Savunma Bakanı Hulusi Akar her ne kadar, “Bizim terörle mücadele konusunda operasyon yapmamız için gerçekten ama gerçekten hiçbir suni gerekçeye ihtiyacımız yok. İstiklâl Caddesi’nde ‘şu oldu, bu oldu.’ Kesinlikle böyle bir şey söz konusu değil. Biz başından beri söylüyoruz. En son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar bu mücadele devam edecek.” dese de Pençe-Kılıç Harekâtı’nın İstiklâl Caddesi saldırısı sonrasında başlatıldığı ortada.
Harekâtın ilk günü iktidar medyası, “ABD ve YPG’nin ortak tatbikat yaptığı sözde karargâhın vurulduğunu” duyurdu. Ardından ABD’nin gözlem noktasının vurulduğu öne sürüldü.
Birkaç gün sonra bu iddialar sorulunca Bakan Akar şunları söyledi:
“Bizim koalisyon güçlerine veya sivillere zarar vermemiz söz konusu bile olamaz. Bizim tek hedefimiz var o da teröristler. Terörist neredeyse hedefimiz orası. Sivillere, çevreye zarar vermemek bizim en önemli ilkemiz.”
Koalisyon Güçleri Veya Yabancı Askerler
Akar’ın, “Koalisyon güçlerinden” kastı malûm, ama biraz daha açalım.
1 yıl önce TBMM’de Irak ve Suriye tezkeresi kabul edildi. Bu tezkerenin diğerlerinden farkı, süresinin 2 yıl olmasıydı.
CHP, bu tezkereye destek vermedi. Kılıçdaroğlu karşı çıkış gerekçelerini, tezkerede “yabancı asker” ifadesinin yer almasına bağlayıp, “Bu topraklarda hiçbir zaman yabancı bir asker postalını istemiyorum… Kim bu yabancı askerler?” diye sordu.
Oysa daha önceki tezkerede de aynı ifade vardı.
Kılıçdaroğlu’nun o tepkisine ilk olarak MHP Lideri Devlet Bahçeli şu karşılığı verdi:
“Hiç kimsenin topraklarımızı çiğnediği, çiğnemeye cüret edeceği falan yoktur. Bu iddia kuyruklu yalandır. Tezkerede bulunan ‘yabancı askerlerin Türkiye’de bulunması’ ifadesi ülkemizin DEAŞ karşıtı uluslararası koalisyonun Türk üslerinden yararlanmasına imkan tanımaktadır. Meselenin özü sadece budur.”
Ardından Savunma Bakanı Hulusi AkarAkar şunları söyledi:
“Tezkeredeki bu yabancı asker vurgusu tamamen DEAŞ’la mücadele uluslararası koalisyonu kapsamında yapılan mutabakatlar doğrultusunda konmuştur. Yani birlikte görev yaptığımız yabancı askerler var. Bu mutabakatlar kapsamında limanlarımızı ve gerektiğinde hava sahamızı ve üslerimizi DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle mücadele kapsamında kontrollü olarak kullanıma açtık. Oradaki üs bölgelerinde koalisyon güçleriyle iş birliği var. Bu nedenle tezkereye yabancı askerlerle ilgili maddeyi koyduk, zaten bir önceki tezkerede de var. Bunun dışında başka ne olabilir? 2 yıl uzatılması ise tamamen pratik ve idari nedenledir.”
Akar aynı açıklamasında ABD hakkında da şöyle yakındı:
“ABD’liler YPG/PYD ile işbirliği halinde. Onlara lojistik destek sağlıyorlar. DEAŞ’la mücadele adı altında YPG’yi destekliyorlar. ABD’den teröristleri bölgeden çıkarmasını istiyoruz. Mutabakat muhtırasına uymalarını bekliyoruz. ABD’nin teröristlerden vazgeçmelerini, YPG’yi terörist olarak kabul etmelerini bekliyoruz.”
Tezkeredeki “yabancı asker”in açılımı olan DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu ne?
ABD Savunma Bakanlığı’nca kurulan bu koalisyonda, sadece PKK’nın hamisi Avrupa ülkeleri veya Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler değil Türkiye de var. Ve Bahçeli ile Akar’ın sözlerinden anlaşılacağı üzere; bu koalisyon üslerimizden, limanlarımızdan yararlanıyor!..
Görmezden Gelinen Skandal
Sadede gelelim. Türkiye, PKK’nın son Irak’ın kuzeyinde iki günde ABD’nin verdiği roketlerle şehit edilen askerlerini uğurlarken, dün akşam saatlerinde hemen hemen tüm internet medyasında ve bugün de bazı gazetelerde aynı ifadelerle bir haber yayımlandı. Haber şöyleydi:
“Hava operasyonunun yankıları sürerken ABD’den skandal bir adım daha geldi. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), omurgasını terör örgütleri PKK/PYD/YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne yaptığı yardımı sosyal medya üzerinden paylaştı. Paylaşımda ‘misyonumuzun bir parçası olarak Suriye’deki SDF ortaklarımıza 20 ünite kan ve plazma verildi‘ ifadelerine yer verildi. Aynı paylaşıomda ABD’nin desteğinin süreceğinin altı çizildi ve ‘bölgede istikrarı yeniden sağlamak için ortak çabayı sürdürmeye kararlıyız‘ denildi.”
Bu habere en çarpıcı başlıkları ise bugün, iktidarın gazetesi Sabah ile MHP’nin gazetesi Türkgün attı.
Sabah, “PKK’nın kan kardeşi ABD” derken Türkgün, “Kansızlar yine sahada” başlığını kullandı.
Olay da buna tepkiler de doğru; ama şöyle bir sorun veya ayrıntı var:
Sözkonusu kalleşliği yapan ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) değil, bizatihi ülkemizin de içinde bulunduğu DEAŞ’a Karşı Uluslararası Koalisyon Güçleri.
İlginç olan, koalisyonun bu paylaşımını kendileri de paylaştıkları halde, medyamızın onları “CENTCOM” diye adlandırması.
Ya gözleri var ama görmezler, okumayı bilirler ama okuduklarını anlamazlar; ya da o koalisyonun sorgulanmasını istemezler!..
Öyle ya, bu durumda Türkiye de “PKK’nın kan kardeşi” durumuna düşmüş olmuyor mu?!
ABD’lilerin Ayağına Taş Değmesin Ama Askerimizi Vurdursunlar
Şu DEAŞ’la mücadele konusunda dünden üç açıklamayı daha aktaralım.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby, Suriye’nin kuzeyine yönelik operasyon konusunda, “Türkiye’nin saldırılara karşı kendini ve vatandaşlarını savunma hakkı vardır.” dedi.
Ardından “ama”larını sıraladı: “Aynı zamanda bölgede tansiyonun düşürülmesini istiyoruz ve özellikle de sivillerin daha çok ölümüne neden olacak hiçbir eylemi görmek istemiyoruz. DEAŞ ile mücadelede Suriyeli mevkidaşlarımızla çalışmayı sürdürüyoruz. DEAŞ Irak ve Suriye’de geçerli bir tehdit olmayı sürdürüyor. Bizim DEAŞ ile mücadele çabalarımıza zarar verecek bir eylem görmek istemiyoruz. Bizim Suriye’de DEAŞ ile mücadele eden askerlerimiz var. Suriye’de Türkiye ya da başka bir ülke tarafından Amerikalıların hayatını riske atacak bir eylemi görmek istemiyoruz. Amerikan askerleri burada sahada ve SDG’ye destek veriyor.”
Askerlerimizi vurdursunlar, ama “Amerikalıların hayatını riske atacak bir eylem görmek istemiyorlarmış”… Tabii ya, onlarınki can… Bizimki?!
Dün Erdoğan da iki kez konuştu. Evvela İslâm İşbirliği Teşkilâtı Toplantısı’nda şunları söyledi:
“Dökülen bu kanda elbette bölücü terör örgütü kadar, DEAŞ’la mücadele bahanesiyle bu teröristleri silaha ve desteğe boğanların da payı vardır. Ölen her bir masumun kanı ülkemizin yaptığı tüm ikazlara rağmen harf oyunlarıyla terör örgütlerini meşrulaştırmaya çalışanların eline ve yüzüne bulaşmıştır. İlk günden beri proje mahsulü bir yapı olduğu bilinen DEAŞ’la mücadele kisvesiyle, PKK ve uzantılarına destek verme oyunu artık son bulmalıdır. DEAŞ’la sahada göğüs göğüse çarpışan ve bu örgütü bozguna uğratan Türkiye’nin bu tür argümanlara karnı toktur.”
Akşam Kabine toplantısının ardından ise şehitlerimize rahmet dileyip, “İsim değişikliği oyunlarıyla tescilli terör örgütünü destekleyenlerin riyakârlıklarına tahammül etmek durumunda değiliz.” dedi.
Peşi sıra dış politika anlayışlarını şöyle izah etti:
“Geldiğimiz yer itibarıyla bölgesel ve küresel ilişkilerimizi gözden geçirerek biz de kendimizi bu yeni duruma hazırlıyoruz. Uluslararası siyasette ebedi dostlukların ve ebedi düşmanlıkların olmayacağı, temel ilkelerden ödün vermeden dönemin şartlarına göre hareket edilmesi gerektiğini biliyoruz. Şayet bu şekilde davranmamış olsaydık, terör örgütüyle doğrudan ve dolaylı olarak kurdukları kirli ilişkiler sebebiyle müttefik diye ifade ettiğimiz ülkelerin çoğuyla köprülere çoktan atmamız gerekirdi.”
İşte en acı ve yalın gerçek:
PKK eliyle her gün üçer beşer evlâdımızı şehit etseler de “kirli” müttefiklerle köprüleri atmaya gerek yokmuş!..
Tamam, muhabbetinize nazar değmesin; de en azından, bari şu “PKK’ya kan kardeşi” olan DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’ndaki durumumuzu gözden geçirin, sorgulayın!..
Tabii, “[Amerikan askeri] cesur genç erkek ve kadınların olabilecek en az kayıpla evlerine dönmeleri için” hâlâ dua etmiyorsanız!..
Müyesser YILDIZ
29 Kasım 2022