Dış politikanın adını “kuşatmayı yarma” koyup “15 Temmuz’un finansörü”, yani 251 şehidimizin, binlerce gazimizin müsebbibiyle kardeş oldular. Bu gelişmeden sonra Gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı İstanbul’un ortasında vahşice katledenlerle de barışılmasına şaşılır mı? Şaşılmaz, ama biz yine de şaşırıp sorgulamaya devam edelim; aksi halde ülkemize yönelik gerçek kuşatmanın ne olduğunu anlayamayız.
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman’ın talimatıyla gerçekleştirildiği iddia edilen Kaşıkçı cinayeti davası İstanbul’da görülüyordu. Ancak üç gün önceki duruşmada “sürpriz” bir gelişme yaşandı; savcı esas hakkındaki mütalaasında davanın Suudi Arabistan’a devri için Adalet Bakanlığı’ndan görüş istenmesini talep etti.
Bu gelişmeyle birlikte de Erdoğan’ın geçmişteki, “Bu vahşi cinayetin tüm sorumluları ortaya çıkartılmadan ne İslâm dünyasının ne de dünya kamuoyunun tatmin olması mümkün değildir”, “Kaşıkçı’nın öldürülmesi bir trajedi olmanın yanı sıra diplomatik dokunulmazlığın da pervasızca suistimalidir”, “Kaşıkçı cinayeti 21’inci yüzyılın en tartışmalı olayı” şeklindeki açıklamaları hatırlanıp “Bu nasıl iş?” diye soruldu.
Bu nasıl iş mi? Hemen özetleyelim:
3 Ocak’ta Türkiye İhracatçılar Meclisi Toplantısı çıkışında bir işadamının, “Suudi Arabistan’ın ihracat çözümünü de bekliyorum. Söz veriyorum 30 milyon doları, ben de kendi adıma mücadele edeceğim.” demesi üzerine Erdoğan şunları söyledi:
“Tamam da dur bakalım. Şu anda Şubat’ta beni bekliyor. Söz verdi, ben de Şubat ayında Suudi Arabistan’a ziyaretimi yapacağım.”
Erdoğan’ın bu sözleri “flaş gelişme” diye duyurulurken, o günlerde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suudi Arabistan’a planlanan bir ziyaretinin olmadığı da kayda geçirildi.
Nasıl olsundu ki; sadece bir gün önce Atina’ya giden Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan Al Suud, Ege-Kıbrıs, Irak, Libya ve Suriye’de Yunan tezlerini destekleyip, ABD üssü haline gelen dibimizdeki Dedeağaç’a yatırım yapma vaadinde bulunmuştu. Keza yine o günlerde Suudi Arabistan’ın Türk mallarına uyguladığı ambargonun sonuçları ortaya çıkmış, bu ülkeye ihracatımızın 3.2 milyar dolardan, 189 milyon dolara gerilediği açıklanmıştı.
Bizler ne olduğunu anlamaya çalışırken, ABD’nin önemli gazetesi Wall Street Journal, “Prens Selman’ın, Erdoğan’dan Kaşıkçı’nın ölümünü tekrar gündeme getirmeme ve Türk medyasının da bu konuyu haberleştirmemesi sözünü istediğini” öne sürüp şunları yazdı:
“Erdoğan için buradaki hesaplamalar jeopolitikten daha çok para odaklı olabilir. Türkiye krizin içindeyken Erdoğan bir ekonomik cankurtaran arıyor. Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Nahyan’ın Ankara’ya gelmesinden sonra Birleşik Arap Emirlikleri’nden yetkililer milyarlarca dolarlık yatırım sözü verdi. Riyad ile görüşmeler, Suudi Arabistan’ın bir yıldır uyguladığı gayrı resmi Türk mallarına boykotu sonlandırabilir.”
Ve Ankara’dan bu vahim iddiayı yalanlayan çıkmadı.
Yargı Kapitülasyonu Gibi
Erdoğan “Şubat’ta gideceğim” demişti ya; üzerinden 2 ay geçti, ama o ziyaret gerçekleşmedi. Acaba sorun neydi? Şimdi son iki günde yaşananlara bakalım.
Perşembe sabahı; İktidarın televizyonu A Haber’e çıkan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Suudi Arabistan’la görüşmelere” ilişkin soruya şu karşılığı verdi:
“Dışişleri Bakanları Türkiye’ye gelecekti. Çok yoğunluk var, takvimi netleştiremedik. Yargı işbirliği daha iyi bir noktaya geldi. İlişkilerin normalleşmesi konusunda; bizim siyasi, ekonomik veya bir başka şekilde Suudi Arabistan’a olumsuz bir tavrımız olmadı.”
Çavuşoğlu’nun, “Yargı işbirliği daha iyi bir noktaya geldi” sözünün altını çizip İstanbul’a gidelim.
Aynı saatlerde Kaşıkçı davasının duruşması vardı ve Savcı işte o “sürpriz” mütalaayı verdi. Mahkeme de Adalet Bakanlığı’na yazı yazılmasını kararlaştırdı.
Cuma sabahı yargı muhabirleriyle biraraya gelen Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “adaletin yüksek bir değer olduğunu, hakimlerin rüzgâra göre değil, anayasa, hukuk, kanun ve dosyaya göre edindikleri vicdani kanaate karar verdiğini” anlatıp, “yargıya güveni arttırma çabalarından” söz ettikten sonra Cemal Kaşıkçı davasındaki gelişmeye ilişkin konuştu. Bozdağ, iki ülke arasında özel bir adli yardımlaşma anlaşması bulunmadığını, ancak yargılamanın nakli talebinin uluslararası adli yardımlaşma anlaşması çerçevesinde iletildiğini belirtip, “Bu çerçevede görüşümüzü bugün göndereceğiz. Henüz görüş bildirmedik. Bu yargılamanın, davanın nakli konusunda olumlu görüş bildireceğiz.” dedi.
Aynı gün gece saatlerinde de Bakanlığın, davanın Suudi adaletine devrini uygun bulup kararı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği duyuruldu.
Ne hız ve uyum, değil mi?!
İki Fidan ve Bahçeli
Gel de bu gelişmelerden sonra özellikle üç kişinin görüşünü merak etme!..
Bunların ilki; MİT Başkanı Hakan Fidan. Taa ABD’ye gidip, Kaşıkçı cinayetinden Veliaht Prens Selman’ın sorumlu olduğuna dair bir tasarı hazırlayan senatörlere bilgi vermiş, bu durum muhalefetin tepkisini çekerken Erdoğan, bu konuda bilgisinin olmadığını söylemişti.
İkincisi; Kaşıkçı öldürüldüğünde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, şimdi AYM üyesi olan İrfan Fidan. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un yanı sıra, o da cinayet hakkında Oscar ödüllü Yönetmen Bryan Fogel’in hazırladığı “The Dissident- Muhalif” adlı belgesele konuşup tüm detayları anlatmıştı. Nihayetinde Yönetmen Fogel, şu değerlendirmeyi yapmıştı:
“Dünyada gerçekten Suudi Arabistan’ı sorumlu tutan tek ülke Türkiye’ydi. Cemal Kaşıkçı cinayetine adalet getirmek için elinden gelen her şeyi yapan ülke Türkiye’ydi. Suudi Arabistan cinayeti itiraf etmezken, Türkiye onlara ellerinde bulunan kanıtları gösterdi ve sonunda itirafta bulunmaya zorladı. Bence Türkiye, Cemal Kaşıkçı cinayeti davasında doğru tarafta yer aldı. Ve tarih bunu yazacak.”
Üçüncü kişi ise; Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli. Neden mi? Kaçıkçı’nın öldürülmesinden sonra şu açıklamaları yaptığı için:
“Türkiye mafyavari yöntemlerin, bölgesel komplo faillerinin, kanlı hesaplaşmaların, örtülü operasyonların geçiş güzergahı veya sahne alanı değildir.”
9 Ekim 2018
“Suç varsa, suçlular belliyse gereği mutlaka yapılmalı, Türkiye’yi töhmet altında bırakmak için fırsat arayan mihraklara asla koz verilmemelidir.”
18 Ekim 2018
“Ortada bir vahşet, karşımızda resmen bir cinayet vardır… Tüm oklar Veliaht Prensi işaret etmektedir. Elbette Kaşıkçı cinayetinin tüm yönleri süren soruşturma vasıtasıyla aydınlığa ve açıklığa kavuşturulacaktır. Kaldı ki temennimiz de budur… Tam tersi durum Türkiye’nin egemenlik haklarına hakaret ve hürmetsizlik sayılacaktır… Her taşın altından çıkan, her fırsatta Türkiye’ye husumetini gösteren Veliaht Prens Selman cinayetin neresindedir?.. Suç mahalli Türkiye’dir. Yargı sahası da Türkiye olacaktır. Suçlular mutlaka hakim karşısına çıkarılmalıdır… Katillerin, azmettiricilerin, Türkiye üzerindeki hesapların, bölgesel ve küresel bağlantıların netlik kazanması mecburiyettir. Kim dost, kim düşman bilelim… İslâm’ı istismar eden hiçbir ülke zalimlerle kol kola girerek, haçlı bakiyelerini doyurup petro dolarları peşkeş çekerek varlığını uzun süre devam ettireceğini zannetmesin. Adam olsunlar, edepli olsunlar, iman neyi gerektiriyorsa onu yapsınlar, Müslüman gibi davransınlar, Allah’tan korksunlar… Sömürgecilerle bir olup sırtımızdan hançer sallayanlar, Türk kanının dökülmesine çanak tutanlar, mukaddesatımıza namertlerin gölgesini düşürenler, iki cihanda da yatacak ve sığınacak yerleri olmayan günahkârlardır. Biz şeytani hedeflerin değil, rahmani öğüt ve emanetlerin izindeyiz…Çıkarlarımız ve cüzdanımız uğruna köle olmaktansa, istiklalimiz ve istikbalimiz için kara toprağın koynuna gönüllüce girmeye hazır ve kararlı büyük Türk Milletiyiz.”
23 Ekim 2018
“Bu cinayet üzerinden siyasi restleşmeler, gizli kapaklı pazarlıklar, bölgesel planlamalar, ekonomik hesaplar biteviye yapılmaktadır. Kaşıkçı cinayeti ezberleri bozmuş, pandoranın kutusunu açmıştır. Türkiye dışında herkes mezkur cinayeti keyfince ve menfaati kapsamında yorumlayıp saptırmaktadır. Fakat ülkemiz hakkın ve hukukun yanındaki sağlam duruşuyla takdir toplamaktadır. Konunun hazin tarafı ise İslamiyet’in yargılanma ayıbı, Mekke ve Medine’yi yönetiminde tutan ülkenin iç karartan ahlâki ve adalet açığıdır… Suudi Arabistan yönetimi ise olayla ilişkili 18 Suudi vatandaşını gözaltına almış ve bunlardan 5’i hakkında idam talebinde bulunmuştur. Kimleri sallandırıp kimleri kurtaracakları ise bize göre muammadır… İşin vahametine bakın ki, cinayetin baş azmettiricisi olarak ismi sık sık telaffuz edilen Veliaht böylesi bir olayın bir daha tekrar etmemesi maksadıyla kurulan istihbarat üst komisyonunun başına getirilmiştir. Yani kuzu canavara teslim edilmiştir. Bu durum tam bir akıl tutulması, tam bir hilkat garibesi, tam bir çelişki yumağıdır… Bir devlet, hele hele kutsal toprakları hakimiyetinde tutan bir ülke, nasıl olmuştur da terör yöntemlerinden, örtülü operasyonlardan medet umacak zulmetle bezenmiş bir noktaya gelmiştir? Suudi Arabistan yönetiminin, sorarım sizlere, Usame Bin Ladin zihniyetinden ne farkı kalmıştır? Bu ülkeyi El Kaide’den ayıran nedir? Cinayet üssü olarak Türkiye ne hakla kullanılmıştır? Katillerin Türkiye’de mahkemeye çıkarılması adaletin doğası gereğidir. Bu mümkün olmuyorsa, uluslararası soruşturmayla yine uluslararası bir mahkemede yargılanmaları temin edilmelidir.”
20 Kasım 2018
Bu son konuşmasında Bahçeli, Velihat Prens, Suudi yönetimi ve ABD için şu ifadeleri de kullanmıştı:
“Veliaht Prens için çember daralmaktadır. Kaçış kurtuluş yolları kapanmaktadır.”
“Suudi Arabistan yönetimi; İslâm dünyasına kan ve fitne ekerek, terör örgütlerine mali yardım yaparak, emperyalistlere kucak açarak İslâm dünyasını bölüp parçalama işine sanki memur edilmiş gibidir. Vahşi bir katliamla İslam’ı karalamaya çalışanlara koz vermiştir.”
“ABD’nin Kaşıkçı cinayetinin azmettiricilerini muhafazası gayet normaldir. ABD, bölgemizde kaos istemektedir. İslâm ülkelerinde çatışma arzulamaktadır. Yanı başımızda terör devleti kurmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle Suudi Arabistan’a ihtiyacı vardır; Yemen’deki operasyonların sürmesi çıkarınadır, İran’ın çevrelenmesi stratejik hedefidir ve her ne pahasına olursa olsun cinayetin asıl azmettiricilerini saklamakta ısrarlıdır.”
Evet, görüldüğü üzere Veliaht Prens “çember”den kurtuluyor!.. Ve Ankara “İslâm dünyasını parçalamaya memur edilmiş” Suudi yönetimiyle kucaklaşmaya hazırlanıyor!..
Neden ve nasıl? Yoksa Wall Street Journal’ın o iddiası doğru muydu; yani Trump’ın Rahip Brunson olayında yaptığı gibi, Suudi Prens de, “Kaşıkçı dosyasını halletmezseniz ekonominizi mahvederim.” mi demişti?!
Dün ilk iftarını şehit aileleriyle yapan Erdoğan’ın sözleriyle bitirelim. Suriye’den sonra Ukrayna’da yaşanan insani trajedileri hatırlattıktan sonra, “Bu tablo bize vatan topraklarını korumanın, özgürlüğümüze sahip çıkmanın, onurumuzu muhafaza etmenin ne denli önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Unutulmamalıdır ki, vatanı olmayanın özgürlüğü olmaz. Özgürlüğü olmayanın onuru kalmaz. Onuru kalmayanının da başına her türlü musibet gelir.”
Aynen öyle!..
Müyesser YILDIZ
3 Nisan 2022