Üzerinden tam 16 yıl geçtikten sonra ve dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın ölümünden sonra açılan 28 Şubat davasında müebbet hapis cezasına çarptırılan, yaşları 70-90 arasındaki 13 komutan 1 yıldır hapiste. Bu kadar süredir de Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları başvuruların sonuçlanmasını bekliyorlar.
Öncelikle şunların altını çizelim:
2013-2018 yılları arasında gerçekleşen yargılamada, mahkemenin başkan ve savcıları üç kez değiştirildi.
Davanın açılmasına yol açan “delilleri” gönderen TSK’dan YAŞ kararıyla ihraç edilmiş askerin, iddianameyi hazırlayan savcının, soruşturma ve kovuşturmada görev alan çok sayıda hakimin, sözkonusu “delillerin” gerçek olduğuna dair rapor hazırlayan TÜBİTAK bilirkişileri ile yargılama sürecinde savcıyla yazışmaları yapan dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri‘nin “FETÖ”cü olduğu ortaya çıktı.
Keza bu davanın da, aynen Ergenekon-Balyoz kumpasları gibi, daha 2007 yılında Pensilvanya merkezli kotarıldığı anlaşıldı.
Davanın konusu, “hükümete darbe” olduğu halde, başta Erdoğan’ın kızları, türban gerekçesiyle okuma ve çalışmalarının engellendiğini söyleyen çok sayıda insanın ve YAŞ kararıyla TSK’dan atılan “Fetullahçı” isimlerin davaya müdahilliği kabul edildi. AKP milletvekilleri de duruşmalarda taraf oldu.
Kararda ne sanıklar lehine ifade veren tanıkların beyanlarına ne de mahkemenin tayin ettiği ODTÜ bilirkişilerinin delillere ilişkin raporuna itibar edildi.
Ve davanın tüm aşamalarında Erdoğan’dan bakanlara, AKP’lilerden iktidarı destekleyen sivil toplum kuruluşlarına herkes, “Sanıklar hak ettikleri cezaya çarptırılacak” mesajları vererek adil yargılama ilkesini alenen çiğneyip mahkemeyi yönlendirmeye çalıştı.
Ez cümle; 106 celsenin 103’ünü izlemiş birisi olarak diyorum ki dava siyasi, karar da en baştan belliydi!..
“FETÖ” Kararlarına Sahip Çıkıldı
Bu kısa hatırlatmalardan sonra hapisteki komutanların Anayasa Mahkemesi‘ne (AYM) yaptığı başvuruların akıbetine gelelim.
AYM bunları incelemeye alıp Adalet Bakanlığı‘ndan savunma istemeye başladı.
Bir başvurucunun “adil yargılanma hakkı ile suçta ve cezada kanunilik ilkesinin” ihlâl edildiğine ilişkin başvurusu üzerine Adalet Bakanlığı’nın gönderdiği savunmayı özetleyelim.
Adalet Bakanı adına İnsan Hakları Dairesi Başkanı Hakim Dr. Hacı Ali Açıkgül imzasıyla gönderilen savunmada, “FETÖ”cü olduğu iddiasıyla hapis cezasına çarptırılan eski savcının hazırladığı iddianame başta olmak üzere tüm sözde dellilere, firari “FETÖ”cü bilirkişilerin raporlarına, bunlardan hareketle de verilen mahkumiyet kararlarına sahip çıkıldı.
Gerçek tam tersi olduğu halde; ODTÜ bilirkişilerinin sözde deliller için “gerçektir” dediği bile öne sürüldü.
Dahası var.
Dava sürecinde sanıkların -soruşturma sürecinde de yer aldığı için- hakkında reddi hakim talebinde bulunduğu bir hakime hukuki gerekçelerle sahip çıkılırken, sözkonusu ismin 2018 yılında “FETÖ terör örgütüne üyelik” suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldığı gözardı edildi.
Sanıkların ve bu yönde iki kez mütalaa verdiği için görev yeri değiştirilen savcının -yargılananlar arasında Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet komutanları da bulunduğu için- davanın Yüce Divan’da görülmesi gerektiği yönündeki görüşü, tamamı “FETÖ”den yargılanan dönemin Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin Ergenekon kumpasında İlker Başbuğ’la ilgili kararı emsal gösterilerek çürütülmeye çalışıldı. Ancak daha sonra bu kararın bozulup Başbuğ’un Yüce Divan’da yargılanmasının öngörüldüğü, Erdoğan’ın da buna izin vermediği unutuldu.
Yine dijital delillere yönelik itirazlar için; “Dijital delillerin değiştirilebilme kolaylığı ve sanal oluşundan hareketle hükme esas alınamayacak olduğunun ileri sürülmesi delil olgusuna aykırıdır. Kaldı ki, dijital deliller geçmişte de pek çok davada tartışılmış ve hükme esas alınmıştır.” denildikten sonra Balyoz kumpasında merhum amiral Cem Aziz Çakmak ile Çetin Doğan’ın AİHM’e yaptığı başvurularda, “FETÖ”cü TÜBİTAK’çıların raporlarına itibar edilerek verilen kararlar örnek gösterildi.
Bu Davaya “Özgü Koşullar” Ne?
Tüm bunlardan sonra ise; “sanıkların adil yargılandığı, herhangi bir hak ihlâli” olmadığı bildirilirken şu ilginç ifade kullanıldı:
“Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede, yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri, AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatları ile somut olayın kendine özgü koşulları da göz önüne alınarak değerlendirme yapılması gerektiği düşünülmektedir.”
Ne demektir; “somut olayın kendine özgü koşulları”?!
İktidarın bunu bir “intikam” davası olarak görmesi mi?
Yazının başında Erdoğan ve iktidarın bu davaya bakışını aktardık. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın görüşünü de ekleyelim.
28 Şubat’ın bu seneki yıldönümünde şu açıklamayı yaptı:
“28 Şubat; Anayasa’nın, hukukun, kanunların, milli iradenin ve demokrasinin çiğnendiği bir kara gündür; haksız ve hukuksuz karanlık bir sürecin başlangıcıdır. Bu kara günü ve devamındaki karanlık süreci unutmamalıyız ve unutturmamalıyız.”
O yüzden Bakanlığın, AYM’ye gönderdiği savunmaya şaşırmıyoruz da Balyoz ve Ergenekon kumpaslarının referans alınması ne iştir; sadece bunu merak ediyoruz!..
Müyesser YILDIZ
6 Eylül 2022