25 Eylül’de İstanbul Ticaret Odası’nın törenine katılan Erdoğan, geçmişte faizi 4.6’ya indirdiklerini, enflasyonun ise 6.2’ye geldiğini, bunu kendilerinin başardığını anlatıp şöyle konuştu:
“Birileri değil. Bu neticenin üzerinden kendine paye çıkarmaya çalışanlar yok değil, var. Sen kimsin? İmzayı atan kim? Sen kimsin? Altı sıfırı Türk lirasından çıkaran bu Başbakan. Sen kimsin ya? Senin irapta mahallin bile yok. Burada Başbakan olur vermedikten sonra sen ne yapabilirsin ya? Çıkıp televizyon ekranlarında ‘Ben yaptım. Ben ekonomi bakanıydım. Ben devlet işinde böyle bir süreci işletiyordum.’ Peki, bu işin başı kim? Başbakan bu işe olur vermeden sen ne yapabilirsin? Buna inananlar veya buna aldananlar yok değil, var ama bütün bunların hepsi yoluna giriyor. Çünkü benim milletim aklıselim sahibidir.”
En sonda söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim:
1- Bu sözler, bakanların sadece “konu mankeni” olduğu anlamına gelir. Öyleyse biz bu kadar adamın maddi-manevi yükünü niye çekiyoruz?
2- Mademki “Başbakan/Başkan olur vermedikten sonra” hiçbir şey yapılamıyor; o halde sadece başarıların değil, başarısızlıkların yegâne sorumlusu da kendileri değil midir? Ve bu sorumluluktan, “Rabbim de milletim de bizi affetsin.” demekle kurtulunur mu?
Asıl konumuza geçelim.
Erdoğan’ın bu çıkışının muhatabı, AKP iktidarlarında uzun yıllar ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yapan, sonrasında onlardan kopup DEVA Partisi’ni kuran Ali Babacan’dı.
Babacan da Erdoğan’ın o sözlerine evvela şöyle karşılık verdi:
“Tam 4 yıldır bu ülkeyi tek imzayla yöneten siz değil misiniz? Şu anda seçime kadar tam yetkili yine siz değil misiniz? Sizsiniz. Tek imzayla aklınıza gelen her şeyi yapabiliyor musunuz? Madem keramet imzada. Şöyle bir imza atın da şu enflasyonu bir düşürüverin. 4 yıldır niye patlattınız bu enflasyonu? Fiyakalı bir imza atın da hayat pahalılığını bitiriverin bakalım.”
Ardından paradan 6 sıfır atılması konusunda şu iddiayı dillendirdi:
“Paradan 6 sıfır atılacağını gazetelerden öğrendi. Bana sordu ertesi gün, ‘Ya bu ne’ dedi, ‘Paradan 6 sıfır mı atıyorsunuz?’ dedi. Ben de ‘evet’ dedim. ‘Keşke söyleseydin de ben açıklasaydım niye sen açıkladın’ dedi.”
Ayrıca paradan 6 sıfır atma töreninin Merkez Bankası’nda yapıldığını belirtip şunları kaydetti:
“Bugün böyle bir şey olsa, tören Merkez Bankası’nda mı yapılır yoksa külliyede mi yapılır? Bunu kendisini kınamak için söylemiyorum. Devletin başındaki kişi her şeyi bilmek, her şeye burnunu sokmak zorunda değil. Devletin başındaki kişinin yapacağı iş, ehil ve dürüst kadroları kilit yerlere koyacak ve genel koordinasyon sağlayacak o kadar.”
Aslında Babacan, yine Erdoğan’ın bu konuda yaptığı bir açıklama üzerine 1 Aralık 2021’de partisinde düzenlediği haftalık değerlendirme toplantısında da benzer ifadeleri kullanıp şöyle demişti:
“6 sıfırın atılması, benim sorumluluğum altında, o gün bağımsız olan Merkez Bankası ile Hazine Müsteşarlığı’nın ortak çalışması sonucu gerçekleştirilen bir reformdur. Paradan altı sıfırın atılacağını Türkiye benden duydu. Talimat Erdoğan’dan gelse, bunu duyurma fırsatını, bu büyük müjdeyi halkına verme fırsatını hiç kaçırır mı? Yeni paraları tanıtma törenini Merkez Bankası’nda yaptık, Sayın Erdoğan’ı da o törene davet ettik. Bugün paradan altı sıfır atma gibi bir operasyon olsa, bunun yeri Külliye olur. Kaçırılır mı böyle bir fırsat?”
Ancak bu defaki tartışmada bir farklılık yaşandı.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, iktidar medyasının sunumuna göre, Babacan’ın “yalanına” “tokat gibi” şu cevabı verdi:
“Babacan’ın mütevazılığı gibi dürüstlüğü de sahte. Paradan 6 sıfır atılmasının tüm siyasi mücadelesini Recep Tayyip Erdoğan verdi. Başbakan, Babacan’ı arayıp ‘yılbaşı gecesi ATM’den YTL çekeceğim’ dediğinde, sadece şaşırıp, tıpış tıpış gelip fotoğraf karesine girebilmişti.”
Adını Kemal Derviş Koydu
Erdoğan’ın çok sevdiği ifadeyle “hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür” ya; olayın doğrusu ne? Tarihin tanıklığına başvuralım.
Gerçekte TL’den sıfır atılması 1998’den beri gündemde olan ve Merkez Bankası’nca yürütülen bir projeydi. Uygulama için 2001 hedefi konmuş, hatta dönemin Devlet Bakanı Kemal Derviş bu plana “Yeni Türk Lirası” adını vermişti. Ancak yaşanan krizler, projenin askıya alınmasına yol açtı.
Merkez Bankası projeyi 2004’te AKP hükümetinin gündemine de taşıdı. İktidar bunu 2004 bütçesiyle birlikte kamuoyu ile paylaşmayı düşünürken, dönemin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, erken bir açıklamayla, paradan sıfır atacaklarını duyurdu.
Sonrasında 25 Ekim 2004’te Merkez Bankası’nda, Ali Babacan’ın da sözünü ettiği o tören yapıldı. TL’den 6 sıfır atılmasıyla, 1 Ocak 2005’ten itibaren tedavüle çıkarılacak Yeni Türk Lirası’nın tanıtıldığı törende Erdoğan, ekonominin tüm aktörlerinin ayaklarının yere basmaya başladığını vurgulayıp, “Ekonominin rüzgârdan nem kapması, Türkiye’nin rotasını şaşırmış şekilde dolaşması söz konusu olmayacaktır.” dedi.
Ali Babacan da sıfır atma operasyonunun ilk ve son kez yapılacağını umut ettiğini belirtti, YTL’ye sorunsuz geçilebilmesi için yapılan ve yapılacak çalışmaları anlattı.
Önsözünü Erdoğan’ın Yazdığı Kitap
Bu törene ilişkin diğer dikkat çekici notları ise önsözünü Erdoğan’ın yazdığı, AKP’li isim Yalçın Akdoğan tarafından kaleme alınan “Tarihe Düşülen Notlar – 17 Aralık AB Zirvesinin Perde Arkası” adlı kitaptan aktaralım.
“Yeni Türk Lirası” başlıklı (sf. 87-90) bölümde; önce özetle şu tespitler yapıldı:
“AK Parti hükümetinin aldığı en kökü ekonomik kararlardan birisi de Yeni Türk Lirasına geçilmesiydi. Paradan 6 sıfır atılması daha önceleri de gündeme gelmiş, ama gerçekleştirilebilir bir hedef olarak görülmediğinden, kamuoyunda çok ciddiye alınmamıştı. Mali disiplin ve para politikasındaki kararlı adımlar, 59. hükümet ikinci yılının sonunda bu hedefe yaklaştırmıştı. Belirlenen 2005 yılı hedefine artık sadece üç ay kalmıştı ve hükümet bu karardan geri adım atmamaya kesin kararlıydı, hatta yeni paranın basılmasına da başlanmıştı. Yeni alınan makinelerle darphane gece gündüz demeden mesai yapıyordu.”
Ardından Erdoğan ve Babacan’ın törendeki konuşmalarına değinilip evvela şöyle bir ayrıntıdan söz edildi:
“Erdoğan eski kuruşlarla ilgili olarak zihinde kalan anılardan da bahsediyordu. Çocukluğunda en küçük para birimi olan delikli 2.5 kuruşlarla bir simit alınabildiğini, daha sonra bunun 5 kuruşa çıktığını anlatıyordu. Şimdi simit 300 bin liraydı. Erdoğan bunu, ‘Yine 3 kuruşa yani eski günlere dönüyoruz‘ diye yorumluyordu, ama Babacan biraz sağa sola baktıktan sonra Başbakan’a eğilerek, ‘30 yeni kuruş efendim‘ diyordu. Bu hesap hatası gazetecilerin de gözünden kaçmamıştı. Erdoğan bu durumu da pozitif bir mesaj vermek için bir fırsata dönüştürüyordu: ‘Doğru ya, yeni kuruşu hesap etmek için 4 sıfır atmak gerekiyor.’”
Bölümün sonunda da şu sahneye yer verildi:
“Erdoğan daha sonra yanına bakanlarını alarak, Yeni Türk Lirasının ilk baskılarıyla gazetecilere poz veriyordu. Sağdan ve soldan gelen, ‘Sayın Başbakan, biraz da bu tarafa döner misiniz?’ taleplerinin bir kısmına olumlu cevap veren Erdoğan, taleplerin arkası kesilmeyince ise espriyi patlattı: ‘Döne döne bizi semazen mi zannettiniz?’”
ATM’den Para Çekme İşi Ne?
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın, Ali Babacan’a “tokat” gibi cevabındaki “yılbaşı gecesi ATM’den YTL çekme” işine gelince;
AKP’li Yalçın Akdoğan’ın kitabının ilgili bölümünde (sf. 349-354) bu da var.
Adından anlaşılacağı üzere; Erdoğan ailesiyle birlikte yılbaşı tatilindedir. Ama “tatil” dese de çok sayıda ziyarette bulunur. Saat 22.00’den sonra Emine Erdoğan, Ali Babacan ve eşiyle birlikte ziyaret ettiği yerlerden birisi Devlet Hastanesi’dir. Tek tek tüm odaları gezip hastalarla sohbet ederken şunlar yaşanır:
“Bir hastayla yaptıkları sohbet izleyenleri kahkahaya boğuyor. Yaşlıca bir kadına yaklaşan Erdoğan sarılarak yanındakileri tanıştırıyor. ‘Bu Ali Babacan paranın bakanı‘. Hasta, Babacan’a şöyle bir bakıp gülümseyerek çıkışıyor: ‘Oğlum, para para, niçin bize yeterli para göndermiyorsun. Maaşlarımızı arttırsana.’ Babacan şaşkınlığını atlatamadan yaşlı kadın Erdoğan’a sarılıp, ‘Yavrum sen para vermesen de olur, yeter ki başımızda kal.’ diyordu.”
Görüldüğü üzere; Babacan, Erdoğan’ın zaten yanında. Yani Babacan’ın aranması, şaşırması ve tıpış tıpış gelip ATM’den para çekme anında fotoğraf karesine girmesi söz konusu değil; ama yine de devamını kitaptan okuyalım:
“Erdoğan 2004’ün son saatlerini Çocuk Esirgeme Kurumu yurdunda geçiriyor, çocuklara hediyelerin yanı sıra sürpriz yaparak yılın ilk yeni TL’sini de dağıtıyordu. Ali Babacan’dan 50’şer YTL isteyen Erdoğon her çocuğa bir 50’lilik banknot veriyordu. Bu para çocuklar için bir aylık harçlık demekti. Ardından Erdoğan’ın şehir meydanındaki Ziraat Bankası bankomatından para çekmesi planlanmıştı. Bu programla Başbakan, YTL kampanyası için önemli bir etkinlik yapmış olacaktı. Bunu duyan Safranbolu halkı gece saat yarımda şehir meydanını doldurmuştu. Bir yanda vatandaşlar, diğer yanda canlı yayın araçları ve Başbakandan yılın ilk mesajlarını almak isteyen medya mensupları… Normalde bankamatiklerin birkaç saat çalışmama riski vardı. Halk kredi kartı ve bankomatlar hususunda önceden uyarılmış, nakit para taşımaları istenmişti. Erdoğan bankamatikten eğer para çekemez, makine çalışmaz ya da YTL vermezse, canlı yayında büyük bir skandal olabilirdi. Bunu bilen Ziraat Bankası çalışanları her türlü tedbiri almıştı. Hatta dakika başı makineden para çekip deneme yapmaktan neredeyse makineyi de bozacaklardı. Erdoğan eşiyle birlikte bankamatiken 600 YTL çekiyordu. Erdoğan’ın ilk alışverişi Emine hanıma bir demet çiçek almak oluyordu.”
Erdoğan ve Babacan arasında TL’den 6 sıfır atılması üzerine yaşanan bu tartışmanın kıymet-i harbiyesi ne mi?
Ekonomiden dış politikaya neden “semazen”e döndüğümüze veya niçin “epistemolojik kopuş” yaşadığımıza çarpıcı bir örnek değil mi?
Müyesser YILDIZ
3 Ekim 2022