Irak’ın kuzeyindeki şehitlerimizin ardından iktidarı destekleyen yazarlar dahi gerçek failin adını açık açık koyup ABD ve İsrail’den hesap sorulmasını istedi.
Ancak ne Erdoğan başkanlığında yapılan güvenlik toplantısında, çocuklarımızın katillerini incitecek bir söz sarf edilip bunlarla mücadele için ortaya bir yol haritası kondu ne de muhalefet partilerinden dişe dokunur tepki geldi.
Cumhur İttifakı’nın büyük ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin ne söyleyeceği merak ediliyordu. O da bugünkü Meclis Grup Toplantısında, hem içeride “bölücü” olarak nitelendirdiklerine hem ABD-İsrail’e yağdı esti gürledi.
İçerdeki “bölücülerle” mücadele için kimi önerilerde bulundu.
Örneğin; şehit aileleri ve gazilerimizi, 31 Mart seçiminde sandıkta CHP’den hesap sormaya çağırdı…
Yine 31 Mart seçimi için, “Ya gerici ordular, avcı taburları ya da harekât ordusu kazanacak” diyen Zülfü Livaneli’ye karşı sandığı işaret etti…
DEM’ciler başta olmak üzere hiçbir terörist veya yandaşının bayırda, ovada, belediyede, şehirde, TBMM’de barındırılmaması çağrısında bulundu…
Anayasa Mahkemesi Başkanı “Bay Zühtü”ye, “Acaba şehitlerimizin dökülen kanlarının gerekçesini, feryat figan eden analarımızın gözyaşlarını izah edecek yürek sende ve senin gibi düşünen diğer mahkeme üyelerinde var mıdır?” diye sordu…
Yine Zühtü Arslan’ı, “Sen yanlış mahkeme kararının derdindesin, biz vatan derdindeyiz.” sözleriyle eleştirdikten sonra Can Atalay’la ilgili kararın TBMM’de derhal okunmasını istedi…
ABD-İsrail için ise cümle aleme şunları ilân etti:
“Artık yetti diyoruz, artık yeter diyoruz, gözümüzün içine baka baka sırtımıza hançer yemeye sabır ve tahammülümüzün kalmadığını cümle aleme haykırıyoruz… Gelişmeler, ülkemizi ve bölgemizi tanzim etmek isteyen küresel gücün uzun vadeli ve bizim için felaketle sonuçlanacak bir senaryoyu sahnelediğini bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur. ABD’nin PKK/YPG’yle ilişki ve irtibatının saklanacak bir yönü de kalmamıştır. Kaldı ki devletimizin arşivleri PKK ile Avrupa, PKK ile ABD arasındaki ilişkileri doğrulayacak, sağlamasını yapacak bilgi ve belgelerle doludur. Türkiye hiç kuşkusuz bu alçak ilişkileri görmezden gelmeyecek, içten içe ve adına sözde dost dediği müttefikler tarafından altının oyulmasına seyirci kalmayacaktır.”
Bu haklı ve sert ifadelerin ardından haliyle onlarla mücadeleye ilişkin hâl çareleri önermesi de beklenir, değil mi?
Ne gezer?
Sadece, hükümete ihtiyacı olan her türlü desteği vermeye hazır olduklarını tekrarladı… “Cumhurbaşkanlığı Kabinesine ve kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerine inancımız ve güvenimiz tamdır.” dedi… Bir de süresi belirlenmiş, derinliğine 60 km’ye kadar inen ve Hatay’a kadar uzanacak “Türkiye’nin Güvenlik ve Geleceği İçin Huzur Hattı” kurulmasını, bu hattın içine sinek bile sokulmamasını istedi.
Ve konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
“Cumhur İttifakı terörü bitirmeye yeminlidir… Şehitler ölmez, vatan bölünmez.”
Ana bataklığı değil, yine sivrisinekleri hedefleyen yöntemlerle bölücü terör biter mi? Biz susalım, iktidarın bir kalemi konuşsun. 22-23 Aralık’taki 12 şehidimizin ardından aynen şunları yazdı:
“ABD ve o bazı Avrupa ülkelerine karşı net, kararlı, keskin bir tavır almadığımız sürece bu terör bitmeyecek. Her ne yaparsak yapalım bitmeyecek. Tek çözüm, teröre kol kanat geren bu ülkelere karşı bütün bedellerini göze alarak kararlı bir duruş sergilemektir. Savaş mı? Gerekirse bu dahi göze alınabilir.”
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sözüne gelince; evet, 40 yıldır şehitler ölmedi, ölmez. Çok şükür vatan da bölünmedi, bölünmez. Ama bu hayati konunun siyaset malzemesi yapılmasıyla milletin böylesine bölünüp ayrıştırılması ve devletin kurumlarının hedef alınması işi nereye varır?!
Okullarda “Farkındalık” Oluşturana Bak
9 şehidimizin ardından en somut adım Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’den geldi. Tekin, “şehitlerimizin aziz hatıralarını yaşatıp yükselen yeni nesli ruhen, bedenen ve manen vatan sevgisiyle donatmak amacıyla” tüm okullarda bayrak töreni öncesinde 1 dakikalık saygı duruşunda bulunulması kararı alındığını açıklarken şunları vurguladı:
“Millî Eğitim Bakanlığı olarak en genel amacımız çocuklarımızı Türk Milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş bireyler olarak yetiştirmektir.”
Alınan bu karar uyarınca dün tüm okullarda şehitlerimiz için saygı duruşu yapıldı. Bakan Tekin de Ankara’da bir okuldaki törene katılıp şöyle konuştu:
“Emperyal güçlerin taşeronu olan hain terör örgütleri 9 askerimizi şehit etti. Hepsinin mekanı cennet olsun. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün şehitlerimizin, bu ülke için fedakarlık yapmış çabalamış bütün atalarımızın büyüklerimizin mekanları cennet olsun. Biz de bireysel olarak hem bu acıyı yaşıyoruz. Hem de Milli Eğitim Bakanı olarak başka bir görevimiz daha var. Bu ülkenin birliği beraberliği bu ülkede yaşayan çocuklarımızın vatanlarına, milletlerine sevgisini saygısını gelecek kuşaklara taşımak bakanlık olarak bizim en temel görevlerimizden bir tanesi. Bugün bir farkındalık oluşturmaya çalıştık. Allah bizlere böyle acıları bir daha yaşatmasın. Şu mesajı hep beraber vermiş olduk; Bu ülke 7’den 70’e bütün gençleriyle vatandaşlarıyla bir bütün olarak vatan toprağını savunacaktır, her türlü fedakarlığı yapacaktır. Bunu da herkes böylece bilsin.”
Ne güzel sözler ve “farkındalık”, değil mi?!
Ama keşke kendisi Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı’yken –“demokratikleşme” paketleri adı altında- PKK’yı ve bölücülüğü cüretlendiren açılım-saçılımları, bilhassa okullarda Andımız’ın okutulmasının kaldırılmasını nasıl savunduğunu hatırlamasaydık!..
“Türkiye’nin demokratikleşme süreci sağlıklı işleyecekse, bunda en önemli katkıyı sağlayacak bakanlıklardan bir tanesinin Milli Eğitim Bakanlığı” olduğunu söylediğini…
“Eğer Türkiye’de yaşamak istiyorsak, insanlara zorla dikte edilen şeylerden ziyade, daha rahat edilecek şeyler hazırlanmalıdır… Artık dünyada yeni bir devlet anlayışı çıktı ve biz de buna ayak uydurmak zorundayız.” dediğini…
Andımız’ı “Devletin ideolojik aygıtı”, “herkesin artık ‘Bu çağda da olur mu?’” dediği, bize yakışmayan uygulamalar”, “faşizm devrinin mirası”, “Cumhuriyetin ilanı ile devam eden tek tip vatandaş yetiştirme politikası” sözleriyle hedef alıp bunun kaldırılmasını “devasa bir adım”, “mühim bir paradigma değişikliği” olarak nitelendirdiğini…
Anayasa’daki “Türk milleti, Türk devleti, Türk milliyetçiliği ve Atatürk milliyetçiliği” gibi hususları “hastalık yayıcı virüslere” benzettiğini, anayasa değişikliği tartışmalarıyla “toplumsal hayatımıza zerk edilen bir hastalık kaynağının tedavi edilmeye çalışıldığını” anlattığını, bu konularda BDP’nin (şimdiki DEM) tavrını övüp, “etnik imaları barındıran ifadelerin yer almadığı bir anayasayı, yeni Türkiye’nin inşası açısından oldukça önemli” gördüğünü bilmeseydik!..
O açılımlara Bahçeli, “MHP iktidarında Erdoğan’ın peşini bırakmayacağız. Evinin kapısının üzerine ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ yazısını asacağım, mahallesinin çocuklarına her gün okula gitmeden Erdoğan’ın evinin önünde Andımız’ı okumalarını sağlayacağım. Devletin tüm kuruluşlarına T.C. yazısını yazdıracağım.” sözleriyle tepki göstermişti.
Gönül isterdi ki, bugünkü konuşmasında iktidara da en azından şu çağrıda bulunsaydı:
“Okullarda şehitlerimize 1 dakikalık saygı duruşunu, gelin, Andımız’ın yeniden okutulması kararıyla taçlandıralım.”
Müyesser YILDIZ
16 Ocak 2024
12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/sehitlerimize-saygi-durusu-ve-andimiz-16519