Tam 2 yıl önce 126 emekli büyükelçi ile başkonsolos, Montrö Sözleşmesi ve Kanal İstanbul’a ilişkin tartışmalar üzerine bir duyuru yayımladı.
Duyuruda özetle şunlar vurgulandı:
- Montrö, Boğazlar üzerinde yüzyıllar süren ve Osmanlı Devleti’nin ortadan kalkmasına varan tarihi sürecin tekrarlanmasını önleyecek dayanağımız, kozumuzdur.
- Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir.
- Montrö, Rusya’nın da güvenliğinin temel bir belgesidir.
- Montrö Sözleşmesi’ne taraf olmayan ve Sözleşme’yi Karadeniz’e dilediği gibi çıkmasının önünde engel olarak gören müttefikimiz ABD, yıllardır Montrö’yü ortadan kaldırmaya veya kendisinin de taraf olacağı yeni bir sözleşme yapılmasını sağlamaya çalışmaktadır.
- Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması, yaşamsal bir egemenlik ve güvenlik, kısacası gerçek bir beka sorununa yol açacaktır. Türkiye Cumhuriyeti üzerinde çeşitli emelleri olan devletlerin çıkarına hizmet edecek olan Kanal İstanbul’dan vazgeçilmelidir.
Emekli diplomlatların bu duyurusu sessizlikle geçiştirilirken, onlardan bir yıl sonra 104 emekli amiralin aynı konudaki açıklaması üzerine kelimenin tam anlamıyla kıyamet koparıldı… “muhtıra, darbe çağrısı” nitelemeleri yapıldı… 10 isim gözaltına alındı… Soruşturma açıldı ve nihayetinde “suç için anlaşma” suçlamasıyla amiraller hakkında 12 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.
Emekli amiraller 21 Mart’ta mahkeme huzuruna çıkmaya hazırlanırken, gündemde Ukrayna görünümlü ABD-Rusya krizi var ve Ankara bir yandan “ara buluculuğa” talip olup öte yandan “NATO misyonuna bağlılığını” bildirdiğinden, haliyle tüm dikkatler bir kez daha Montrö’ye çevrildi.
Ankara O Senaryoları Değerlendiriyormuş
Bunları neden mi hatırlattık?
Erdoğan’ın dünkü Ukrayna ziyaretini değerlendiren Savunma Bakanlığı’na yakın bir iktidar yazarı, Bakan Hulusi Akar’ın birkaç gün önce yaptığı açıklamaya işaret ederek şuna dikkat çekti:
“Demek ki Ankara’da, Ukrayna krizinin bir Karadeniz krizine dönüşebileceği, Ukrayna savaşının bir Karadeniz savaşına dönüşebileceğine dönük senaryolar da değerlendiriliyor.”
Tek kelimeyle bravo!.. Demek ki, emekli diplomatlar ve amirallerden sonra Ankara da tehlikenin farkına varmış!..
Erdoğan Neden Montrö’yü Anmıyor?
O yazarın söz ettiği, Akar’ın Montrö ile ilgili açıklamasına gelelim. Dört gün önce Bakanlık’ta düzenlediği ve komutanlara hitap ettiği toplantıda Karadeniz’deki gelişmelere değinirken şunları söyledi:
“Bizim tutumumuz çok açık ve net. Montrö rejimi çerçevesinde Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin barış, diyalog, huzur ve refah içinde yaşamasından yana olduğumuzu yıllardan beri dile getiriyoruz. Montrö’nün sağladığı statünün bütün taraflar için yararlı olduğunu, günümüz koşullarında bundan vazgeçilmesinin söz konusu olmadığını hep gündeme getirdik… Bir tarafta Rusya, diğer tarafta Ukrayna ile olan diyaloğumuz var. Ayrıca NATO’ya karşı bütün sorumluluklarımızı yerine getirdik, getirmeyi sürdürüyoruz.”
Devamında gerginliğin kontrolsüz şekilde tırmanmasının oluşturacağı tehlikeye dikkat çekip, “buna meydan vermemek için Türkiye olarak tüm taraflara sükûnet, koordinasyon, iş birliği ve diyalog tavsiye ettiklerini” bildirdi.
“Gerginliğin kontrolsüz şekilde tırmanması” cümlesinin altını çizip devam edelim.
Akar, o konuşmasından 10 gün kadar önce de “Karadeniz’de, Montrö statüsü var. Bu durumun devam etmesinden yanayız. Bunun bütün taraflara yararlı olduğu kanaatindeyiz. Dolasıyla bu Montrö’nün bozulmaması için bütün tarafların yardımcı olması ve elinden gelen gayreti göstermesinin önemli olduğunu değerlendiriyoruz.” demişti.
Ancak ne oldu? Daha önce de belirttik; 27 Ocak’ta yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, giderek büyüyen Ukrayna krizinde en önemli, belki de tek dayanağımız Montrö’nün adı bile anılmadı.
Yani Türkiye, Devlet’in resmi görüşünün ilânı anlamına gelen bu zemini kullanmadı.
Keza Erdoğan, dünkü Ukrayna ziyaretinde de hiçbir şekilde Montrö’yü hatırlamadı ve hatırlatmadı. Öncelik bu ülke ile ticaret hacminin 10 milyar dolara çıkarılmasıydı!..
Önemsemediğinden mi, Türkiye’nin tarafına zaten karar verildiğinden mi, yoksa emekli diplomatlar ve amirallerin haklı çıkmaması adına mı – bilinmez; ama biz Savunma Bakanı Akar’ın da Montrö’ye sahip çıkmaya başlamasından hareketle soralım:
Aynı görüşü savunduklarına göre, emekli amirallerin “suçunun” bu değil, gerçekte –“cübbeli/sarıklı amiral” vakasından hareketle- TSK’da yeni tarikat yapılanmalarına karşı çıktıkları için yargılanacakları ortaya çıkmış olmuyor mu?
Ve her halükarda ülkemiz adına ne ibretlik bir gidiş, değil mi?
Müyesser YILDIZ
4 Şubat 2022