İçeriğe geç

Mahkeme “Atatürk’e Saygı Duymuyorum” Diyen Teğmeni Böyle Savundu

Tuzla Piyade Okulu’nda 2023’teki 10 Kasım Atatürk’ü Anma Töreni’nde “tarikatçı” olduğu belirtilen Teğmen A.A.’nın yakasına Atatürk fotoğrafı takmak istememesi üzerine yaşananları hatırlarsınız. Hem A.A.’ya tepki gösteren teğmenler hem de A.A. ve ona destek veren M.F.Ş. ile F.A. TSK’dan ihraç edildi.

Geçen süreçte A.A.’ya tepki gösteren teğmenlerin ihracın iptali için açtığı davalar ya reddedildi ya da dosyalarının görüşülmesi için henüz gün dahi verilmedi. Buna karşılık A.A. ve M.F.Ş.’nin açtıkları davayı kazanıp TSK’ya döndüğü ortaya çıktı.

Bu dönüş kararlarıyla birlikte de Teğmenler A.A. ve M.F.Ş.’nin, Atatürk hakkında söyledikleri hatırlandı.

O teğmenlerin neler söylediğini soruşturma raporundan, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’ndaki (YDK) savunmalarından ve YDK’nın gerekçeli kararından aktaralım.

10 Kasım’daki olaydan sonra tepki için “tarikatçı” olduğu belirtilen üç teğmenin kaldığı koğuşun kapısına ve koğuşun içine yapıştırılan Atatürk fotoğraflarını söküp buruşturduğu iddia edilen M.F.Ş. hakkında şunlar anlatıldı:

Piyade Teğmen R.A.’nın, ‘Fotoğrafın bu hali ne? Hiç mi saygın yok Ata’na?’ diye sorduğu, M.F.Ş.’nin cevap olarak, ‘Sizin gibi putlaştırıp tapmadığım için mi zorunuza gidiyor?’ dediği, odadakilerin, ‘Bizim kimseyi putlaştırıp taptığımız yok, ancak bu ülkenin kurucusuna saygı duymak zorundasın.’ dediği, M.F.Ş.’nin cevap olarak, ‘1923’e kadar olan Atatürk’e saygı duyabilirim, ancak 1923 sonrası Atatürk’e saygı duymuyorum. Bir kısım yaptıklarını kabul etmiyorum.’ dediği, neyi kabul etmediği sorulduğunda da, ‘Kurtuluş Savaşı’nı çok güzel yaptı, ama 1923 sonrasında dini yozlaştırdı ve Arapça olan dinin dilini Türkçe olarak değiştirdi. Kuran’ın Türkçe olarak mealinin yazılması yanlıştı.’ yönünde sözler sarf ettiği, bu sözlerin ortamı iyice gerdiği, S.Ç. ile A.A. arasında arbede yaşandığı…”

Yine M.F.Ş.’nin disiplin soruşturması aşamasında; “Koğuşa gittiğimde, kapıya yapıştırılmış 3 adet Atatürk fotoğrafı gördüm. Kapımıza fotoğraf yapıştırılacağı söylentisi vardı. Bunu bildiğim için sinirlendiğimden, fotoğrafları yerinden çıkartarak katlayıp kamuflaj pantolonun sağ yan cebine koydum. İçeri girince kapının içinde de bir fotoğraf gördüm, aynı şekilde katlayıp cebime koydum. Sonra F.A. ve A.A. koğuşa geldiler. Onlara durumu anlattım… 30-40 kadar kişi koğuş kapımızın önünde toplandılar. 6’sı koğuşun içine girdi. İçeri girer girmez, ‘Kim çıkardı?’ diye sordular, ‘Ben çıkardım.’ dedim… Bana, “Atatürk’ü kabul ediyor musun?’ diye sordular. Ben de cevap olarak, ‘1923 öncesi asker kişiliğini kabul ediyorum, ancak sonrasında her şeyini kabul etmiyorum.’ dedim.” şeklinde beyana bulunduğu bildirildi.

Ancak M.F.Ş., Yüksek Disiplin Kurulu’na gönderdiği savunmada; “Söylediğim iddia edilen cümleler sadece koğuşa gelen kursiyerlerden bazılarının ifadesinden ibarettir. Ben kesinlikle böyle cümleler kurmadım.” dedi.

Yüksek Disiplin Kurulu’nun gerekçeli kararında yazılanlara göre; yaşanan olaylar sırasında Teğmen A.A. da, “1923’e kadar olan Atatürk’e saygı duyabilirim, ancak 1923 sonrası Atatürk’e saygı duymuyorum, bir kısım yaptıklarını kabul etmiyorum.” dedi. Neyi kabul etmediği sorulduğunda ise “Kurtuluş Savaşı’nı çok güzel yaptı, ama 1923 sonrasında dini yozlaştırdı ve Arapça olan dinin dilini Türkçe olarak değiştirdi. Kuran’ın Türkçe olarak mealinin yazılması yanlıştı.” karşılığını verdi. Ayrıca A.A. kendisini çağıran Alay Komutanı Albay E.Ç.’ye “Atatürk’ün ezanı Türkçe okutması ile başlayan ve 1923 sonrasında yaptıklarını tasvip etmediği yönünde sözler” sarf etti.

Sonuçta da Yüksek Disiplin Kurulu, söz konusu söylemlerin “Atatürk İlke ve İnkılapları ile Cumhuriyet ve Anayasal düzene bağlılığı konusunda kuvvetli şüphe uyandırdığı”, ayrıca “bu sözlerin arkadaşlarını tahrik edip olayların meydana gelmesinde önemli rol oynadığı” kanaatiyle teğmenlerin TSK’dan ihracını kararlaştırdı.

Müdahale Eden Teğmenler Suçlandı

Bu hatırlatmadan sonra İstanbul’daki bir İdare Mahkemesi’nin Teğmen M.F.Ş. hakkında Türk Milleti adına verdiği karardaki dikkat çekici tespitlere gelelim.

Talebe rağmen duruşma açılmadan yani Teğmen M.F.Ş. bizzat dinlenmeden, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu oybirliğiyle alınan kararda önce şunlar vurgulandı:

Kamu görevlilerinin disiplin cezasıyla cezalandırılabilmeleri için; disipline aykırı eylem veya işlemlerinin sübut bulup bulmadığının usulüne uygun olarak yapılacak soruşturma ile ortaya konulması, soruşturma aşamasında kamu görevlisinin lehinde ve aleyhinde olan her türlü bilgi ve belgenin toplanması, bilahare disipline aykırı davranış olarak tespit edilen eylemin hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanarak bu eyleme uygun olan disiplin cezası maddesinin tayini ve uygulanması gerekmektedir.”

Özetle, soruşturmanın usulüne uygun yapılmadığı mesajı verildi.

Devamında A.A. ve arkadaşlarına müdahale eden teğmenlere şu suçlamalar yöneltildi:

Tüm dosya kapsamından ve ifade tutanaklarından anlaşılacağı üzere olay gününe has cereyan eden bir olaydan ziyade uzun süredir süregelen bir ayrışmanın, bir kısım kursiyerler tarafından davacı ve bir kısım arkadaşlarının inanç değerleri üzerinden alışkanlık haline gelmiş küfür ve hakarete varacak şekilde tenkide muhatap olduğunun ve bu durumun olay günü olan gelişmeleri tetiklediğinin kabulü gerekmektedir… Türk milleti kadim tarihi boyunca asker bir millet olarak bilinmiş ve asker ocağı da aynı zamanda peygamber ocağı olarak bilinegelmiştir. Bu düsturla ordumuz; milli ve manevi değerleri ile bir bütündür. Devletimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu temel ilke ve felsefenin de bu yönde olduğu tartışmasızdır. Bu bağlamda kişilerin inanç değerlerine, maneviyatına hakaretin, Atatürk ilke ve inkılapları kapsamında herhangi bir karşılığı olmadığı gibi, bunu Atatürk’e bağlılık adı altında yapmanın da Atatürk’ün manevi şahsiyetine aleni bir saygısızlık olduğu izahtan varestedir. Kaldı ki kişilerin kaldığı mekânların kapılarına Atatürk posterini alelade yapıştırmak, sonra bunlar kaldırıldığı zaman dövmekle tehdit etmek ve bu şekilde Atatürk sevgisi ölçmek gibi bir yöntemin benimsenmesi savunulan temel ilke ve felsefeye uygun olamayacağı gibi, bu resimleri uygun bir ortamda olmadığı için kaldırmak da laiklik ilkesine ve cumhuriyetin temel niteliklerine aykırı olmayacaktır.”

Söylemler “Meşru Savunma Refleksi” Sayıldı

Bunların ardından ise Atatürk hakkındaki söylemler başta olmak üzere ihraç gerekçelerine karşı Teğmen M.F.Ş. özetle şöyle savunuldu:

“Yaşanan süreç bir bütün olarak ele alındığında; davacının açık şekilde sözlü ve fiili olarak zorbalandığı, Whatsapp grubundaki tehdit mesajları ve oda baskısı dikkate alındığında, yaşam ve beden bütünlüğüne yönelik bir tehdit algısı olduğu, içinde bulunduğu ortam gözetildiğinde, söz konusu beyanların baskı, heyecan ve sinir haliyle, kendini savunma amacıyla sarf edildiği, diğer kursiyerlerin fiili ve psikolojik baskısı altında spontane olarak söylendiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, davacı fillerinin Atatürk ilkelerine ve laiklik ilkesine sistematik bir karşıtlık taşıdığı sonucuna varmak mümkün değildir. Bu bağlamda; durumun, bir disiplinsizlik değil, meşru bir savunma refleksi olduğu kabul edilmelidir.”

“Arbede esnasında yaşanan tartışmalarda söylediği belirtilen Atatürk ile ilgili ‘1923 öncesi asker kişiliğini kabul ediyorum. Ancak sonrasında her şeyini kabul etmiyorum’ sözlerine dair dava dilekçesi ve eki beyanlarında belirttiği ve dosya kapsamından anlaşılacağı üzere; inandığı dini değerleri yaşamasının bir sonucu olarak okul mescidinde namaz kılması gibi temel bazı hususlar nedeniyle Atatürk ilkelerine bağlılık konusunda zafiyeti olduğu ön kabulü ile ve bu konuda süregelen baskı altında ve zorbalamaya maruz kaldığı da dikkate alındığında (ki davacının yıllardır askeriyede olduğu ve hakkında başkaca bir tespit ve değerlendirme bulunmadığı) ve kendi ifadesi ile de açıkladığı üzere arbede ortamında Atatürk’ün özel yaşantısına dair bazı hususlara ilişkin olarak katılmadığını söylediğini belirttiği sözlerin diğer kursiyer subayların baskısı altında, refleks niteliğinde bir tepki olarak, heyecan ve sinir haliyle sarf edildiği, Atatürk’ün hatırasına saygısızlık olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı, ifadenin Atatürk’ün şahsiyetine doğrudan bir hakaret veya aşağılama içermediği, daha çok kişisel bir kanaatin yansıtıldığı ve bu yönüyle ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret suçu veya disiplin hukuku bağlamında ceza gerektiren bir eylem olarak değerlendirilemeyeceği kanaatine varılmıştır.”

“Davacının gruplaşma faaliyetlerinde bulunduğu ve arkadaşlarını tahrik ettiği, birlik ruhunu zedeleyici söz ve davranışlar içerisinde bulunduğu yönündeki iddiaların, davacıyla aralarında husumet olduğu anlaşılan bazı kursiyer subayların beyanlarına dayandığı, ancak bu iddiaları doğrulayan herhangi bir kamera kaydı, yazılı belge, ekran görüntüsü veya bağımsız tanık beyanının bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda, disiplin cezasına esas alınan eylemlerin sübuta erdiği yönündeki kanaatin yalnızca öznel nitelikteki tanıklıklara dayandırıldığı ve dosya kapsamında her türlü şüpheden uzak, kesin, somut ve inandırıcı delillerin mevcut olmadığı görülmüştür.”

Ve “Mağdur Konumda” Denildi

Mahkeme son olarak, M.F.Ş.’nin TSK’dan ihracının neden hukuka aykırı olduğunu şu ifadelerle açıkladı:

Genç bir subay olarak mesleğinin başında olan davacının haksız tahrik altında bir heyecan ve sinir haliyle sarf ettiği sözler nedeniyle en ağır ceza olarak öngörülen ‘Silahlı Kuvvetlerden Ayırma’ cezası ile cezalandırılmasının ölçülü bir tedbir olarak kabul edilemeyeceği, davacının sarf ettiği sözlerin içeriği, bağlamı ve ifade edilme biçimi gözetildiğinde Atatürk ilkelerine karşı sistematik bir tutumdan söz edilemeyeceği, gruplaşma ve tahrik iddialarının yeterli ve inandırıcı delillerle ortaya konulmadığı, olayların gelişiminde davacının esasen mağdur konumunda olduğu görülmekle dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”

Müyesser YILDIZ
18 Ekim 2025

Kategori:Uncategorized