İçeriğe geç

Cezaevinde Ölürlerse Yine “Kader” mi Diyeceğiz?!

Cumhuriyet Gazetesi’nden sevgili kardeşim Çağdaş Bayraktar bugünkü haberinde, 28 Şubat davasında cezaevinde olan 82 yaşındaki eski korgeneral Hakkı Kılınç’ın eşi Saadet Kılınç’ın feryadına ses oldu.

Çağdaş Bayraktar’a gönderdiği mektupta yaşları 80 ilâ 90 arasında olan eşi ve silah arkadaşlarının yaşadığı ağır sağlık sorunlarına dikkat çeken Saadet Kılınç, “Eşim yeniden hapse alındıktan sonra kasık fıtığı ameliyatı oldu. Üç yerinden karnını yardılar. 10 santimlik dikişleri var. Tedavi sırasında yaşadığı kan kaybına rağmen sondalı halde hapishaneye geri gönderdiler. Sonrasında toparlayamadı. Üç kere baygınlık geçirdi. Yakın zamanda da Covid atlattı. Uyku apnesi dışında Parkinson, vertigo, tansiyon, şeker, kansızlık, demir eksikliği gibi rahatsızlıkları var… Eşim içeride 10 kilo verdi.” dedikten sonra yetkililere şöyle seslendi:

Eşimi bana geri verin, onun tedavisini üstleneyim. Eşimin ve silah arkadaşlarının bu kumpas davada içeride unutulmasını istemiyorum.”

Baştan sona takip ettiğim 28 Şubat davasını kimler kotardı, kimler pişirdi, nasıl bir yargılama yapıldı, 14 general nasıl müebbet hapis cezasına çarptırıldı; bunları bir kez daha anlatmayacağım.

Tekraren söyleyeceğim sadece şudur:

28 Şubat bizzat iktidarın taraf olduğu A’dan Z’ye siyasi bir davaydı ve adil yargılanmadılar!..

Görüşe Pijamayla Geldi

Bugün sizlere hapisteki bir eski generalin durumundan söz etmek istiyorum. Yakınları üzülmesin, büyük kampanyalarla onları mahkûm ettirenler de sevinmesin diye ismini vermeyeceğim.

83 yaşındaki bu general daha geçen yıl hükmü kesinleşip cezaevine konduğunda Avukatı Ümit Kara, nörolojik kontrolden geçirilmesi için müracaat etti. Çünkü gözlemlerine göre, Alzheimer başlangıcındaydı.

Cezaevinde kalmasında sakınca yok.” raporu verildi.

Geçen 14 aylık süreçte hastalık hızla ilerledi. Nerede olduğunu, ne yaptığını bilemez hale geldi.

Öyle ki, bir görüşe pijamasıyla çıktı ve farkında bile değildi.

Bunun üzerine Av. Ümit Kara geçen hafta Savcılığa bir dilekçe verdi; müvekkilinin yeniden sağlık kontrolünden geçirilerek infazının ertelenmesini talep ederken şunları anlattı:

Hükümlünün görüşte algılarının son derece zayıf olduğu… İletişimde insicamı kaybettiği… Konuşurken kendinde olmadığı… Zaman zaman ailesini, yakınlarını, avukatını tanımadığı… Koğuş arkadaşları emekli askerlerin gözlemlerine göre öz bakım becerilerini yitirdiği… Koğuşunda sürekli uyuduğu, sayım dışında uyandırılamadığı… Yemek yemediği… Cezaevi personeli ile iletişimde zorlandığı…”

Hastaneye de Gitmek İstemiyor

Hakkını teslim etmek gerekir; Savcılık bu dilekçeyi hemen işleme alıp gereğinin yapılmasını istedi.

Ancak bu defa başka bir sorun çıktı. Nerede olduğunu bilmeyen emekli general, “Ne lüzumu var, hasta değilim. Burada rahat rahat oturuyorum.” diyerek hastaneye gitmek istemedi.

Bu direnişinin gerisinde zihinsel sıkıntıların yanı sıra hastaneye götürülürken kelepçe vurulmasına tepkinin de yattığı tahmininde bulunan Av. Ümit Kara, şimdi onun rızası dışında sağlık kontrolünün nasıl yapılabileceğini araştırdıklarını belirtti.

Zamanında teşhis ve tedavisine başlanmadığı takdirde Alzheimer’ın sadece hasta için değil, etrafındaki insanlar için de ne derece zor ve tehlikeli olduğunu rahmetli annemden bildiğimden, bir an önce çare bulunması dileğiyle başa dönüyorum.

Ömrünü TSK’ya vermiş bu insanların yegâne talebi, Anayasa Mahkemesi’nin başvurularını bir an önce görüşmesi ve adil yargılanmak.

Birileri onların ömürlerinin son demlerinde cezaevinde acı çekerek ölmelerini istiyor olabilir.

Ama devletin işi intikam almak değil, adaleti sağlamak ve kim olursa olsun sağlıklarını koruyup onları yaşatmaktır.

Devlet yoksa, o başka!..

Evet, ne yazık ki, cezaevlerinde çok sayıda insan öldü, bir o kadar da ölümü bekleyen var. Şimdi onlar ve bu generaller hayatını kaybederse, yine kader planı” mı diyecekler?

Hayır, diyemezler; çünkü öyle söylenti, iddia falan değil: bizatihi FBI kayıtlarından, 28 Şubat’ın da bir “FETÖ planı” olduğunu biliyoruz.

Müyesser YILDIZ
17 Ekim 2022

Kategori:Uncategorized