Erdoğan’ın, “Zalim İsrail, terör devleti İsrail” sözlerinin üzerinden sadece 8 ay geçti.
Ramazan ayında, Mescid-i Aksa başta olmak üzere Kudüs’teki ibadethanelere ve Müslümanlara yönelik saldırılar karşısındaki tepkisi bu sözlerle sınırlı kalmadı; “Bu saldırının muhatabı, İstanbul’da, Diyarbakır’da, Bağdat’ta, Kahire’de, İslamabat’ta, Cakarta’da, Kuala Lumpur’da, Bakü’de, Saraybosna’da yaşayan Müslümanların her biridir.” dedi.
Yine o sözlerinden 1 hafta sonra, bu defa Filistin’e yönelik saldırılar üzerine, “Terör devleti İsrail’e öfkeliyiz.” açıklamasını yaptı.
Şimdi?
“15 Temmuz’un finansörü” olmakla suçladıkları Birleşik Arap Emirlikleri, Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın katliamından sorumlu tuttukları Suudi Arabistan ve Milletimize “soykırımcı” diyen Ermenistan gibi, İsrail’le kucaklaşmanın peşrevleri yapılıyor.
Berat Bey İsrail Özel Temsilcisi Olur Mu?
Erdoğan önceki gün gittiği Arnavutluk’ta; ABD’nin, Yunanistan-İsrail-Rum kesiminin EastMed boru hattı projesinden desteğini çekmesine ilişkin bir soru üzerine, “Bu proje esasında olacak bir iş değil… Baktılar ki, bu işin pozitif olabilecek bir yanı yok. Yani maliyet hesapları tutmuyor. Amerika bütün adımını zaten kapital üzerinde yürüten bir ülke.” karşılığını verdi.
Böylece günlerdir, “Yunanistan’a ABD şoku” başlıkları atan veya bu sonucu “Türkiye’nin tepkilerine” bağlayan iktidar medyasını ters köşe yaparken devamında şunları anlattı:
“Bu iş, Türkiyesiz olmaz. Çünkü eğer buradan Avrupa’ya gaz gidecekse, bu ancak Türkiye üzerinden olur. Berat Bey, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olduğu dönemde bile İsrailli muhatabı, o zaman o teklifle gelmişti. İş bir yere doğru da gidiyordu. Belki biz o zaman İsrail ile o işi bağlayabilirdik. Peki şimdi bağlama umudu yok mu? Şartlar oturup konuşulur. Çünkü bu işin menfaat analizleri çok önemli. Belli bir yere de geldik. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ile görüşmelerimiz oluyor. İsrail Başbakanı Bennett daha değişik düzeyde haberler gönderiyor… Eğer biz siyaset yapacaksak siyaset, kavga dövüşle olmaz. Siyaseti barış çizgisinde götürmeye mecburuz.”
İsrail ve Türkiye’nin boru hattı projesi Berat Albayrak döneminde “bir yere doğru gittiğine” göre, şimdi de bunu tamamlama ve dahi ilişkilere verilen önemi gösterme adına, ister misiniz Albayrak, Cumhurbaşkanlığı İsrail Özel Temsilcisi olarak atansın?!
Erdoğan’ın İsrail’e ilişkin bu değerlendirmeleri Arnavutluk’ta kalmadı. Dün de Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic ile düzenlediği ortak basın toplantısında, yine EastMed’e ilave olarak, “Türkiye İsrail ile önümüzdeki dönemde nasıl bir diyalog süreci oluşturabilir?” sorusu yöneltildi. O da Arnavutluk’ta yaptığı açıklamayı hatırlattıktan sonra şu müjdeyi verdi:
“Cumhurbaşkanı Sayın Herzog ile yapmakta olduğumuz görüşmeler var. Belki Sayın Herzog’un Türkiye’ye bir ziyareti olabilir. Bu arada Başbakan Sayın Bennett’in bu noktalarda yine bazı olumlu yaklaşımları var. Hedef, olumlu yaklaşımlarla bir yere varmak. Bu olumlu yaklaşım kazan kazan esasına dayalı olduktan sonra biz Türkiye olarak elimizden geleni yaparız.”
2002’den beri dış ilişkilerde kullanılan şu “kazan-kazan” sloganını ne çok duyduk değil mi?.. Ama her cephede durumumuz da ortada!
“Ben Bu Görevde Bulunduğum Sürece Olmaz”
Burada sözü MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye bırakalım. Cumhur İttifakı’na katılmadan kısa bir süre önce, bir ülkenin dış politikasının nasıl olması gerektiğini anlattıktan sonra şunu vurguladı:
“Herhangi bir sorunun çözümünde iki taraf ülkenin aynı anda kazançlı çıkması, yani kazan kazan sloganının gerçekleşmesi uluslararası ilişkilerin ruh ve akışına istisnalar dışında uygun değildir.” Devamında, konuyu Erdoğan’ın o vakitler yaptığı “İsrail açılımına” getirip özetle şunları hatırlattı:
“AKP, 2009’dan beri İsrail’le sürtüşmekte, atışmakta, ağır eleştirilerle iç kamuoyuna mesaj vermektedir… Fakat Başbakan’ın yaptığı açıklamalarla İsraille ilişkilerin düzeleceği, yeni bir evreye gireceği müjdelenmiştir… Böylece 2009 yılının Ocak ayında Davos’ta başlayan ‘One Minute’ şovu bitmiş, istismar perdesi kapanmış olacaktır… Cumhurbaşkanı, İsrail’i terör devleti olarak defalarca suçlamıştı… İsrail’in barbarlıkta Hitler’i geçtiğini dillendirmişti… Mavi Marmara gemisine saldırı savaş sebebiydi. Sayın Erdoğan, Başbakan görevindeyken çok kesin ve bağlayıcı konuşmuş ve şöyle demişti: ‘Ben bu görevde bulunduğum sürece hiçbir zaman İsrail’le olumlu bir şeyi düşünemem. Zulüm bitmedikçe, Türkiye İsrail arası normalleşemez.’ Demek ki, zulüm bitmiş ve normalleşmenin kapakları aralanmıştır. Bizden de buna inanmamız istenmektedir… Madem İsrail’le anlaşılacak, barışılacak, kucaklaşılacaktı; bunca sert söze, bunca su katılmamış hakarete ne gerek vardı? Geçmişteki sözleri nereye koyacağız? Bu keskin çarkı nasıl izah edeceğiz?.. Biz demiyoruz ki, ‘İsrail’le kavga edelim’, ‘İsrail’le düşman kamplara ayrılalım’. Ancak 2009’dan beri süregelen İsrail husumetini birden bire unutmak, üzerine sünger çekmek; ‘Nerede kalmıştık, hadi işimize gücümüze bakalım.’ demek bir defa millete saygısızlık değil midir?”
Dahası İsrail doğalgazı konusu o zaman da gündemdeydi ve Bahçeli, aynen şunu söyledi:
“İsrail doğalgazını bizim üzerimizden Avrupa’ya ulaştıracaksa, Roma’daki anlaşmanın gerçek kazananı bu ülke olmayacak mıdır? Ve de hükümet İsrail karşısında geri adım atmış sayılmayacak mıdır?”
Son sözü ise şu oldu:
“Bizim istediğimiz, geçmişteki sözlerin çiğnenmesinden dolayı hiç olmazsa, aziz milletimizden özür dilenmesi veya pişmanlık emarelerinin gösterilmesidir.”
“Bu Keskin Çarkın İzahı” Şu Olabilir Mi?
Ne İsrail’in politikaları değişti ne de AKP “geçmişteki sözlerini çiğnediği” için Milletten özür diledi; ama yeni bir “İsrail açılımı”na yelken açıldı.
Erdoğan’ın son iki günkü açıklamalarının İsrail’deki yansımalarını da aktaralım. Devlet yetkililerinden henüz resmi bir değerlendirme gelmezken, İsrail medyasına konuşan bazı kaynaklar, Herzog’un ziyareti için ön görüşmelerin devam ettiğini, uygulanabilirliğinin henüz netleşmediğini bildirdi.
Görüşmelerin detaylarını bilen İsrailli bir yetkili ise şu dikkat çekici ifadeleri kullandı:
“Türkiye ile yakın ilişki kurmak, İsrail’in uzun süreli ve güçlü bir bağı olan, fakat Ankara ile gerilim yaşayan müttefikleri Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’la olan ilişkisini harcamak anlamına gelmiyor. Erdoğan ile atılacak adımlar bu iki ülkenin koordinasyonuyla atılacak.”
Böylece İsrail’in, Yunanistan ve Rum kesiminin tezlerini desteklemekten vazgeçmeyeceği de duyurulmuş oldu!..
Ya İsrail medyasındaki yorumlar?
Biri; Erdoğan’ın son iki yılda İsrail ile ilişkileri kuvvetlendirmek istediğini, fakat İsrail yönetiminin buna sıcak bakmadığını, “Erdoğan’ın isteklerine karşılık vermede bıkkınlık gösterdiğini” yazdı.
Bir diğeri; “Erdoğan, 2021 boyunca İsrail’e doğru hamleler yaptı, muhtemelen Türkiye’nin bölgedeki doğal gaz gelişmelerine dahil olmak ve ekonomisini geliştirmek için. Ayrıca İsrail ile ilişkileri iyileştirmek, Erdoğan ile ABD Başkanı Biden arasındaki kötü ilişkiyi de düzeltebilir.” iddiasında bulundu.
Fransız haber ajansı AFP de Erdoğan’ın sözlerini Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krize bağladı.
Şu ifadeler, ne yazık ki, MHP Lideri Bahçeli’nin 5.5 yıl önceki, “Bu keskin çarkı nasıl izah edeceğiz?” sorusunun cevabı gibi!..
Son dönemde hızına yetişilemeyen, insanın nevrini döndüren diğer açılımlardan sonra bunun da “ekonomik kriz ile Biden’la ilişkileri düzeltmeye” bağlanması çok utanç verici değil mi?
“Yerli ve milli bir yönetim” böylesi bir tabloya yol açar mı?!
Müyesser YILDIZ
19 Ocak 2022