Birkaç gün önce 1 yıldır yürüttüğü NATO Mukabele Kuvveti Kara Unsur Komutanlığı ile Yüksek Hazırlıklı Müşterek Görev Kuvveti (NRDC-T) görevlerini tamamlayan 3. Kolordu Komutanlığı’na kutlama ziyaretinde bulunan Savunma Bakanı Hulusi Akar, NATO’nun 2. Dünya Savaşı’ndan beri Avrupa güvenliğinin temel direği olduğunu vurgulayıp, “NATO’nun değerlerini ve sorumluluklarını paylaşan Türkiye, 1952 yılından bu yana kendisine tevdi edilen tüm görev ve misyonları başarıyla yerine getirmektedir. Tarihin en başarılı savunma ittifakı olarak NATO’nun her zamankinden daha aktif ve canlı olduğuna inanıyoruz.” dedi.
Aralarında yabancı askerler olduğu için 3. Kolordu Komutanlığı personeline İngilizce hitap eden Akar konuşmasında, 2021 yılında yaşanan zorluklara değinirken, “Ukrayna civarında yeni risklerin ortaya çıktığına” da dikkat çekti ve şunları ekledi:
“Çok uluslu bir ittifak kuvveti olarak, Avrupa-Atlantik bölgesinin savunmasında temel unsur olan politik birlik ve dayanışmayı gösterdiniz. Kazandığımız derin uzmanlığı muhafaza etmeli ve gelecek görevlerde kullanmalıyız. Bu yılki 66’ncı Tugayın Öncü Müteakip Kuvvetler rolü ve NRDC-T’nin 2023 yılına ait Muharip Kolordu görevi, sizi bekleyen yeni sınamalardır. Bu görevler, NATO’nun caydırıcılık ve savunma duruşu için son derece önemlidir.”
NATO Neyimiz Olur?
Böylece Akar bir kez daha Türkiye’nin “NATO’ya bağlılığını” ilân edip bundan sonra da “tevdi edilecek görev ve misyonların” başarıyla yerine getirileceği sözünü vermiş oldu!..
Hemen burada Erdoğan’ın da daha Mayıs 2016’da, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’e, “Karadeniz’de görünmüyorsunuz. Karadeniz’de görünmeyişiniz, Karadeniz’i adeta Rusya’nın bir gölü haline dönüştürüyor. Burada kıyıdaş ülkeler olarak hepimiz üzerimize düşen görevi yapmak durumundayız. Olayın gerek hava, gerek deniz, gerek kara bütün alanlarda atılması gereken adımları NATO üyeleri olarak hep birlikte atmak zorundayız.” dediğini hatırlatalım.
Önümüzde ne var? NATO tarafından 2014’te Rusya’nın Kırım’ı işgâlinin ardından hazırlanan ve Rusya’nın kuşatılması anlamına gelen Baltık Planı’nın Ukrayna’da hayata geçmesi.
Peki böylesine açık çek verdiğimiz NATO da Türkiye’nin “değer ve sorumluluklarını” paylaşıyor mu?
Aralık 2019’a gidelim ve yine Erdoğan’a kulak verelim.
3-5 Aralık’ta Londra’da NATO Liderler Zirvesi yapılacaktı. Zirvenin gündemi ise Baltık Planı’ydı.
Öncesinde Erdoğan, NATO üyesi ülkelerin YPG’yi terör örgütü saymaması durumunda Baltık Planı’nı veto edeceklerini açıklayıp, “Bizim terör örgütü olarak tanıdıklarımızı eğer NATO tanımıyorsa, kusura bakmasınlar.” dedi.
Zirvede, Almanya Başbakanı Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve İngiltere Başbakanı Johnson, Erdoğan’la dörtlü bir toplantı yapıp Suriye/YPG konusunu ele aldı.
Sonuçta Baltık Planı kabul edildi. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Türkiye’nin planı engellemediğini duyurdu. Litvanya Cumhurbaşkanı Gitanas Nauseda da, Türkiye’nin NATO savunma planını onaylama karşılığında herhangi bir talepte bulunmadığını ve “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gösterdiği dayanışma için teşekkür ettiklerini” öne sürdü.
Erdoğan ise “Niye evet dendiğini, YPG’nin YPG’nin terör örgütü olarak tanınması konusunda bir teminat alınıp alınmadığını” şöyle açıkladı:
“Orada konsey komisyon meselesi var. Bu konsey komisyon toplantısı ile ilgili o döneme kadar zaten bu işin şu anda geçerliliği adeta yok gibi. Süreç başlamıştır. Daha sonra 6 aylık periyodu var. Bu 6 aylık süreç işlerken böyle bir olay vuku bulduğu anda da burada başta NATO Genel Sekreterimiz olmak üzere hepsi devreye girerek bu işi tekrar yoluna rayına sokma şanslarına sahipler. Bu noktada bizi aşırı derecede bağlayıcı bir şey yok.”
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Türkiye’nin taviz verdiği” şeklindeki yorumların doğru olmadığını belirtip, “bizim plan (YPG/PYD/PKK’nın tehdit olarak nitelendiği) yayımlanmadan onların planının da (Baltık) kesinlikle yayımlanmayacağını” söyledi.
Savunma Bakanı Hulusi Akar da, NATO planlarını bloke etmek gibi bir niyetleri olmadığını bildirip, “Baltık Planına kısa süreli rezerv koyduklarını”, “YPG’nin terörist olarak tanımlanması ile Baltık Planı’nın eş zamanlı açıklanmasını beklediklerini”, “bundan herhangi bir şekilde vazgeçilmesinin asla söz konusu olmadığını” anlattı.
6 ay sonra ne oldu? NATO, YPG’yi terör örgütü kabul etmedi; ama Baltık Planı sessiz sedasız yürürlüğe girdi.
Erdoğan’ın NATO’dan şikâyetlerine devam edelim.
Londra zirvesinden 1 ay kadar sonra; Suriye’de IŞİD’e karşı yürütülen operasyonda yalnız bırakılmaktan, “NATO’dan destek görmemekten” yakındı.
Mart 2020’de; NATO Genel Sekreteri’ne, “Türkiye’nin Suriye sınırı NATO’nun güney sınırıdır. NATO ittifak dayanışmasını göstermesi gereken kritik bir dönemdedir.” dedi.
Biden’la ilk kez görüştüğü meşhur 14 Haziran 2021’deki NATO Liderler Zirvesi’nden sonra ise “Akdeniz’den Karadeniz’e, Avrupa’dan Asya’ya kadar NATO’nun sağladığı güvenlik şemsiyesine ihtiyaç duyulan her yerde, İttifakın aktif rol, daha etkin inisiyatifler üstlenmesini” isteyip, “Zirvede İttifakın önümüzdeki 10 yıllık yol haritasını teşkil edecek NATO 2030 sürecine ilişkin önemli kararlar alındığını” söyledi.
Evet, o zirvede gerçekten önemli kararlar alındı. Bunlardan birisi de Rusya’nın “düşman” ilân edilmesiydi!..
Bahçeli De NATO Konusunda Akar Gibi Mi Düşünüyor?
Peki en ufak bir eleştiride dahi Erdoğan ve Akar’a kalkan olan Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli NATO konusunda ne düşünüyor? Çok yakın zamandaki tepkilerini özetleyelim.
Eylül’de ABD Kongresi’nde kabul edilen Savunma Bütçesi yasa metninde, “Bozkurtlar/Ülkü Ocakları”nın bir terör örgütü olup olmadığı hakkında ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından rapor hazırlanması” maddesine yer verilince; ABD’yi ağır bir dille eleştirip, “Türkiye-ABD ilişkilerinin çetin bir yol ayırımında” olduğunu söylemekle kalmadı, “Aynı şeyi NATO ittifakı için de ileri sürmek doğru bir tespittir.” dedi.
19 Ekim’de, Yunanistan-Fransa ve ABD-Yunanistan arasında yapılan anlaşmalara ilişkin şu değerlendirmeleri ise çok daha önemliydi:
“[Yunanistan ile Fransa arasındaki] bu anlaşma NATO’nun dokusuna, doğasına, ilkelerine ve ittifak kültürüne karşı bir hamle değil midir? Hem NATO üyesi olup hem de mikro ölçekte savunma ve güvenlik anlaşması imzalamak kime mesajdır? Böyle bir ortamda NATO’nun hukuki ve siyasi tutarlılığından nasıl bahsedilecektir?.. Bu sinsi ve gizli maksatlı bir anlaşmadır. Ve NATO şemsiyesi yırtılmış, ittifak fiilen ve fikren bölünmüştür… [ABD-Yunanistan arasındaki] anlaşma kapsamında, Trakya’dan Girit’e kadar bazı kara, hava ve deniz üsleri ABD’nin askeri faaliyetlerine açılacaktır… Açık açık söylüyorum, NATO içinde Türkiye’ye karşı siper kazılmaktadır, Ege ve Doğu Akdeniz’e mayın döşenmektedir. Türkiye’ye gözdağı verilmektedir, Türkiye tehdit edilmektedir.”
Bu ay başında Ukrayna kriziyle ilgili yaptığı değerlendirmeyi de aktaralım. Rusya’nın Ukrayna sınırındaki askeri tahkimatının, adeta NATO ile bu ülke arasındaki ilişkileri Soğuk Savaş şartlarına geri döndürdüğünü vurgulayıp, “Türkiye’nin barışın, istikrarın, huzurun, kalıcı anlaşmanın ve ihtilafları çözmenin savunmasını yapması çok yerindedir, bizim de istediğimiz, desteklediğimiz denge hali budur.” diye konuştu.
2019’da kabul edilen Baltık Planı’nın üstüne Savunma Bakanı Akar’ın NATO ile ilgili son açıklamalarını ekleyelim; Türkiye’nin bu “dengeyi” sağlayacak hâli mi kalmış?!
“Kürdistan” Haritası ve Havuçlar
En yetkili ağızlardan açık çek verdiğimiz NATO’nun patronu kim? Terör örgütlerinin de patronluğunu da yapan ABD.
Hatırlarsınız; Eylül 2020’de yine ABD’nin başını çektiği DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonunun Amerikalı Sözcüsü Albay Myles B. Caggins, görev süresi dolduğunda YPG’lilere ağlayarak veda etmişti. Ağlamasının sebebi, “YPG’ye destek veremeyecek” olmasıydı.
İşte bu Amerikalı, 3 gün önce “Kürdistan” konulu bir panelde yeniden ortaya çıktı. Türkiye’nin bir bölümünü de içine alan sözde bir harita paylaşıp, “Büyük Kürdistan’ın dört bölgesinin karşı karşıya olduğu fırsatlar ve zorluklar üzerine bir uzman paneline ev sahipliği yapıldı.” dedi.
Hâl böyleyken; Ankara, ABD, Yunanistan-İsrail-Rum kesiminin başından beri ticari değil, siyasi bir projesi olan EastMed doğalgaz boru hattı projesini “faydalı bulmadığını” açıkladığı;
Keza “Demokles’in kılıcı” gibi sallandırdığı Halkbank davasında, Anayasa Mahkemesi’ne başvurunun önünü açtığı için düğün bayram yapıyor.
Bunların, Ukrayna meselesinde birer “havuç” olduğu o kadar belli ki!..
O “havuçlara” kanıp, ABD-NATO’nun “tevdi edeceği” yeni görevler yerine getirildiğinde ise ne olacağı bugünden belli.
Baksanıza ABD’nin “derin” sesi Foreign Policy bile, “Ukrayna sınırındaki çatışmanın tırmanması durumunda Türkiye’nin en çok kayıp yaşayacak NATO üyeleri arasında yer alacağını” peşinen ilân ediyor.
Nasılsa faturayı yine Türk Milleti ödeyecek… Bile bile ladese ne denir ki?!..
Müyesser YILDIZ
16 Ocak 2022