Dün Erdoğan’ın Macaristan’da katıldığı Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi’nde, tanımadığımız Kıbrıs Rum kesimi lideri Nikos Hristodulidis’le kahve-kruvasan eşliğindeki muhabbetini ele aldık.
Buna dair ekleyeceklerimiz var.
Ne Erdoğan ne de Dışişleri Bakanı bu muhabbetin içeriğini açıkladı. Ama Rum lider keyifle anlattı.
“Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak “sorunun” çözümü konusundaki görüşlerini bir kez daha paylaşıp, “çözüme yönelik sağlam ve esaslı ilerlemeyle birlikte AB-Türkiye ilişkilerinin güçlendirilmesini kolaylaştırmaya hazır olduklarını” söylemiş. Yani, “Kıbrıs’ı verin, biz de müzakerelere koyduğumuz vetoyu kaldıralım.” demeye getirmiş!..
Ana hedeflerinin “esaslı müzakerelerin yeniden başlatılması” olduğunu belirtmiş…
Herhalde en keyiflendiği de şu: Erdoğan’ın zirvedeki konuşmasını dinlemiş; bir dizi konuya değindiği halde “Kıbrıs sorununa” değinmemesi dikkatini çekmiş.
AB’den ilişkilerin ilerletilmesini isteyip, “Avrupa savunma projelerine katılmamızın önünü açın” dediği yerde, KKTC’nin tanınması çağrısında bulunarak onların tüylerini niye diken diken etsin, değil mi?
Mercimek Milliyetçileri
Kısaca Yunanistan’la ilişkilerimize de değinelim.
2 yıl öncesine kadar “bir gece ansızın gitmekten” söz edilirken, ortalığı “diyalog ve olumlu iklim” söylemleri kapladı.
Yunanistan’ın “olumlu iklimden” anladığı şöyle bir şey:
“Aman Ege’de uçak uçurmayın, Doğu Akdeniz’e gemi göndermeyin. Konuşalım, ticareti arttıralım, adalara vize kolaylığı getirelim. Bunlar olurken, biz adaları silahlandırmaya devam edelim. Hatta botlarımızı Datça’ya, Bodrum’a kadar çıkaralım, ses etmeyin!..”
Miçotakis’in Macaristan’da yaptığı açıklamada, “Elbette konuşuyoruz ve konuşacağız. Temel farklılıklarımız üzerinde anlaşmaya varacak bir çerçeve bulamasak bile sakin suları korumalıyız.” demesi, tam da bu tablonun diplomatik sözlerle ifadesi değil mi?!
Garabete bakın; bu “olumlu iklim” sloganı eşliğinde Yunanistan’ın hızla mesafe katetmesine ülkemizdeki muhalefetten tek bir itiraz yükselmezken, Yunan muhalefeti Miçotakis’e “Ege ve Kıbrıs’ı satıyorlar” diye tepki gösterdi, iyi mi? Miçotakis de buna karşılık neler yaptıklarını anlatıp, “Bugün 2019’a göre çok daha güçlü bir konumdayız.” diye övünüp muhaliflerini “mercimek milliyetçisi” olarak nitelendirdi.
“Başka Yol” Ne?
Erdoğan-Hristodulidis buluşmasından hareketle, “Ankara’nın Kıbrıs konusundaki bu gidişi nereye?” demiştik. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Perşembe günkü Atina ziyareti üzerinden anlatalım.
Fidan, ziyaret öncesinde Yunanistan’ın Tanea gazetesine verdiği röportajda Kıbrıs’ın “yeniden birleşmesi” sayfasının artık kapandığının anlaşılmış olması gerektiğini vurguladıktan sonra “ancak çözüm yönünde farklı yollar olabileceğini” belirtip şunları söyledi:
“Sonuç itibariyle siyasi meseleler fizik kuralları gibi değildir. Bir yoldan sonuca varılması imkânsız ise başka yoldan gidilir. Türk tarafı olarak biz de bunu yapıyoruz. Bu durumda çözüm için Ada’daki gerçekleri temel almamız gerekiyor. Ada’da iki ayrı halk ve iki ayrı devlet var. Bunlar komşu olarak, işbirliği içinde yan yana yaşayabilir. Bunu nasıl başaracaklarına iki halk birlikte karar verir. Adada hem Rumların hem Türklerin zenginliğini, güvenliğini, özgürlüğünü, barışını, egemenliğini mümkün kılacak bir yeni ruha ihtiyaç var.”
Fidan Atina’da mevkidaşı Yorgos Gerapetritis ile düzenlediği basın toplantısında da aynı ifadeleri kullanıp, “Yeni bir ruha ihtiyaç var.” derken Gerapetritis, Yunanistan’ın görüşlerinin değişmediğini bildirdi.
Şu ana kadar milim mesafe alınmasa da Ankara bizzat Erdoğan’ın ağzından, dünyaya “KKTC’nin tanınması” çağrısında bulunmuşken, “başka yol ve yeni ruh”tan söz etmek, müzakerelere kapı aralamak değil midir?
Bu “başka yol, yeni ruh” ne olabilir, bakalım.
İki ay önceydi; KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, BM Genel Sekreteri Guterres’e müzakerelere başlamak için 3-D formülü sunduklarını açıkladı.
Tatar, 3-D’nin de, “KKTC’ye direkt uçuş, direkt temas ve direkt ticaret”, yani “Kıbrıs Türkleri üzerindeki haksız ambargoların kaldırılması” olduğunu kaydetti.
İktidara gelir gelmez “Çözümsüzlük çözüm değildir. Masadan kaçan taraf olmayacağız. Ayağımızdaki prangalardan kurtulacağız.” diyerek Kıbrıs’ta “çözüm” peşinde koşan AKP, 2004’teki Annan Planı’nı niye desteklemişti – hatırlayalım.
AB, plana “evet” dediği takdirde KKTC’ye uygulanan ambargoların kaldırılacağı sözünü verdi; ama “evet”e rağmen bu sözünü tutmadı!..
Devam edelim.
Tatar’ın o açıklamasından 6 ay önce Rum-Yunan medyası; “Ersin Tatar’ın müzakere masasına oturmak için Kosova ve Tayvan modellerinde olduğu gibi, KKTC’nin AB ve üçüncü ülkelerle ticari ilişki kurmasına izin verilmesi talebinde bulunduğunu, BM ve Batılı arabulucuların da, ‘iki ayrı devlet sayılmaz’ düşüncesiyle olumlu yaklaştığını”, “Rum lider Hristodulidis’ten ‘iyi niyet jestlerinde’ bulunmasını istediğini”, ancak Hristodulidis’in buna ”şiddetle karşı çıktığını” öne sürdü.
Tesadüf mü bir plan dahilinde mi, bilinmez; bu iddiadan iki ay sonra, Kıbrıs’ın garantör ülkelerinden İngiltere’de 54 milletvekili, KKTC’ye direkt uçuşların başlatılması çağırısı yapılan bir mektuba imza attı. Milletvekilleri, İngiltere’nin resmi olarak tanımadığı bazı ülkelere uçuş izni verdiğine dikkat çekerken Kosova ve Tayvan örneklerine işaret etti.
20 Yıl Önceki Ruh mu Hortluyor?
Tüm bunlardan sonra 20 yıl öncesine gidelim.
AKP’nin “çözüm” peşinde koştuğu 2003-2004 ve sonraki yıllarda da Tayvan modeli gündemdeydi.
Örneğin 2011’de dönemin AB Bakanı Egemen Bağış şunları söyledi:
“British Airways, Air France, KLM veya Lufthansa’ya ait bir uçak Ercan Havaalanı’na indiği anda Türkiye tüm havaalanlarını, limanlarını ve hava sahasını Güney Kıbrıs uçaklarına ve gemilerine açmaya hazır… Al Italia veya Air France’a ait bir uçağın Ercan’a inmesi Kuzey Kıbrıs’ı tanıdıkları anlamına gelmeyecek. Bu Tayvan modelinde olduğu gibi ticari bir ilişki olacak.”
Ez cümle; Dışişleri Bakanı Fidan’ın söz ettiği “yeni ruh”, inşallah bu eski ruh değildir… Ve dahi bir kez daha ambargoların kaldırılması havucu karşılığında AB’nin, “Rum kesimini tanıyın” dayatmasının kabul edilmesi planlanmıyordur!..
Bugün, Ata’mızın aramızdan bedenen ayrılışının 86’ncı yıldönümü.
Kıbrıs İsrail için üs haline getirilmiş, “büyük Kürdistan”ın Akdeniz’e çıkışı için bilimum güçler üzerimizdeki baskıyı artırmışken, O Büyük Önder’in, vefatından sadece 1 yıl önce yaptığı şu uyarıyla bitirelim:
“Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir.”
Müyesser YILDIZ
10 Kasım 2024