İçeriğe geç

Emekli Amiraller Davasında Sona Gelindi

Emekli amiraller davasında geçen hafta başlayan esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmalarda sona gelindi. Mahkeme Başkanı, yarın tamamlanacak savunmaların ardından kararın açıklanabileceği sinyalini verdi.

Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın bugünkü celsesi, emekli amirallerin kurduğu WhatApp grubunun yöneticisi emekli Tuğamiral Ergun Mengi’nin savunmasıyla başladı. Montrö ve cübbeli amiral konusunda yaptıkları açıklamanın süreci hakkında bilgi veren Mengi şunları söyledi:

Cübbeli amirale ilişkin haberlerden sonra üniformanın şerefi konusunda hassasiyet gösteren emekli amiraller, bir basın duyurusu yapıp endişelerini dile getirmeyi düşündü. Çünkü 15 Temmuz FETÖ kalkışmasının en fazla zarar verdiği Kuvvet Deniz Kuvvetleri’ydi. 55 amiralren 33’ü bu kalkışmaya bilfiil iştirak etmişti. Bunun yarattığı büyük bir hassasiyet vardı. Ancak Kuvvet Komutanı’nın bu konu üzerinde çalıştığı bilgisi gelince sözkonusu açıklamadan vazgeçildi. Ardından TBMM Başkanı’nın Montrö açıklaması oldu. Montrö’nün uygulayıcısı ve uzmanları ve de bir vatandaşlık görevi olarak bu konudaki düşüncelerimizi paylaşmak istedik. Sayın Cumhurbaşkanı da Montrö konusunda aynı endişeleri paylaştığı halde iddianamede tüm siyasi açıklamalara yer verilmişken, Cumhurbaşkanı’nın Montrö’nün önemine ilişkin ifadeleri yok. Bu gizli saklı değil, alenen yapılan bir şey. Anayasal bir suç işlediğimizi düşünmüyorum.”

Savcılar O Açıklamayı Okudu mu?

En zor işi yapıp olmayan bir suçun olmadığını anlatmaya çalıştıklarını ifade eden Mengi’nin avukatı Hıfzı Çubuklu da sorgu aşamasında Savcı’ya, “Bu açıklamayı okudunuz mu? Bunun altına tüm Cumhuriyet savcıları imza atar.” deyince Savcı’nın, Bütün savcıları ipotek altına alıyorsunuz.” karşılığını verdiğini anlatıp, Ben Cumhuriyet savcıları değil, Cumhuriyet’in savcılarını kastetmiştim.” diye konuştu. Emekli amirallerin hiçbirisinin aklının ucundan darbe fikrinin geçmediğini belirten Av. Çubuklu şunları kaydetti:

İddia makamı bu açıklamayı hiç okumamış. Okumuş olsa böyle bir mütalaa vermekten çekinirdi. Sanıkların tamamı hakkında, olmayan bir suçtan beraat kararı verilmesini istiyorum.”

Açıklamayı Yayımlayanı da Yargılayın”

Sanıklardan Mehmet Ali Özgüven daha önceki savunmasını tekrarladığını bildirmekle yetinirken, Avukatı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Türk yargı tarihinde hiç karşılaşılmayan bir davanın yargılamasının sürdürüldüğüne dikkat çekti. “Emekli amiraller hiçbir konuda açıklama yapmayacak mı?” sorusunu yönelten Eminağaoğlu şunları anlattı:

Bir tiyatral, mizah, komediden farkı yok. İmajı alınmayan kanıtları dayanak yapabilir misiniz? Hayır. Sanıklar 10’ar kişilik gruplar halinde zamana yayılarak ifadeye çağırıldılar. Sanıkların derdest edilip Ankara’ya getirilmesi, bunu yapan savcının aleyhine bir konu olacaktır. 5 yıl cezanın altındaki bir suçta bir kişiyi derdest edip Ankara’ya getirebiliyor musunuz? Hayır. Bunda nasıl oldu? Bu nasıl Cumhuriyet savcısı ki, lehte tek bir kanıt toplamamış? Bu şartlarda bir yargılama yapılabilir mi? Öyle bir ihbar furyası estirildi ki, sanırsınız rejim elden, anayasal düzen ayaklar altından kayıp gidiyor. Hakkari’den Edirne’ye adını yazamayan insanlar metni imzalamış. Vahiy mi geldi? Darbe olacaksa Ankara’da olacak. Ankara’da gerçek tek bir kişinin suç duyurusu yok. Sadece 4 sivil toplum örgütü ihbarda bulunmuş. Yapmacık, kurgu olursa böyle oluyor. Açıklama Veryansıntv üzerinden yayımlandı. Madem suç, yardım/yataklıktan onlara yönelik bir suçlama ve dava niye yok? Neresinden bakarsanız taşlar yerine oturmuyor. İlla bir suç yaratmak amacıyla hareket edildiği için böyle bir sonuçla karşılaşıyoruz. A’den Z’ye ifade özgürlüğü kapsamında yapılan bir açıklama. Aksini düşünürseniz, emekli amirallerin hiçbir şekilde açıklama yapamayacağı gibi bir sonuca varılır. Emekli askerlerin TESUD gibi örgütleri var. Ergenekon ve Balyoz gibi TSK’ya yönelik en üst operasyonlarda bile bu örgütler hukukun içinde kalmış, fırsatçılık yapmamışlar da şimdi mi yapacaklar?”

Neye Göre Gözaltı ve Dava?

Esas hakkındaki mütalaada beraatı istenen sanıklardan Bülent Olcay’ın avukatı Tunahan Sandallı, Olcay’ın ilk anda gözaltına alınan 10 isimden biri olduğunu hatırlatarak, “Tüm dosya kapsamında müvekkilimin neye göre gözaltına alındığını hala anlayabilmiş değiliz.” dedi.

Sanıklar Nurhan Kayhaoğlu ile Şükrü Taner Ezgü’nün avukatı Doğu Akoluk ise Kahyaoğlu’unun metin yazılmadan WhatApp grubundan ayrıldığını ve metnin altında isminin bulunmadığını, Şükrü Taner Ezgü’nün de metnin hazırlanmasına katkısı olmadığını ve son haline onay vermediğini vurgulayarak iddianame ile mütalaayı şöyle eleştirdi:

Burada bir avukat olarak Ceza Hukuku Genel Hükümler ilk dersinde hocamız tarafından bizlere öğretilen evrensel bir ilkeyi tekrar etmek gerekmektedir: ‘Kanunsuz ceza olmaz’. İddia makamının iddiası, yaşları 60-80 arasında değişen, uzun zaman önce emekli olmuş; hiçbir muvazzafla, hatta bırakın askeri personeli, herhangi bir kamu gücünü elinde bulunduran hiçbir kişiyle ileşitime geçmemiş sanıkların kendi aralarında bir takım görüş bildiren cümlelerle darbe teşebbüsünde bulunduğudur. Görüş bildiren birkaç cümleyi darbeye teşebbüs olarak nitelendiren bu iddia, her şey bir kenara, 2000 yıllık TSK’nın gücüne ve bu aziz milletin vicdanına hakarettir. Öte yandan işlenemez bir suçla karşı karşıyayız. Nasıl bir kişiye büyü yapılarak cinayete teşebbüs suçu işlenemezse, emekli subayların da kendi aralarındaki WhatsApp konuşmalarıyla darbe yapma suçu için anlaşmaları mümkün değildir. Müvekkilim Nurhan Kayhaoğlu emekli olduktan sonra çeşitli üniversitelerde öğretim üyeliği yapıp Profesör unvanını aldı. Son olarak Piri Reis Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı’ydı. Ancak bu davanın açılmasından duyduğu üzüntü nedeniyle görevinden istifa edip akademik kadrodan ayrıldı.”

Tiksindirici İddia ve Karar Sayılsın”

Cezalandırılması istenen 12 sanık arasında yer alan emekli Tuğgamiral Türker Ertürk’ün avukatı Ayhan Yıldızel de savunmasına şöyle başladı:

Bu salonda bulunan herkes sanırım içinde bulunduğumuz durumun hukuki değil siyasi bir süreç olduğu konusunda hemfikirdir. Hukuki değerlendirmelerde bulunan meslektaşlarım kusura bakmasınlar; ama bu gerçeği ortaya koymadan, sadece içinden geçtiğimiz bir hukuki süreç ‘-miş’ gibi yapamayız. Yaparsak hem kendimizi kandırmış hem de sorumluluklarımızı yerine getirmemiş oluruz. İçinde bulunduğumuz durum bir siyasi yargılanma sürecidir ve yargı burada siyasi iktidarın bir aparatı konumundadır. Çıkacak karar, mahkemenizin bu sürecin neresinde olduğunu ortaya koyacaktır.”

Bu sözlerinin ardından ,ddianame ile esas hakkındaki mütalaadaki hukuka aykırılıklar ve mantık hatalarından söz eden Av. Yıldızel şunları anlattı:

Bunu şunun için yapıyorum; hukukun üstünlüğüne sahip çıkamıyoruz, en azından yapılanların farkında olduğumuzu ve aklımızla alay edilmesine izin vermeyeceğimizi tarihe not düşmek istiyorum. Bu dava aracılığıyla hukuk literatürüne bir kavram önerim olacak. Bilindiği üzere uluslararası kamuoyunda ‘tiksindirici borç’ diye bir kavram var. Bence benzer şekilde bazı iddia ve kararların da ‘tiksindirici iddia’ ve ‘tiksindirici karar’ olarak tanımlanmasıyla, gelecekte iktidar değiştiğinde bu kararların yok hükmünde sayılması konusunu en azından akademik düzeyde tartışmaya başlamalıyız. Bu ifadeler çok rahatsız edici bulunursa, ‘hükümsüz iddia’ ve ‘hükümsüz karar’ da denebilir. Bence yakın dönemde yaşadığımız Balyoz, Ergenekon ve türevi davalar ile 28 Şubat davası, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na verilen cezalar Türk hukuk tarihinde tiksindirici yargı kararları olarak tanımlanacak ve Türk yargısının tarihinden silinmesi için gerekli işlemler yapılacaktır. İçinde bulunduğumuz davanın ise tiksindirici iddia seviyesinde kalarak tüm sanıkların beraatı ile sonuçlanacağını ümit etmek istiyorum.”

Açıklamadan Cumhurbaşkanlığı Nasıl Bir Zarar Gördü?”

Av. Yıldızel, delil dosyasında müvekkili Türker Ertürk’ün “Varım. İmzalarım” şeklindeki tek bir WhpatsApp yazışmasının bulunduğunu, cezalandırılma kısmı haricinde ise mütalaanın hiçbir yerinde adının geçmediğini vurgulayıp, Türker Ertürk için olayların delillerle nasıl ilişkilendirildiğinin açıklanmasını talep ediyoruz. Aynı şekilde cezalandırılması talep edilen 12 sanığın bu eylemi nasıl gerçekleştireceğinin açıklanması gerekirdi veya tersi bir yaklaşımla Türk devleti bu kadar güçsüz müdür ki, ellerinde hiçbir güç bulunmayan 12 kişi, 9 gün içinde devletin organlarını ele geçirecek bir düzenleme yapabilsinler?” dedi.

İddianamede sözkonusu açıklama sonrasında Cumhurbaşkanı, Milli Savunma Bakanı, kamu görevlileri, hatta TBMM’de grubu bulunmayan siyasi parti genel başkanlarının gösterdiği tepkilere yer verilirken yargının en üst organları Yargıtay’ın ve Danıştay’ın konuyla ilgili açıklamalarından söz edilmemesini de şöyle değerlendirdi:

Buradan anlaşıldığı üzere iddia makamı, eğer adaletin tecellisi daha önce sağlanamaz ve dava Yargıtay’ın önüne giderse Yargıtay’ın açıklamasının ihsas-ı rey anlamını taşıyacağının bilincindedir. Ama bu durum Yargıtay’ın açıklamasının bir hukuk devletinde kabul edilebilir olmadığı maddi gerçeğini değiştirmemektedir.”

Av. Yıldızel, Cumhurbaşkanlığı’nın davaya katılım talebinin kabul edilmesine ise, İddia olunan teşebbüs suçundan Cumhurbaşkanlığı’nın nasıl doğrudan zarar gördüğü açıklanmalıdır. Yoksa amaç mahkemenin üzerinde bir baskı oluşturmak mı?” sözleriyle tepki gösterdi.

Av. Yıldızel savunmasının sonunda ayağa kalkarak şunları söyledi:

Malta’ya gitmiştim. Bir duruşma izlemek istedim. Kravatım olmadığı için içeri sokmadılar. Evet, mahkemelere saygı duyulmalı; ama mahkemelerin de saygı duyulacak kararlar vermesi lâzım. Bu nedenle ayağa kalkıp saygı duyulacak bir karar vermenizi diliyorum.”

Yarın Karar Çıkar mı?

Duruşmaya verilen kısa ara sırasında Av. Ayhan Yıldızel, İstanbul’a döneceğini belirtip kararın yarın açıklanıp açıklanmayacağını sordu.

Mahkeme Başkanı’nın, Yarın müzakere yapıp kararı açıklayabiliriz, bilemiyorum. cevabını verdiği duyuldu.

Aradan sonra beraatı istenen isimlerden Ruhsar Sümer’in avukatı Hasan Erçelebi savunma yaptı. Av. Erçelebi, “Bugün yargılanan amiraller Akdeniz’de, Ege’de, Karadeniz’de hak sahibi olduğumuz Mavi Vatan’ın oluşmasının yolunu açmışlardır. Yani bugün bir MaviVatan’dan söz ediyorsak bu amirallerin, Deniz Kuvetleri Komutanlarının katkısı, payı çok büyüktür. Montrö’nün ne kadar önemli olduğu, halen devam eden Rusya-Ukrayna savaşında bir kez daha ortaya çıktı. Montrö olmasaydı, Türkiye’nin öncülüğündeki tahıl koridoru Ukrayan’dan nasıl kurulacaktı? Dünya geçici de osa açlıktan nasıl kurtulacaktı? O yüzden hepimiz hayata ve olaylara 360 dereceden bakmalıyız.” dedi.

Suç Aleti Emekli Kartları mı ki Orduevlerine Giremiyorlar?”

Son olarak emekli Koramiral Deniz Cora ve emekli Tuğamiral Deniz Dağlar’ın avukatı Yiğit Gökçehan Koçoğlu savunma yaptı. Olumsuz bir karar çıkması halinde davanın İstinaf’tan, olmadı Yargıtay’dan, olmadı AYM’den, nihayetinde AİHM’den döneceğini öne süren Av. Koçoğlu, çünkü bu davanın iki kere iki dört, ifade özgürlüğü davası olduğunu kaydetti. Av. Koçoğlu, emekli amiraller hakkında yapılan suç duyurularını da Benim görmediğim suç tipini bakkal, kasap, sokaktan geçen adam görmüş. Böyle bir şey olabilir mi? Dilekçeler tek tip. ‘Lütfen burayı çıkarın.’ denilen yeri bile çıkartmayanlar var. Böyleyse ben diplomamı yırtar, mesleği bırakırım. Kimin, hangi sendikanın yazdırdığı ortada.” sözleriyle eleştirdi. Av. Koçoğlu şöyle devam etti:

Ben bu iddianameyi yazan savcılardan utanıyorum. Herkes utansın diye bir kez daha okuyacağım. Bizi salak zannediyorlar, okumaz zannediyorlar. Balyoz kararındaki bir paragrafı çkarıyorlar. Niye? Çünkü o bölüm çıkarılmasa bu iddianameyi yazamazlardı. Herkes topu mahkemeye atıyor, inşallah siz de AYM’ye atmazsınız. Hâle bakın; siyasilerin, sokaktaki insanın, hiçbir yetkisi olmayan profesörlerin Montrö konusunda konuşmaya hakkı var, ama ömrünü bu işle geçiren amirallerin konuşmaya hakkı yok. Hangisinde top, tüfek, gemi, uçak var? Hepsinin ortak özelliği emekli kartları. Bu kartlarla mı suç işlediler ki, orduevlerine giremiyorlar? Metni görüp imzalamayanlar var. Semih Çetin, ‘Korkuyorum, anlıyorsunuz.’ diyor. Hiç okumayan var. Bu kadar imzalamayan var. Böyle bir yerde eylem birliği nasıl oluyor? Kabul etmeyeler gidip ihbar etmez mi? Bunu kim göze alabilir? Bu dava açılmış olmak için mi açıldı? Geçmiş darbe ve muhtıralardan ilham almışlar. Savcı’da ilhammetre mi var? Neyin ilhamını ölçmüş? Bana versin, ben de onun ilham kaynağını ölçeyim. Bu dava olumlu olumsuz tarihe geçecek bir ifade özgürlüğü yargılamasıdır. Balyoz, Ergenekon davalarında arşa çıkarılan hakim savcılar sonra tu kaka oldu. Sizi de arşa çıkaranlar 5 yıl sonra tu taka ilân ederler. Bu yargılama, ülkenin öz evlatlarına verdiği değeri gösteriyor.”

Bugünkü savunmaların tamamlanmasının ardından yarın devam etmek üzere duruşmaya ara verildi.

Müyesser YILDIZ
19 Aralık 2022

Kategori:Uncategorized