Yıllardır başkalarının davalarını yazıyorum. İzninizle bugün görünürde benimle ilgili, ama uzun vadede tüm gazeteciler için yeni pranga niteliğinde olacak bir davadan söz etmek istiyorum.
Takip edenler hatırlayacaktır; 2018 yılında Odatv’deyken Ankara’da görülen darbe davalarından birisini haberleştirdim. Bu haberin özelliği, verdiği ifadelerle yüzlerce askerin tutuklanıp mahkûm edilmesini sağlayan, devletin muteber gizli tanığı kod Abdullah’ın, dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar için de “FETÖ’cü” iddiasında bulunmasıydı.
Akar aynı gün mahkemeye başvurup bu yazımıza erişim yasağı koydurdu. Ayrıca Odatv ve benim hakkında hem ceza hem de 250 bin liralık tazminat davası açtı.
Sadece kod Abdullah’ın beyanları değil, kendisi hakkında yazdığım neredeyse tüm haberlerden toptan şikâyetçi olan Akar, “hayal mahsulü, gerçek dışı, iftira” diye nitelendirdiği bu yazılarla, “toplumun kin ve nefretini kendisine yönlendirmeyi” hedeflediğimizi öne sürmekle kalmadı, “FETÖ’ye hizmet ettiğimiz” imasında bulundu.
Bunun üzerine ben de Akar hakkında 5 liralık karşı tazminat davası açtım. Haliyle iki dava birleştirildi ve hem davalı hem davacı oldum.
Tesadüf; dava sürerken Haziran 2020’de “siyasi ve askeri casusluk” suçlamasıyla gözaltına alındım. Gözaltındayken bu suçlama değiştirildi, “Devletin gizli bilgi ve belgelerini temin”den tutuklandım.
Sözkonusu dava ben cezaevindeyken 10 Eylül 2020’de sonuçlandı ve 20 bin lira tazminat cezasına hükmedildi. 5 liralık karşı davam ise reddedildi.
İstinaftan Dikkat Çekici Karar
Bu karara ilişkin karşılıklı temyiz sürecinde yaşananlara gelelim.
Ankara İstinafın ilgili dairesi 6 Nisan 2022’de oy birliğiyle yerel mahkemenin verdiği kararı şu tespit ve değerlendirmelerle bozdu:
“Davacının olay tarihinde Genelkurmay Başkanı olduğu… haberde; bazı sanıklar hakkında yapılan yargılamada dinlenen gizli tanığın ifadeleri dayanak yapılarak davacının FETÖ üyesi olduğunun iddia edildiğinin belirtildiği görülmüş olup, davalı yazarın davacıya yönelik FETÖ üyesi olduğuna dair somut bir isnadının sözkonusu olmadığı, davacıya ilişkin gizli tanığın ifadelerinin okuyuculara duyurulduğu görülmüştür. Davacı vekili, her ne kadar gizli tanığın açıkça müvekkili hakkında böyle bir ifadesinin olmadığını iddia etmişse de, dosyada mevcut gizli tanık Abdullah’ın ifadesinin alındığı duruşmaya ilişkin çözüm tutanağının incelenmesinde, açıkça davacının FETÖ üyesi olduğunu iddia etmiş olup dava konusu haberde bu ifadeler okuyuculara aktarılmıştır. Davalı gazetecinin, dava konusu yazısında, davacıya yönelik bir suçlaması, gerçeğe aykırı bir suç isnadı, kişilik haklarına saldırı niteliğinde bir ifadesi söz konusu değildir. Davacının bulunduğu konum dikkate alındığında, gizli tanığın iddialarının haber değeri olduğu açıktır. Haberde kamu yararı bulunmaktadır. Davaya konu haberde kullanılan başlık ve ifadelerin gazetecilik üslubu gereği okuyucunun dikkatini çekmeyi amaçladığından hukuka uygun olduğu, haberlerin toplumun haber alma hakkı ve diğer anayasal haklar çerçevesinde hukuka uygun olarak yapıldığı hususları dikkate alındığında yazıda öz ile biçim arasındaki dengenin korunduğu, dava konusu haber nedeniyle demokratik bir toplumda davalı tarafın ifade ve basın özgürlüğüne sınırlama getirilmesini gerektirir sosyal bir ihtiyaç bulunmadığı, basın ve ifade özgürlüğü sınırlarının aşılmadığı, bu itibarla davacı yararına manevi tazminat ödetilmesi koşullarının oluşmadığı kanaatine varılmış olup, ilk derece mahkemesince yanılgılı değerlendirme ile davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesi isabetli görülmemiştir.”
Daire Başkanı Düz Hakim Yapıldı
Davanın Yargıtay aşamasına geçmeden evvel şunu kaydedelim.
Hulusi Akar Milli Savunma Bakanıyken, TBMM’daki bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmadan dolayı dönemin CHP Grup Başkanvekili, şimdinin CHP Genel Başkanı Özgür Özel hakkında 500 bin liralık tazminat davası açtı. Özel’e 15 bin lira tazminat cezasıyla sonuçlanan bu dava da İstinaf’taki aynı heyet tarafından benimle ilgili karardan 14 gün sonra reddedildi.
İlgisi var yok, bilinmez; işte bu kararların ardından Haziran ayında yayımlanan HSK yaz kararnamesi ile söz konusu dairenin başkanı Ankara’ya düz hakim olarak atandı!..
Tanığın İfadesini Doğrulatmam Gerekirmiş
20 bin liralık tazminat davasının Yargıtay aşaması ise geçtiğimiz 7 Mart’ta sonuçlandı. İstinafın kararını üçe karşı iki oy çokluğuyla bozan 4. Hukuk Dairesi; “yayınların özünün gizli tanık ifadelerine dayandırıldığını” kabul ettikten sonra gazetecilik adına şu inanılmaz değerlendirmeyi yaptı:
“Yayınların özü gizli tanık ifadelerine dayandırılmış ise de tanık beyanlarının doğruluğuna ilişkin somut bir bilgi ya da emare bulunmadığı, davacı hakkında isnat edilen hususlarla ilgili başlatılmış bir ceza soruşturması ya da kovuşturması bulunmadığı, doğrulanmamış ve/veya yanlış bilgilerin yayılmasında kamunun haber alma hakkı bulunduğunun kabul edilmeyeceği, yayınlarda kamu yararının ve toplumsal ilginin bulunmadığı, kullanılan söz ve ifadelerin ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.”
Yargıtay’ın bu kararından sonra dosya yeniden İstinaf’ın ilgisi dairesine geldi.
Kimin “FETÖ’cü” Olup Olmadığını Ben mi Doğrulayacağım?
İşte önceki gün bunun duruşması vardı.
Hulusi Akar’ın avukatı, Yargıtay’ın bozma ilamına uyulmasını, benim avukatlarım ise dairenin daha önce verdiği kararda direnmesini istedi.
Daire, iki yıl önce verdiği karardan oybirliğiyle vazgeçip Yargıtay’ın bozma ilamına uyulmasını kararlaştırdıktan sonra beyanlarımızı sordu.
Neler mi söyledik?
Akar’ın avukatı; “Müvekkilimin kişilik haklarına saldırıda bulunulmuştur. İfade ve eleştiri özgürlüğü sınırları aşılmıştır. Davamızın tümden kabulüne karar verilmesini istiyoruz.” dedi.
Ben; bir davadaki ifadeleri haberleştirdiğimi, buna benzer binlerce haber yaptığımı, ancak ilk kez böyle bir davayla karşılaştığımı belirtip şunları anlattım:
“Hulusi Akar hakkındaki iddianın sahibi, devletin gizli tanığı kod Abdullah’tır. Haberde herhangi bir yorumda bulunmadım. Kod Abdullah’ın özellikle 15 Temmuz’la ilgili verdiği ifadeler sonucunda yüzlerce subay ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırıldı. Yani mahkemeler, bu tanığın beyanlarına itibar etti. Şimdi Yargıtay bu kararıyla hukukumuza bir seviye atlattı. Kod Abdullah’ın Hulusi Akar’la ilgili iddialarını benim doğrulayıp ondan sonra yazmam gerektiğine karar verdi. Bunu yapacak olan, diğer yargılamalarda olduğu gibi, soruşturma ve kovuşturma makamlarıdır. Ben söylenenleri aktarmakla mükellefim. Keşke mahkemelerimiz diğer askerlerde olduğu gibi, kod Abdullah’ın Hulusi Akar’la ilgili iddialarını da araştırsa, bir sonuca ulaşsa ve ben de bu sonucu aktarsaydım. Ancak Hulusi Akar sadece Meclis’e değil, mahkemelere de hesap vermekten kaçınmıştır. Yargıtay’ın bu kararının son derece zorlama ve muhtemelen de siyasi olduğu anlaşılmaktadır. İzlediğim tüm davalarda hukuka uygun davranan heyetlerin başına ne geldiğini bildiğim için sizden herhangi bir talepte bulunmayacağım. Ama sadece hukukun kırıntısının kaldığını düşünmek için eski kararınızda direnmenizi isterdim.”
Heyetle Birlikte Karar da Değişti
Avukatlarımdan Erhan Tokatlı da İstinafın önceki kararının doğru, Yargıtay’ın kararının ise siyasi olduğunu vurgulayıp şöyle konuştu:
“Müvekkilimin fiili, gazetecilik mesleği kapsamında haber değeri olan, yaşanmış bir olayı kamuoyuna aktarma şeklindedir. Kod Abdulah’ın duruşmada söylediklerini yorum katmadan haberleştirmiştir. Ortada bir suç varsa bunun faili müvekkilim değil, bu ifadeyi veren gizli tanık kod Abdullah’tır. Yargıtay’ın bozma gerekçesinin kısmen esin kaynağı, Hulusi Akar’ın davayı açarken belirttiği, ‘Ben Genelkurmay Başkanıyım. Her türlü fikir ve eleştiriden muafım.’ anlayışıdır. Böyle bir düşüncenin çağdaş hukuk sisteminde kabul görmemesi gerekir. Burada yargılanan müvekkilim değil, gazetecilik mesleğidir. Müvekkilimin kod Abdullah’ın beyanlarının doğruluğunu, gerçekliğini araştırma gibi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır.”
Av. Tokatlı’nın, “Dairenizin kararından sonra dosyaya aleyhimize herhangi bir şey girmedi” hatırlatmasında bulunması üzerine Başkan’ın, “Heyet farklıydı.” demesi dikkat çekti. Av. Tokatlı da, “Öyle şey olur mu? Mahkeme kadıya mülk değil. Dairenin bir sürekliliği var.” karşılığını verdi.
Diğer avukatım Serdar Öztürk’e gelince; evvela tutanaklara geçen beyanlarını aktarayım.
“Gerçekleri yazmanın da bir bedeli vardır. Müvekkilim şu anda bu bedeli ödemektedir. Aleyhimize verilecek karar Anayasa Mahkemesi ve AHİM’den dönecektir. Biz Genelkurmay Başkanının 15 Temmuz gecesi derdest edildiğini de düşünmüyoruz.” dedi.
Bunun dışında Hulusi Akar ve 15 Temmuz’a ilişkin çeşitli değerlendirmeler yaptı. Ne olur ne olmaz, onları yazmayayım. Bakarsınız bunları haberleştirdiğim için de bana dava açılır. Sadece şunu paylaşayım: Hulusi Akar’ın Genelkurmay Başkanı olduğu 2020’de Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığına atanan Serdar Atasoy’un “FETÖ”cü çıktığını ve tutuklandığını hatırlattı.
Sonuç?
2 yıl önce 20 bin liralık tazminat cezasını reddeden daire, bu defa 2018’den beri yasal faiziyle Hulusi Akar’a 20 bin lira ödememe hükmederken, benim açtığım 5 liralık davayı reddetti.
Yargıtay’ın sözkonusu kararından sonra, anlaşılan o ki, duruşmalarda söylenenlerin veya örneğin muhalefet partilerinin iddialarının doğruluğunu tespit etmeden haberleştirmemiz “suç” sayılacak.
Buna “çağ atlama” denmez de ne denir?!
Sabır!.. “Gözünün üstünde kaşı var.” diye yazmak için gözünün üstünde kaşının olduğunu ispatlamamızın istenmesine de az kaldı!..
Müyesser YILDIZ
18 Ekim 2024
12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/yargimiz-oyle-bir-cag-atladi-ki-55923