15 Temmuz’un yıldönümü vesilesiyle geçen haftadan beri TBMM Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı raporun başına neler geldiği tartışılıyor.
Bu vesileyle 15 Temmuz’un ilk düğmesi veya işaret fişeği niteliğindeki bir konuyu ele alalım.
Malûm, Genelkurmay Başkanlığı ile MİT’in darbe girişimini haber alıp almadıkları epeyce konuşuldu.
TBMM Darbe Girişimi Araştırma Komisyonu da bu muammayı çözmek için dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı dinlemek istedi; ama gelmediler veya gönderilmediler. Bunun yerine Komisyon’un gönderdiği yazılı soruları cevapladılar.
Şimdi her iki ismin Mayıs 2017’de verdiği cevapları hatırlatalım.
MİT, 36 sayfalık cevabında özetle şunları anlattı:
“MİT tarafından daha önce dış makamlarla paylaşılan notlarda, FETÖ/PDY’nin darbe girişiminde bulunabileceği bildirilmiş olmakla birlikte, TSK bünyesinde istihbarat toplanamadığından, darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata daha önceden ulaşılamamıştır. 15 Temmuz 2016 tarihinde saat 14.20 sularında Teşkilat Karargâhı’na gelen ve Teşkilatımızla daha önce teması bulunmaması nedeniyle gerekli güvenlik prosedüründen (kimlik teyidi, arşiv taraması gibi) geçirilmesi akabinde saat 15.30 sularında görüşülen bir şahıs tarafından; ‘Kara Havacılık Okulunda görevli bazı şahıslarca MİT Müsteşarına saldırı yapılacağı’ yönünde teyide muhtaç ham bilgiler verilmiştir. Bunun üzerine söz konusu hususlar, önemine binaen ivedi şekilde sıralı amirlere arz edilmiştir. Müsteşarın, konunun detaylandırılmasına ilişkin talimatı çerçevesinde Karargah bünyesindeki çalışmalar devam ederken, eş zamanlı olarak önce saat 16.20’de Müsteşar tarafından Genelkurmay İkinci Başkanı aranmış ve ihbar hakkında bilgi verilmiştir. Saat 16.40 sularında Genelkurmay Başkanı, Müsteşar’ı aramıştır. Müsteşar, detaylı şifahi bilgi vermesi için ilgili Müsteşar Yardımcısını, Genelkurmay İkinci Başkanına göndermiştir. Daha sonra Müsteşar, Genelkurmay Başkanından gelen davet üzerine saat 18.00 civarında Genelkurmay Karargahına gitmiştir. Genelkurmay Başkanı, ihbarın doğruluğunu araştırmak/ihbarı teyit tekzip etmek ve gerekli tedbirleri almak üzere Kara Kuvvetleri Komutanını ivedi olarak görevlendirmiştir… Müsteşar, Genelkurmay Başkanının makamında Kara Kuvvetleri Komutanından haber gelmesini beklemeye devam etmiştir. Kara Kuvvetleri Komutanından saldırı ihbarının teyidine yönelik herhangi bir haber gelmemesi üzerine Müsteşar, saat 20.30’da MİT Karargâhında Suriye Ulusal Koalisyonu eski Başkanı Muaz Hatip ile olan randevusu nedeniyle, saat 20.20’de Genelkurmay Karargahından ayrılmıştır.”
Şunlar da Akar’a yöneltilen sorular ve cevapları:
SORU 1: 15 Temmuz 2016 günü MIT’ten gelen istihbaratta MİT’e yönelik bir operasyondan söz edildiği, bunun mahiyeti üzerine MİT Müsteşarı ile görüşme yaptığınız ifade edilmektedir. Kamuoyuna intikal eden bu bilgilerden hareketle nasıl bir kanaate ulaştınız ve hangi önlemleri aldınız?
CEVAP: 15 Temmuz tarihinde öğleden sonra makam odasında çalışırken, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler yanıma gelerek; “Sayın MİT Müsteşarının telefon ile kendisini aradığını, bir binbaşının müsteşarlığa gittiğini ve bir takım bilgiler verdiğini, öemine binaen konunun teferruatını anlatması için Müsteşar Yardımcısını Genelkurmay Karargâhına göndermek istediklerini, daha sonra, MİT Müsteşar Yardımcısının Genelkurmay 2. Başkanmm makamına geldiğini, MİT Müsteşar Yardımcısının kendilerine bilgi vermek için müracaat eden Kara Pilot Binbaşının ‘O gece bir faaliyet olacağını ve MİT Müsteşarının alınacağını’ bildirdiğini söylediğini ve müteakiben MİT Müsteşar Yardımcısının Genelkurmay Karargâhından ayrıldığını” söyledi. Konunun ehemmiyetine binaen, derhal telefonla MİT Müsteşarını arayarak Genelkurmay Karargâhına davet ettim. MİT Müsteşarı; olayı tekrar anlattı ve bir Kara Pilot Binbaşının MİT Müsteşarlığına gelerek, “Beni dün izinden çağırdılar. Bugün sabah birliğime katıldım. Önce Tabur Komutanımla görüştüm. Sonra Tabur Komutanımla birlikte bir Albayın yanına gittik. Albay, ‘Bu gece bir uçuşumuz olacak ve sonunda da Hakan Fidan’ı alacağız.’ dediğini ve ilaveten ihbarcının MİT tarafından tanınmadığını, dolayısıyla bilginin teyit edilemediğini bu nedenle Genelkurmay 2. Başkanını haberdar ettiklerini” söyledi. Konuşmalar sonrasında ihbar edilen olayın daha büyük bir planın parçası olabileceği mütalaa edildi.
SORU 2: MİT’ten size ulaşan istihbarat bir darbe girişimi kuşkusu yönünde mi yoksa MİT’e yapılacak bir operasyon muydu?
CEVAP: Bu soruya ilişkin açıklama Cevap-l’de verildiği üzere MİT’ten gelen istihbaratta darbe söz konusu olmayıp, MİT Müsteşarına karşı yapılacağı iddia edilen bir operasyon ile ilgiliydi. Ancak son zamanlarda adam kaçırma, suikast gibi bazı kişilere operasyon yapılacağı hakkında duyumlar alınmaktaydı. Bu duyumlarla ihbar konusu olay birlikte değerlendirildiğinde daha büyük bir planlama olabileceği şüphesiyle yukarıda belirtilen tedbirler alınmıştır.
SORU 3: İstihbaratı bir darbe girişimi/kalkışma olarak değerlendirdiniz mi? Bu değerlendirmeyi yaptıysanız gerekli önlemlerin alınması için Kuvvet Komutanlarına bildirdiniz mi? Bu istihbarat ile ilgili Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı ile ya da özel kalemleri ile bir görüşmeniz oldu mu? Olayın tüm yönleriyle aydınlatılması için bu konuda size ulaşan bilgiler ve aldığınız tedbirlerle ilgili bilgi verebilir misiniz?
CEVAP: Bu soruya ilişkin açıklama Cevap-1 ve 2’de yapılmıştır.
SORU 6: MİT Müsteşarı tarafından olağanüstü bir ihbar iletilmesi sonucu bazı tedbirler aldığınız değerlendirilmektedir. Bu konuya açıklık getirir misiniz? Gelen ihbar neydi? Hangi tedbirleri aldınız?
CEVAP: Bu soruya ilişkin açıklama Cevap-1 ve 2’de yapılmıştır.
İhbarcının Sözleriyle Çeliştiler
İşte bu cevaplardan sonra ise bu defa da ihbarın niteliğiyle ilgili tartışmalar başladı. Çünkü MİT’e giden binbaşı O.K, 11 Ağustos 2016’da savcılara özetle şu bilgileri vermişti:
“Pilot Binbaşı Deniz Aldemir, ‘Bu gece çok kan akacak, ben Hakan Fidan’ı alacağım’ deyince, 14.20’de MİT’e geçtim… Gelen 2 kişiye ‘Bir helikopter Hakan Fidan’ı alacak, diğer helikopterin ne yapacağını bilmiyorum.’ dedim. Bana ne olabileceğini sordular. Ben de büyük bir faaliyet olabileceğini, hatta darbe faaliyeti olabileceğini söyledim. Bu kişi bana ‘Hakan Fidan’ı almaktan kasıt ne?’ diye sordu. Ben de ‘Çok kan akacak’ dediklerine göre bu faaliyetin iyi niyetli bir faaliyet olmadığını kendilerine söyledim. Hatta kendilerine YAŞ kararlarında FETÖ’cülere karşı büyük bir temizlik olabileceği sürekli yazılıyor, bu nedenle YAŞ öncesinde bir darbe faaliyeti olabileceğini söyledim.”
Hemen şunları da ekleyelim:
Binbaşı O.K. 15 Temmuz’dan sonra KHK ile TSK’dan atıldı. Daha sonra yeni bir KHK ile göreve döndü, ama MİT’e alındı. 11 Ağustos’taki o beyanları da sanık veya tanık ifadesinin alınması değil, savcılarla mülakat şeklinde oldu. Çünkü MİT, ifadesinin alınmasına itiraz etmişti.
Öte yandan O.K.’nın bu sözleri, Genelkurmay ve MİT’in TBMM Komisyonu’na cevaplarını göndermesinden sadece 10 gün önce ortaya çıkınca, Hürriyet’e açıklama yapan bir Genelkurmay yetkilisi, Binbaşı O.K.’nın, MİT’e darbe girişimi ile ilgili bir ihbar veya imada bulunmadığını, MİT Müsteşarı’nın kaçırılacağı veya Müsteşar’a yönelik bir suikast ihtimalinden söz ettiğini savundu.
Yargıtay Kararında Dikkat Çekici İfade
Neticede; Binbaşı O.K.’nın darbe ihbarında bulunup bulunmadığı konusu da aynen TBMM Komisyon raporu gibi “kadük” kaldı. Şuraya geleceğiz:
Darbe davalarının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin geçen ay verdiği bir kararda şu ifadeler yer aldı:
“15 Temmuz 2016 günü saat 14.00’den itibaren Genelkurmay Karargâh binasında 2. Başkan Yaşar Güler’i başkanlığında önceden planlanan rutin terörle mücadele değerlendirme toplantısı yapıldığı, bu toplantıya katılanlar arasında sanık ………. ile ……… bulunduğu, saat 17.00 sularında darbe girişimi olacağına dair bilginin MİT Müsteşarlığınca Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’a iletilmesi üzerine…”
Oysa biliyoruz ki, MİT de Genelkurmay da “darbe ihbarı”nı kabul etmedi. Öyleyse iki ihtimal var:
Ya bu ifade kararda öylesine kullanıldı ya da Yargıtay, Binbaşı O.K.’nın beyanlarına itibar etti demektir!..
Böylesine önemli bir konuda rastgele, genel geçer hüküm kurulamayacağına göre, evvel emirde şu “darbe ihbarı” meselesinin bir daha ele alınması gerekmiyor mu?
O.K.yı Niye MİT Personeli Yaptılar?
Binbaşı O.K. ile ilgili bir başka konuya daha değinelim.
TBMM Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun CHP’li üyesi Zeynel Emre geçtiğimiz günlerde, “MİT’e darbe ihbarı yapan Binbaşı O.K.’yı Darbe Komisyonu dinlemesin diye MİT personeli yaptılar.” iddiasında bulundu.
Öyle midir değil midir, bilemeyiz; ama O.K.’nın, sadece Komisyon’dan değil, savcılardan da kaçırıldığı ortada.
Bir başka hatırlatma; 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Akıncı Üssü’nde yaşananlara ilişkin soruşturmayı yürüten Ankara Batı Başsavcılığı, o dönem Kara Havacılık’ta darbeye katılan bazı pilotlar hakkında yakalama kararı çıkardı. Bunlar arasında O.K. da vardı, kendisi her yerde aranmaya başlandı. İddialara göre; bundan haberdar olan MİT devreye girdi, Binbaşı’nın darbeyi haber vermesindeki rolü savcılığa anlatıldı ve yakalama kararı kaldırıldı. Sincan Adliyesi’nde “şüpheli” olarak kayda giren ve hem darbeye teşebbüs etmekle hem de FETÖ üyesi olmakla suçlanan O.K’nın dosyası, daha sonra Kara Havacılık soruşturmasını yürüten Ankara Başsavcılığı’na devredildi.
MİT’in, bu dosyayla ilgili soruşturma izni verip vermediği meçhûl; ama her iki suçlamada da O.K. hakkında “Kovuşturmaya yer yok” kararı verildiği biliniyor.
Fetullah Gülen’in Yanına Götürülmüş Biri
Darbeye teşebbüs bir yana, “FETÖ üyeliği” suçlamasına bakalım.
O.K. 11 Ağustos 2016’da savcıların yaptığı o mülakatta, “Ortaokulda FETÖ’nün yurtlarında kaldığını”, “kendisini askeri liselere hazırladıklarını”, “1992 yılında Kuleli Askeri Lisesi’ne, daha sonra Harp Okulu’na girdiğini ve 2 haftada bir Konya’dan gelen örgüt abisiyle bazen camide bazen evlerde görüştüğünü”, “1996’da mezun olduktan sonra örgüt abilerinin kendisiniİstanbul’daki FEM Dersanesi’nde Fetullah Gülen’in yanına götürdüğünü”, “Balyoz ve Ergenekon sürecinde vatana ihanet içinde olduğunu anlamaya başladığını” ancak “kopmaktankorktuğunu”, “2014’ten sonra bunların korkutucu güçlerinin kalmadığını düşünüp koptuğunu”, “abilerin 2016’ya kadar kendisini yeniden kazanmaya çalıştığını” itiraf etmişti.
Ayrıca O.K. hakkında Genelkurmay Çatı Davası iddianamesinde, “örgüt üyesi bir subay”, Kara Havacılık davası iddianamesinde de, “Fetullahçı bir pilot… Cemaate bağlı” şeklinde ifadeler kullanılmıştı.
Ama Örgüt Üyesi Değilmiş
İşte tüm bunlara rağmen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2018’de, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütü üyesi olma” suçlamalarıyla ilgili olarak O.K. hakkında açılmış soruşturmada verdiği “Kovuşturmaya yer yok” kararında şöyle dedi:
“Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığının şüpheli hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından soruşturma başlattığı, Ankara’da şüphelinin 15.7.2016 günü bulunduğu sırada herhangi bir anayasıyı ihlal teşebbüs niteliğinde fiile karışmadığı, FETÖ üyesi olduğuna dair bir iddia ve delil bulunmadığı; terör örgütü kurucu ve yöneticisi olduğuna ilişkin delil ve şüpheye rastlanmadığı soruşturma evrakının incelenmesinden anlaşılmaktadır. Şüphelinin FETÖ üyesi, kurucusu veya yöneticisi olduğuna dair herhangi bir iddia ve delil olmadığı, Ankara’da şüphelinin askeri darbeye katıldığına dair herhangi bir delil bulunmadığı, suç kastı olmadığı anlaşıldığından unsurları itibariyle oluşmayan suçlardan şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.”
15 Temmuz’la ilgili hatırlanması ve konuşulması gereken ne kadar çok şey var, değil mi?!
Müyesser YILDIZ
22 Temmuz 2022