Ankara, 7 ay önceki Madrid Zirvesi’nde Biden’ın araya girmesiyle İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin önünü açtı.
Erdoğan’ın söylediğine göre; istediklerimizi almıştık. Neydi onlar?
Sadece İsveç ve Finlandiya değil, topyekûn NATO, “PKK/PYD/YPG ve FETÖ’nün terör örgütü olduğunu” kabul etmiş, teröristlerin sınır dışı edilmesi ve Türkiye’ye uygulanan silah ambargolarının kaldırılması kararlaştırılmıştı.
Bunların doğru olmadığı kısa sürede anlaşıldı. Bizzat NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, sözkonusu mutabakatın üç ülkeyi bağladığını açıkladı… İsveç ve Finlandiya yetkilileri de teröristler ve terörle mücadele konusunda, “Hukuk… Yargı” deyip ipe un serdi. Nitekim Erdoğan’ın başta Bülent Keneş olmak üzere iadesini şart koştuğu dört kişiyle ilgili talep İsveç Yüksek Mahkemesi’nce reddedildi. Bu karar üzerine de iktidar medyası, “İsveç FETÖ’yü seçti NATO biletini yaktı” başlıkları attı.
Ancak Ankara, “Durmak yok yola devam” diyerek gerek iki ülke gerekse ABD ve NATO’yla üyelik görüşmelerini sürdürdü.
Kur’an mı Okumalı Telefon mu Kırmalı?
İsveç’te son yaşananları biliyorsunuz.
Danimarkalı aşırı sağcı lider Rasmus Paludan’ın Stockholm Büyükelçiliğimiz önünde Kur’an-ı Kerim yakmasına izin verildi.
Muhalefet partileri dahil Ankara’daki tüm yetkililer, her zamanki gibi olayı şiddetle kınayıp lanetledi… İsveç’in Ankara Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı…
Şu ilginç tepkiler de oldu:
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “90 bin camimizin kubbeleri Kur’an sesleriyle inlesin, Kur’an’ın nuru yeryüzünü aydınlatsın inşallah.” diyerek bugün için tüm vatandaşları sabah namazında camilerde Kur’an-ı Kerim okuyup dua etmeye çağırdı.
İstanbul’daki İsveç Konsolosluğu önünde toplanan bir grup, “İsveç basılsın, Paludan asılsın… Bir gece ansızın Stockholm’e geliriz” sloganları eşliğinde İsveç bayrağı yaktı.
İHH İnsani Yardım Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Osman Atalay da İslâm İşbirliği Teşkilâtı üyesi ülkelerin “Ericsson, H&M, Ikea, Saab, Volvo” gibi İsveç markalarını boykot etmesini istedi.
Bakalım, Ericsson marka telefonunu kıran veya Volvo aracını ateşe veren çıkacak mı?!
Peki Ankara böylesine ayağa kalkmışken, NATO bileti Türkiye’nin elinde olan İsveç ne yaptı? Dışişleri Bakanı Tobias Billström ise “Kur’an yakılması ifade özgürlüğüne girer” buyurdu.
Erdoğan Maketinin Asılması Önemsiz miydi?
Bundan sadece bir hafta önce yine İsveç’te yaşanan bir başka rezaleti hatırlayalım. Yine Stockholm’de, bölücü terör örgütü PKK/YPG/PYD mensupları belediye binasının karşısına kurdukları mekanizma ile Erdoğan’ın maketini astılar.
Ankara yine şiddetle kınadı, “alçaklık” dedi… Yine İsveç Büyükelçisi Dışişleri’ne çağrıldı… “İsveç’in NATO üyeliği zora girdi” mesajları verilirken AKP’li Ayhan Ogan da, “Nah girersiniz NATO’ya!.. Erdoğan’a dil uzatanın dilini, el uzatanın elini keseriz.” şeklinde paylaşımlar yaptı.
Ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, olaya ilişkin soruşturma başlatıldığını duyururken Stocholm Savcısı Lucas Eriksson soruşturma başlatmayacağını bildirdi.
İşte tüm bu hengame arasında şunu gördük:
İsveç Savunma Bakanı Pal Jonson’un 27 Ocak’ta Türkiye’ye gelmesi planlanmıştı. Söz konusu ziyaret Savunma Bakanı Hulusi Akar’a sorulunca, “Planlama var, süreci takip ediyoruz, gelişmelere göre bu belirlenecek.” karşılığını verdi.
Ertesi gün İsveçli Bakan, Akar’dan davet aldığını belirtip, “Bu geziyi gelecek hafta sonunda yapmayı umut ediyor ve sabırsızlıkla bekliyorum.” dedikten sonra, “Türkiye ile üçlü mutabakat muhtırasının hem yürürlüğe girmesi hem de uygulanmasıyla bağlantılı olarak NATO üyeliği yolunda iyi bir ilerleme kaydettiklerini” söyledi.
Yani İsveç’te Erdoğan’ın maketinin asılması bu ziyaret programına herhangi bir halel getirmedi. Ne zaman ki, Kur’an yakma rezaleti yaşandı; Bakan Akar, “Geldiğimiz noktada İsveç Savunma Bakanı Jonson’un Türkiye’ye 27 Ocak’ta yapacağı ziyaretin önemi de anlamı da kalmadı. Bu nedenle ziyareti iptal ettik.” açıklamasını yaptı.
İktidar medyasına göre Akar’ın bu sözleri İsveç’te “yankılanırken” İsveç Savunma Bakanı Jonson, Almanya’daki toplantıda Akar’la görüştüklerini ve Ankara’da yapılması planlanan toplantının daha ileriye ertelenmesi konusunda mutabık kaldıklarını duyurarak, “Ortak güvenlik ve savunma konularındaki diyaloğun daha sonraki bir tarihte devam etmesini bekliyoruz.” dedi.
2009’da da “Halkıma Anlatamam” Demişti
Doğruysa, Ankara’nın “tehlike” geçtikten sonra “Durmak yok yola devam” politikasına döneceği anlaşılıyor.
Ne demek istiyoruz?
İsveç Başbakanı Ulf Kristersson geçtiğimiz Kasım’da Ankara’ya geldiğinde İsveçli bir gazeteci, “Tam olarak İsveç’ten talebiniz nedir?” sorusunu yöneltmiş, Erdoğan da şu dikkat çekici cevabı vermişti:
“Gerek İsveç, gerek Finlandiya, buranın caddelerinde biz bu teröristlerin ellerinde paçavralarla, terörist başının paçavralarıyla dolaşmalarını, benim vatandaşım, benim halkım gördüğü zaman hesabını bize soruyor. ‘Bunları görmüyor musunuz’ diyorlar, televizyon ekranlarında devamlı bunlar dönüyor. Biz tabii vatandaşımıza ‘hayır’ diyemeyiz. Bizim siyaset yaptığımızı da özellikle bilmeniz lazım. 7 ay sonra seçim var… Değerli dostum Kristersson’un şu an itibarıyla beni anlayacağına inanıyorum ama önümüzde tabii temmuz ayına kadar bir süre var ve bir diğer taraftan da özellikle haziran ayında tabii Türkiye’de bir seçim söz konusu. Gerek cumhurbaşkanlığı seçimi, gerek parlamento seçimi, bu seçimlere de tabii hazırlanırken bizim halkımızın karşısına çok rahat çıkabilmemiz lazım.”
Aynen 2009’daki NATO Genel Sekreterliği vak’ası gibi, değil mi?
PKK’nın Roj tv yayınına izin veren, Hz. Muhammed karikatürlerini yayımlayan ve tüm bunlara “ifade özgürlüğü” diyen dönemin Danimarka Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği gündeme gelince Erdoğan, “Ben sizin NATO Genel Sekreterliğinizi halkıma anlatamam.” demiş, ancak Obama’nın “cazibesini” kullanması sonucu Rasmussen Müslümanlardan bir özür bile dilemeden Genel Sekreterlik koltuğuna oturtulunca da Erdoğan şöyle konuşmuştu:
“Ben Tayyip Erdoğan olarak, Başbakan olarak ülkemin bana yüklediği sorumluluğun gereği neyse o sorumluluğu yerine getirmek zorundayım. Bunu yerine getirdiğime inanıyorum. Ve şu anda da yeni başlayan bu süreçte NATO’nun en güçlü ikinci ülkesi olarak burada sağlıklı bir yönetim, NATO’nun yıpratılmamasına yönelik yönetimin iş başına gelmiş olmasıdır aslolan.”
O günlerde muhalefette olan MHP’nin Lideri Devlet Bahçeli’nin, durumu “Başbakan Erdoğan, İslâm dininin Yüce Peygamberine hakaret edilmesini ve Türkiye’nin güvenliğini ucuz bir pazarlık denkleminin içine yerleştirmiştir. Baskılar karşısında uysal ve ezik olarak geri adım atmış ve NATO memuriyeti karşılığında bunları feda etmiş, iddialarından vazgeçmiştir.” sözleriyle özetlediğini kaydedip sadede gelelim.
İktidar ve Muhalefetiyle “Bu İş Bitti” Diyor musunuz?
Gerek Erdoğan’ın maketinin asılması gerekse Kur’an-ı Kerim’in yakılması rezaletlerine tüm partiler tepki gösterdi. Ancak sadece MHP Lideri Bahçeli, İsveç’in özür dilemesini istedikten sonra şunları söyledi:
“Milli ve manevi değerlerimize husumet besleyen bir ülke ya da ülkelerle NATO ittifak hukukunu paylaşmak şöyle dursun, siyasi ve diplomatik ilişki kurmak bile abestir, sakıncalıdır… İsveç’in NATO üyeliği bu şartlar altında Gazi Meclis’in onayından geçemeyecektir. Dinimize, dilimize, değerlerimize, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerimize hıyanetin ve saygısızlığın muhakkak bir sonucu olacaktır. Bu sonuca ulaşmak için diyorum ki: ‘Aziz Milletim Sıra Sende’.”
Hayır efendim; sıra, hem iktidarın hem muhalefetin, bugünden “İsveç’in NATO üyeliği meselesi kesinlikle bitmiştir.” demesindedir.
İktidarın elini tutan ne biliyoruz; F-16, Halkbank, Sezgin Baran Korkmaz dosyaları vs.
O yüzden NATO da ABD de, İsveç ve Finlandiya da gayet rahat; üyeliklerin bu yıl gerçekleşeceğinden emin.
Peki muhalefetin elini tutan ne? Seçimden önce ABD-NATO’yu üzmemek mi?
Müyesser YILDIZ
22 Ocak 2023