İktidar medyası bugün hemen hemen aynı manşetleri attı: “Yunanistan aklını başına al… Şaka yapmıyorum… Yunan’a gözdağı” şeklinde.
Bu manşetlerin sebeb-i hikmeti; Erdoğan’ın dün İzmir’de TSK’nın EFES 2022 tatbikatındaki konuşması. Detaylarına girmeyip sadece şu sözlerinin altını çizelim:
“NATO içinde her bakımdan en yüksek bedeli ödeyen müttefik olarak son iki yıldır askerî heyet toplantı davetlerimize cevap dahi vermeyen Yunanistan’ın kışkırtmalarını soğukkanlılıkla karşıladık. Ancak, bu sabrımızın ve soğukkanlılığımızın muhatabımız tarafından yanlış anlaşıldığını görüyoruz. Türkiye kimsenin hakkını, hukukunu çiğnemez ama kendi hakkını, hukukunu da kimseye çiğnetmez.”
20 yıldır iktidardalar… Bu süreçte Yunanistan her gün yeni bir kışkırtmaya imza atmakla kalmadı; uluslararası arenada Türkiye’ye karşı mevzi üstüne mevzi kazandı… İçeride AKP’li olmayanlarla bitmez tükenmez hesaplaşmalarına bakınca, “Bu ne sabırmış?” dememek elde değil!..
Erdoğan, Yunanistan’ı “gayri askerî statüdeki adaları silahlandırmaktan vazgeçmeye, uluslararası anlaşmalara uygun davranmaya” davet ederken şunu da vurguladı:
“Şaka yapmıyorum, ciddi konuşuyorum. Özellikle bu millet kararlıdır ve bu millet bir şey söylerse, ardını da takip eder.”
Öyleyse AKP’nin, Yunanistan’la ilişkisinin ardını takip edelim.
İlk Oraya Gitti
AKP, 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidara geldi. Siyasi yasağı yüzünden Erdoğan Başbakanlık koltuğuna oturamamıştı, ama onu kutlamak için arayan ilk isimlerden birisi Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis oldu. Görüşmeyle birlikte Erdoğan’ın Atina ziyareti gündeme geldi. AKP cenahı, Simitis’in davet ettiğini bildirirken Yunanistan tarafı, “Erdoğan Avrupa turuna Atina’dan başlamak istediğini söyledi, biz de bunun ayarlanabileceğini ilettik.” iddiasında bulundu.
Tam da Simitis başkanlığında yapılan Savunma ve Dış Politika Konseyi toplantısında, 2001-2005 döneminde 2.1 milyon Euro’luk silah alımının kararlaştırıldığı, Savunma Bakanı Yannos Papandoniu’nun, “gereksinme olması halinde Ege’deki ada ve adacıkları savunma şemsiyesi altına alabilmek için” “Apachi saldırı helikopterlerinin muharebe kapasitesinin güçlendirileceğini” açıkladığı, Hükümet Sözcüsü Hristos Protopapas’ın ise, “Gereksinme halinde Ege’deki adalarımızı koruyabilecek durumda bulunmak için hazır olmalıyız.” dediği bir dönemdi.
Ancak Erdoğan Avrupa turuna Yunanistan’dan başladı. Simitis, ortak basın toplantısında Kıbrıs, Ege ve kıta sahanlığı konularında aynen bugünkü Başbakan Miçotakis gibi Türkiye’yi suçlayan ifadeler kullandı. Erdoğan ise bu suçlamaların hemen hiçbirisine cevap vermediği gibi, “Yunanistan’ı tarihi rakibimiz olarak değil, en yakın komşumuz ve yarınlarımızın stratejik ortağı olarak görüyoruz.” dedi.
Bu görüşmeyi Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu, şu iki cümleyle özetledi:
“Tarihi önemde bir görüşme… Yıllardır ilk kez Attila ile görüşmedik…”
Anlamı; Türkiye’nin artık “şahin” olmadığıydı!..
Sadece 2 ay sonra da Papandreu, Erdoğan’dan, “AKP’nin çoğunluğu oluşturduğu yeni TBMM’nin, casus belli[Yunanistan’ın karasularını artırması savaş sebebidir]kararını yeniden değerlendirmesini” isteme cüretinde bulundu. Erdoğan, “TBMM Başkanı Bülent Arınç’a ileteceğim” karşılığını verdi.
İşte ilk düğme böylesine yanlış iliklenmişti!..
Cumhurbaşkanı Olarak da Gitti
Erdoğan’ın Yunanistan ziyaretleri demişken; evet, Başbakan olduğu dönemde de çok gitti – keza Yunan Başbakanları da Ankara’ya geldi.
Peki hiçbir Yunan Cumhurbaşkanı’nın Ankara’ya gelmemesi dikkatinizi çekti mi? Eksiklik olmasın; 1952’den bu yana ilk kez Mayıs 2017’de dönemin Cumhurbaşkanı Pavlopulos Türkiye’ye geldi, ama Ankara’ya değil İstanbul’a… O da Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün (KEİ) 25. Kuruluş Yıldönümü Zirvesi için…
Erdoğan ise Pavlopulos’un İstanbul ziyaretinden 7 ay sonra Atina’ya gitti ve “65 yıl sonra Atina’yı ziyaret eden ilk Cumhurbaşkanı” olarak “Lozan güncellenmeli” dedi!..
Sorular… Sorular…
AKP iktidarının 2002’den bu yana Kıbrıs’ta yaptığı “açılımları” biliyoruz. Kısaca şunları da hatırlatalım:
– Kumpaslarla TSK’nın beli kırılıp Yunanistan’la olası savaş planları yayımlanmadı mı?
– TSK’nın Kıbrıs-Yunanistan masasında görev yapan subaylar kumpaslarla bir şekilde tasfiye edilip -NATO dışındaki tek bağımsız ordumuz olan- Ege Ordusu işlevsiz hale getirilmedi mi?
– Yunanistan yayılmacılığına dikkat çeken emekli askerlere orduevi yasağı konmadı mı?
– Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın en yetişmiş ve tecrübeli amiralleri, “Montrö korunmalı” dedikleri için yargılanmıyor mu?
– İstanbul’un ortasında, ama Yunanistan’la omuz omuza faaliyet gösteren Fener Rum Patrikhanesi’nin Lozan’ı çiğnemesine göz yumulmuyor mu?
Yunanistan Kimin Başkan Olmasını İstedi?
Durum bu olunca, neye tanık olduk?
Erdoğan’ın Aralık 2017’de Cumhurbaşkanı sıfatıyla Atina’ya gerçekleştirdiği ziyaretin ardından dönemin Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocyas, şunları söyledi:
“Türkiye ile aramızdaki pratik meseleleri Erdoğan’dan başkası çözemez. Kıbrıs sorunu çözülebilir mi? Hadi ben Türk Dışişleri İçişleri, AB ve Savunma Bakanlarına üç çalım atayım. Ne değişecek? Türkiye’de iktidarın merkezi Erdoğan’dır… Ege Adaları konusunda Kemalist muhalefet maalesef aşırı milliyetçi bir noktaya geldi… Erdoğan’ın ziyareti Yunanistan için başarılı geçti. Daha önce Türkiye’den hiç Batı Trakya’da Türk kökenli olmayan Pomak ve Roman’ların da bulunduğunu kabullenen biri çıktı mı?.. İstanbullu Rumlar’a 1950’lerde yapılanlar için özür diledi… Daha önce Lozan’ın yeniden yapılandırılmasından bahsediyordu. Sonunda, ‘Lozan bir şekilde güncellenebilir’ dedi. Bu bizim için kazanç değil mi? Erdoğan, Yunanistan’ın toprak bütünlüğü ile ilgili bir durumun söz konusu olmadığını söyledi. Buna gerçekten inanıyor mu, inanmıyor mu? Zaman gösterecek. Ama ilk kez Türkiye’nin bir Cumhurbaşkanı böyle bir şey söylüyor.”
Dahası var. Yine Kocyas, Erdoğan’ın “tek adamlığını” ilân ettiği 2018 seçimleri öncesinde Erdoğan’ı şöyle övdü:
“Türkiye ile büyük sorunumuz yok. Bizi rahatsız eden konu Erdoğan yönetiminden daha iyi olmayan bir muhalefetin bulunmasıdır. Erdoğan, onlardan daha tutarlı ve karizmatik bir şahsiyet. Yunanistan ve tüm dünya Türkiye’de seçimleri ve sonrasını merakla bekliyor. Türkiye’de demokrasinin işlemesini, demokratik seçimler yapılmasını, Türk halkının istediği, sevdiği ve tercih ettiği Cumhurbaşkanını seçmesini diliyorum… Adalar ile ilgili mevzuyu başlatan muhalefettir. Sanırım bu bir sorun… Amacımız Türkiye ile yeni bir barış süreci başlatmak. Erdoğan da Türkiye’de konuşulabilecek tek güvenilir lider. Müzakerelerde kiminle görüşürseniz görüşün Erdoğan’dan başka sözünden dönmeyecek, üstlendiği yükümlülüklerden kaçınmayacak başka biri yoktur. İki devlet arasında yeni bir barış süreci başlatmak, Türk/Yunan ilişkilerini görüşmek istiyorsanız Erdoğan ile görüşerek, anlaşacaksınız. Kıbrıs sorunu da Erdoğan’sız çözülemez.”
Kocyas, bir başka açıklamasında; Erdoğan’ın uzun yıllardır Türk-Yunan ajandasını bir kenara koyduğunu, asla “sıcak bir olaya” meydan vermediğini, her şeyden önce bölgenin enerji kaynaklarıyla ilgilendiğini vurguladı. Keza Ocak 2018’de Kardak yakınlarında Yunan Donanmasına ait bir hücumbotun, bölgede olağan devriyesini yapan Türk Sahil Güvenliği’ne ait botu sıkıştırmasını, olayın birkaç ay sonrasında değerlendirirken şu dikkat çekici yorumu yaptı:
“Normalde iki devlet arasındaki ilişkilerde, iki taraf arasındaki deniz alanında devriye görevini Sahil Güvenlik yapıyor. Ülkeler daima Donanma’nın katılımından kaçınmaya bakarlar; çünkü bu bir çatışmaya yol açabilir. Türkiye şimdi iki ilginç değişiklik yaptı. Bunlardan birincisi, Sahil Güvenlik’in ait olduğu Savunma Bakanlığı’ndan alınması ve diğer kurumlardan biraz daha agresif olan İçişleri Bakanlığına bağlanmasıdır… Ve Meriç sınırında jandarma var. Yani aynı bakanlığa bağlı olduğu için işleyişte benzerlik görülebilir. Bu ilk şey. İkincisi, Türkler ikinci bir seçim yaptı, Sahil Güvenlik Komutanlığı’na nispeten küçük Donanma gemileri eklediler, ancak yine de bu gemiler Sahil Güvenlik için çok büyük. Bu yüzden, planlanmamış, ama bu değişikliklerin ve bu değişikliklerin arkasındaki zihniyetin sonucunda gerçekleşmiş bir olay yaşadık.”
Düşünebiliyor musunuz; Sahil Güvenlik ve Jandarma’nın TSK’dan ayrılıp İçişleri Bakanlığı’na bağlanması Yunanistan’ı böylesine sevindirmişti!..
Bitmedi. Kocyas, seçim günü de şöyle konuştu:
“Şayet muhalifler kazanırsa, bir şeylerin değişeceğini söyleyemem. Genelde, eğer bir hükümetle sorun yaşıyorsanız, ‘Muhalefet kazanırsa, bu problemlerin aşılacağını umuyoruz’ denir. Ancak Türkiye’deki muhalefetin Türk-Yunan ilişkilerinde sorunları ele alış biçimi, Erdoğan’dan daha kötü olma eğiliminde… Maalesef muhalefet kazanırsa -Kemalistler (CHP) demek istiyorum- bir şeylerin değişeceği yönünde en ufak bir umudumuz yok. Eğer Erdoğan kazanırsa, o zaman sorunları çözmek için daha fazla esneklik ve isteklilik göstermelidir. Umarım seçim zaferinden sonra daha az asabi olur.”
Lavrion’u Kapattıramamak
Erdoğan dün Yunanistan’a karşı “sabır ve soğukkanlılıktan” söz etti ya; malum, bu ülkede PKK terör örgütünün yuvası olan Lavrion Kampı var.
İşte sadece iktidar medyası değil, bazı bakanlar da -Erdoğan’ın Miçotakis’i defterden silmesinin ardından- bu kampı hatırlayıp Yunanistan’ın terörü nasıl desteklediğini anlattı.
Evet, o kamp AKP iktidarı döneminde kurulmadı; 1990’lardan beri var. Diyelim ki, önceki iktidarların gücü yetmedi veya “yol verdiler”; iyi de 20 yıldır Yunanistan’la böylesine muhabette olan AKP’nin en azından burasını kapattırmayı başarması gerekmez miydi?
Ez cümle;
Birincisi; çuvaldızı Yunanistan’a, ama iğneyi de kendimize batıralım!..
İkincisi; Erdoğan 2018 seçimlerinden önce de Yunanistan’a karşı böyle sertleşti, ama sonrasında muhabbet ve dostluk aynen devam etti… Ve ne yazık ki, o günlerde Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Kocyas, “seçim kampanyasında büyük sorunlarla karşılaşan Erdoğan’ın, İzmir ve Ege’yi yeniden kazanmak için böyle konuştuğunu, seçimlerden sonra bunların çözüleceğine inandığını” söyleyebildi.
Erdoğan, 20 yıllık sabrın sonunda “Attila” olmaya karar verdiyse, ne âlâ… Değilse, maalesef aynı filmi izliyoruz demektir!..
Müyesser YILDIZ
10 Haziran 2022