ilkesine dayanan, daha geleceğe odaklanan, sorunların azaldığı, ortaklıkların ve iş birliklerinin çoğaldığı bir siyaseti bu yeni yılda da güçlü bir şekilde sürdürecek.” açıklamasını yaptı.
Bahçeli’nin Dış Politika Tarifi
Bunlardan sonra Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, AKP’nin dış politikası hakkında 15 Temmuz’dan hemen önce yaptığı bazı tespitleri de paylaşalım.
Örneğin 28 Haziran’da, “Dış politikada sabır, dirayet ve ihtiyat şarttır. Günübirlik ve hamasi sözlerin faturası gün gelecek herkese çıkacaktır… Vizyon odaklı ve etkili bir dış politika izlediğini, Türkiye’nin küresel sorunların çözümüne katkıda bulunan ve ortaklığı aranan uluslararası bir aktör haline geldiğini iddia ederek bugünlere düşe kalka ulaşan AKP, unutulmasın ki, tarihi bir vebal ve sorumluluk altındadır.” uyarısında bulundu.
12 Temmuz’da ise şöyle konuştu:
“Geri adım atarlar, ‘diyalog’ diye açıklarlar. Taviz verirler, ‘kazandık’ diye kandırırlar. Boyun eğerler, işbirliği ve zafer naraları atacak kadar yüzsüzleşirler… BOP’a tutunup Müslüman katillerine kuryelik yaparlar. Medeniyetler İttifakına yüz sürüp emperyalizmin bekçiliğine soyunurlar. Önde İsraille cepheleşip arkada ceplerini doldururlar… Mısırla ters düştüğünü sanırsınız, ama sonunda elleri kaldırıp beyaz bayrak sallarlar… Nasılsa yalan egemen, ihanet geçer akçedir. Nasılsa yanlış politikaların, skandallarla dolu yılların bedeli henüz ödenmemiştir.”
Şuraya geleceğiz:
Hızına yetişilemeyen bu “açılımların” Biden’la görüşme ve ekonomik kriz sonrasında geldiği ortada.
Ancak biliyoruz ki; ABD’nin, Türkiye’den Suriye’deki PKK/YPG ile “müttefik” olması ve yeni bir “çözüm sürecini başlatması” gibi talepleri de var.
Erdoğan’ın Çarşamba günü bir grup AKP milletvekiliyle yaptığı kahvaltılı toplantıda, “AKP’nin Kürt meselesinin çözümünde çok önemli ilerlemeler sağladığının” konuşulup, “Kürt meselesinde daha özenli bir dil kullanılsın” önerisinde bulunulduğu, Erdoğan’ın da bunları “dikkatle dinlediği” bilgisi paylaşıldı.
Dikkat çekiciydi… Sadece altını çizelim istedik!..
Müyesser YILDIZ
8 Ocak 2022