İçeriğe geç

6’lı Masayı Değil Bu Masayı Konuşalım!..

Malûm; Erdoğan, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’i defterden silip, “Daha da görüşmem” dedi.

Niye kızdığını ise şöyle açıkladı:

Kendisiyle yaptığımız görüşmede aramıza üçüncü ülkeleri sokmayalım diye mutabık kaldık. Buna rağmen işte bir Amerika seyahati oldu ve Senato’da Türkiye’nin aleyhine ne gerekiyorsa bu konuşmaları yaptığı gibi, ‘F-16’ları sakın ha Türkiye’ye vermeyin’ demek suretiyle Amerika’ya bu şekilde âdeta telkinlerde bulundu.”

Dün de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Erdoğan-Miçotokis’in o görüşmesine atıfla, şunları söyledi:

Cumhurbaşkanımızın, Miçotakis ile İstanbul’da yediği yemek sonrası Yunanistan’ın sergilediği tavır, aslında şaşırtıcı değilHem İstanbul’da Cumhurbaşkanımıza ‘ilişkilerimizi geliştirelim, üçüncü ülkeleri dahil etmeyelim’ diye teklifte bulunacaksın, hem de gidip her platformda Türkiye karşıtlığı yapacaksın. Özelikle de, ‘Türkiye’nin ABD’den almak istediği F-16’ları vermeyin’ diye lobi yapacaksın. Bu NATO müttefikliğine de sığmayan bir şey.”

Açıklamasının devamında iki ülke arasında görüş ayrılıkları ve yıllardır çözülemeyen sorunlar olduğunu belirten, özellikle Ege’deki adaların silahlandırılmasına değinen Çavuşoğlu, Yunanlı siyasetçiler hakkında şu ilginç değerlendirmeleri yaptı:

Yunanistan’daki siyasetçilerin bir kompleksi var. Her gün Türkiye’ye saldırmazlarsa, sanki kendi halklarını memnun edemeyecekler, böyle bir kompleksleri var… Takdir de etmiyoruz, ama bir şeyi çok iyi başarıyorlar. En haksız durumda bile ağlamada çok başarılılar. Gelir yüzünüze sarılırlar, arkalarına döndükleri zaman nefret, kin, yalan, iftira. Bunlar siyasetçilere yakışan tavırlar değil.”

Birincisi; “Mademki, Yunanlı politikacıları bu kadar iyi tanıyordunuz, neden her görüşmede sımsıcak görüntüler verip güya ‘yerli ve milli medyanın’ algı operasyonlarıyla, ‘başarı ve barış’ tabloları çizdiniz?” diye sormazlar mı?!

İkincisi; Sadece Miçotakis değil, gelmiş geçmiş tüm Yunanistan yöneticileri Türkiye ile meselelerinde aynı politikaları savunmadılar mı? Ve dahi bunların tamamını hem ABD’ye hem AB’ye, hatta NATO’ya mal ede ede bugünlere gelmediler mi?

Diyeceğimiz; sorun onlarda değil, bizimkilerde.

Çok değil, 1 yıl önce Ankara’ya gelen Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, tüm o tezlerini canlı yayında, Çavuşoğlu’nun “pozitif atmosferden” söz ettiği ortak basın toplantısında Çavuşoğlu’nun ve bizlerin yüzüne boca etmedi mi?

Evet, Çavuşoğlu gerekli cevapları verdi; ama hatırlayın, şunu da ekledi:

Kendi aramızda mutabık kaldığımız halde buraya gelip Türkiye’yi suçlarsanız, bunların cevabını vermek durumunda kalırım.”

Bunun anlamı -Erdoğan’ın “Biz, içerde başka dışarda başka konuşanlardan değiliz” sözünün aksine- içerde başka, dışarda başka konuşma ve gerçekleri milletten gizlemekti.

Leblebi Helvası” Diplomasisinden Buraya

Bugün Türkiye ile Yunanistan arasındaki krizin adı olan 13 Mart’taki o 2 saatlik yemekte neler konuşulduğuna gelmeden evvel şunların altını çizelim:

Erdoğan, Miçtokis’le o buluşmasından sadece 1 ay önce, Ege’deki adaların silahlandırılmasına şöyle tepki gösterdi:

Sessiz kalmamız mümkün değil. Nitekim bu konuyu BM’nin gündemine taşıdık. Önümüzdeki dönemde de gündemde tutmayı sürdüreceğiz. Bu konuda ayrıca Bakanımız bunlara bir uyarıda bulundu. Fakat Yunanistan’ın bu işi böyle devam ettirmesi halinde tabii ki, gerekli olan neyse bu uyarıyı biz de en üst düzeyde yaparız. Çünkü malum, adalar konusu hep tartışmalıdır. Bizi bu tartışmalı konuları gündeme getirme mecburiyetinde bırakabilirler. Bunun için de Bakanım ‘Bizi bu konuları tartışmaya açmak zorunda bırakmasınlar’ diye onlara alt düzeyden bir uyarı yaptı. Hayırlı da oldu.”

Ardından Miçotakis’le o yemekte buluştu. Neler konuştuklarını önce Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın yaptığı açıklama ile Türk ve Yunan medyasının haberlerinden öğrendik.

Cumhurbaşkanlığı, Rusya-Ukrayna savaşının yanı sıra, “iki ülke arasında işbirliğinin artması ve pozitif gündeme odaklanmanınkarşılıklı ve bölgesel faydalar sağladığının” ve “iletişim kanallarının açık tutulmasının” konuşulduğunu bildirdi.

Medyamızın hali pek şenlikli ve renkliydi; “Yeni dönemin temelli atıldı… Ege’de bahar havası” başlıkları eşliğinde yemekte levrek balığı ile leblebi helvasının ikram edildiğini, Yunan heyetinin o helvanın tarifini istediğini ve bunun Yunanistan’da gündem olduğunu ballandıra ballandıra anlattılar… Miçotakis’in görüşmeye kravatlı gittiğini, ancak Erdoğan’ın takmadığını görünce, onun da kravatını çıkardığını yazdılar.

Buna karşılık Yunan medyasına fısıldanan bilgilere göre, “görüşmede, Türkiye’nin üslubunun farklı ve keskinlikten uzak olduğu; adaların silahsızlandırılması konusunda Türk tarafının tutumunu yinelediği, ama bu sefer [uyarıların] farklı bir tonda olduğu” görülmüştü!..

Sonrasında da Erdoğan, Miçoktakis’le görüşmesinde, “Bundan sonraki süreçte aracılarla değil biz direkt olarak kendimiz görüşmelerimizi yapalım, özel temsilcilerimiz vasıtasıyla görüşmelerimizi yapalım, böyle sürdürelim diyoruz.” dediğini açıkladı.

Daha önce defalarca yazdık, tekrarlayalım; Miçotakis, Erdoğan’la görüşmeye değil, Patrikhane’deki bir ayine katılmak için İstanbul’a gelmiş, bu vesileyle o yemeğe davet edilmişti.

Yani resmi bir görüşme değildi. Buna rağmen Atina’ya dönüşünde muhalefet partilerini bilgilendirdi. Keza, Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias da şunu vurguladı:

Gayriresmi bir toplantıydı. Gayriresmi bir toplantı olduğu için herhangi bir sonucu, gündemi ve tutanağı olamayacağı açıktır.”

Miçotakis Neler Anlattı?

Peki acaba o yemekte Miçotakis, Erdoğan’a neler söylemişti? ABD ziyaretinde; David Ignatius’a (Erdoğan’ın 2009’da Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Peres’e meşhur ‘one minute’ çıkışında moderatör olan ve Erdoğan’ın ‘Peres’e değil, ona söyledim’ dediği isim) verdiği röportajda anlattı.

Erdoğan’ın yüzüne dürüst ve açık bir şekilde özetle; Agresif hareketlerin ve Doğu Akdeniz’de tarihe dair revizyonist görüşleri yansıtmanın zamanı değil. Sorunlarımızı çözmek için bir diyalog çerçevesi bulalım, ama birbirimizi kışkırtan faaliyetlerde kesinlikle bulunmayalım. Geçtiğimiz haftalarda Yunan adaları üzerinde sistematik uçuşlarla ilgili olaylar yaşadık. Bunlar kesinlikle kabul edilemez. Bir NATO üyesinin başka bir NATO üyesinin hava sahasını sistematik olarak ihlal etmesine izin veremeyiz. Bu tür davranışların durdurulması gerekiyor.” demiş.

Şuraya geleceğiz; Erdoğan’ın resmi ya da gayrıresmi görüşmelerinden sonra muhalefet partilerine bilgi verilse, medyamız dış politikadaki gelişmeleri -sadece iktidarı yüceltme amaçlı değil de- gerçekten yerli/milli gözle yansıtsa ve o görüşmelerin tutanakları tutulup bunlar suçlamaları karşısında karşı tarafın önlerine konsa, 10 milyonluk bir ülke karşısında böyle ayazda kalır mıyız?

Müyesser YILDIZ
8 Haziran 2022

Kategori:Uncategorized