İçeriğe geç

Mahkemede Erdoğan-Ergenekon Rahatsızlığı!..

2011’de Fenerbahçe’yi ve Başkanı Aziz Yıldırım’ı hedef alan ve daha sonra “FETÖ” tarafından gerçekleştirildiği belirtilen operasyona ilişkin yeni bir soruşturma başlatıldı. Mayıs’taki bir ihbar üzerine ve Mehmet Baransu’yla yapıldığı iddia edilen e-posta yazışmaları hakkında başlatılan soruşturmada gözaltına alınan dönemin Türkiye Futbol Federasyonu yetkilileri, “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım” etmekle suçlandı.

Buradan da anlaşılan o ki, bir döneme damgasını vuran kumpas davalar enine boyuna sorgulanıp tüm sorumlulardan hesap sorulmamış.

Üç gün önce “Mehmet Akif Ersoy tutuklanmadan 78 gün önce bir mahkemede bunlar anlatıldı” başlıklı yazımızda; İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Selam Tevhid davasından söz ettik.

Davanın 24 Eylül’deki duruşmasında dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan dışında, ondan önceki İstihbarat Şube Müdürü olan ve Ergenekon, Poyrazköy, Kafes, Odatv gibi kumpaslara damga vuran Ali Fuat Yılmazer de savunma yaptı.

Poyrazköy kumpasında “görevi kötüye kullanma” suçlamasıyla bir başka mahkemede görülen davada katılanlardan sadece Çağdaş Eğitim Vakfı’nın kurucusu Gülseven Yaşer’in dosyasının Ali Fuat Yılmazer yönünden 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki Selam Tevhid davasıyla birleştirilmesi kararlaştırılmıştı.

İşte bu sürpriz birleştirme kararı, kendisi de Ergenekon kumpası mağduru olan ve yıllardır süreç hakkında Ali Fuat Yılmazer’e bazı sorular sormak isteyen Av. Hüseyin Buzoğlu için büyük bir fırsat yarattı.

Bilindiği gibi, Yılmazer tutuklanmadan önce 2014’te çıktığı iki televizyon programında operasyonlar öncesinde dönemin Başbakanı Erdoğan’la defalarca görüştüğünü ve Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması talimatını onun verdiğini öne sürmüştü.

Duruşmaya Gülseven Yaşer’in avukatı olarak katılan Buzoğlu da bunları sorunca Yılmazer iddialarını detaylandırarak tekrarladı.

Önce Abdullah Gül’le Görüşmüş

Örneğin, Ergenekon operasyonunun kendisinden önce Ümraniye’deki el bombalarıyla ilgili Jandarmaya yapılmış bir ihbarla başladığını, adresin polis bölgesi olması nedeniyle Emniyet’e intikal ettirildiğini, konuya dönemin TEM Şube Müdürü Selim Kutkan ve TEM’den sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Hakan Aydın’ın baktığını, sözkonusu isimlerin daha sonra buna “kumpas” diyerek, kendilerine yönelik “FETÖ” operasyonlarını başlattığını anlatıp şöyle devam etti:

Peki biz ne yapmışız? İstihbarat şubenin en önemli çalışması şu. Örgütsel bir varlık ortaya çıktıktan sonra ilişki ve iltisaklarını tespit etme; bizim imkan ve kabiliyetlerimiz buna el veriyor. Biz bunun üstüne gitmişiz. İş öyle yerlere varmış ki, bir aşamadan sonra önce dönemin Cumhurbaşkanı’na bu mesele gitmiş. Etrafımdaki insanlara nasıl bir durumda olduğumuzu anlatınca, beni Cumhurbaşkanına yönlendirdiler ve gönderdiler. Ben önce Cumhurbaşkanı’mıza arz ettim. Beni İçişleri Bakanı’ma yönlendirdi. Sonrasında da Başbakan’a yönlendirildim ve Başbakan o tarihten sonra belli periyotlarla operasyonlar süresi boyunca devamlı benimle görüşüp benden detay bilgileri aldı. Ondan aldığım talimatlara göre İstihbarat Şubenin çalışmaları şekillendi. Bu 2008’den sonrası itibaren başlıyor.”

Av. Buzoğlu’nun bir başka sorusu üzerine; dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celaleddin Cerrah’ın kendisi aleyhine çalıştığını ve dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın kendisini açıktan tehdit ettiğini öne süren Yılmazer, “Bunu da dönemin valisi Muammer Güler’e defaatle ilettim. Dolayısıyla benim Cumhurbaşkanı’na gitmem, Başbakan’a gitmem bu sebeple olmuştur.” dedi.

Yılmazer, dönemin savcıları Zekeriya Öz ve Mehmet Ali Pekgüzel’e ilişkin, “Soruşturmalarda ve iddianamenin düzenlenmesinde hangisi etkili oldu?” şeklindeki sorusuna, “İddianameler safhasını çok bilmiyorum. İlk soruşturma öncesinde birkaç kez bu savcılarla görüştük” karşılığını verince, Av. Buzoğlu, hakim ve savcılarla düzenledikleri meşhur iftar yemeğini hatırlattı. Yılmazer de şunları söyledi:

İftar yemeği istihbarat şubenin geleneksel organizasyonu. Her sene yapılıyor, benden önce de organize edilmiş. Benim dönemimde de arkadaşlar hakimleri çağırıyorlar, çünkü biz hakimlerle muhatap oluyoruz. Ben bunu o sene aramız sorunlu olduğu için Celaleddin Cerrah’a söyledim. Celaleddin Cerrah bana karşı tavrından dolayı, ‘Madem öyle, sadece hakimler yapmayın. Benim adıma davette bulunun, savcıları da çağırın.’ dedi. Bunun üzerine savcı ve hakimleri çağırdık, Celaleddin Cerrah’ı duyan çoğu hakim ve savcı gelmedi. Bunun benimle, operasyonlarla hiçbir ilgisi yok. Geleneksel her yıl yapılagelen bir şey. Sonrasında da devam etti.”

Savcı Buzoğlu’nun Amacını “Fark Edince”

Av. Hüseyin Buzoğlu, Ergenekon kumpası döneminde örtülü ödenekten yapılan harcamaları sorduğunda ise şu konuşmalar yaşandı:

Yılmazer: “Biz zaten örtülü ödenek kullanıyoruz. Bununla tam olarak neyi kastediyorsunuz?”

Av. Buzoğlu: “Şunun için ifade etmek istiyorum.”

Savcı: “Avukat Bey, örtülü ödenek ile diğer soruşturmanın alâkası ne? Buradan nereye varmaya çalışıyorsunuz?”

Av. Buzoğlu: “Aslında bu soruşturma ve kovuşturmalar sürecinde Ali Fuat Yılmazer açıklamalar yapıyor. Bakın Erol Demirhan diyor ki, Anayasa’nın 10. Maddesi, TCK’nın 3. Maddesi eşitlik gereği, eğer o suçu birisi işlemişse, neticesi itibarıyla onun da yanında yargılanması…”

Savcı: “Buradan nereye bağlayacaksınız işte? Ben nereye bağlamak istediğinizi soruyorum.”

Av. Buzoğlu: “Şamil Tayyar, ‘hükümete istihbarat getiren ciddi istihbarat örgütlerinin kullanımına ve bu bağlamda kurulması için 1.5 milyar dolar harcandı o dönemde’ diyor. İstanbul İstihbarat Şube Müdürü olduğu için bu harcama konusunda talepleri oldu mu, onu soruyorum.”

Yılmazer: “Bu dediğinizde bağlantılı bir şey bilmiyorum. Biz örtülü ödenek kullanıyoruz. Alışılmış bir limiti var. O limit üzerinden kullandık, ekstra bir şey olmadı.”

Devamında, “Mehmet Baransu, Zihni Çakır, Nazlı Ilıcak, Bayram Özbek’i tanıyıp tanımadığını, Ergenekon operasyonları hakkında ABD Büyükelçiliği’nde verilen brifingden bilgisi olup olmadığını” soran Av. Buzoğlu’nun, “Sizin Erdoğan’la görüşmenizde olduğu gibi, Erdoğan’ın Zekeriya Öz’le görüşmesi hakkında bilginiz var mı?” şeklinde bir soru da sorması üzerine diyalog şöyle sürdü:

Yılmazer: “Evet, var.”

Av. Buzoğlu: “Kaç kez görüşmüştür ve görüşmelerinin kimin vasıtasıyla olduğu konusunda bilginiz var mı? Şunun için.”

Savcı: “Bunun muhatabı sanık mı? Ben amacınızı fark ettim.”

Av. Buzoğlu: “Size göre amacım nedir?”

Savcı: “Bırakın, bende kalsın.”

Av. Buzoğlu: “Size kalacaksa, bendekiler de bende kalsın. Sayın Başkanım, lütfen.”

Mahkeme Başkanı: “Konunun muhatabı o değil ki, nereden bilsin o?”

Av. Buzoğlu: “Çok basit efendim, onu da açıklayayım. 17 Aralık’tan sonra Bilal Erdoğan’la Recep Tayyip Erdoğan arasındaki telefon görüşmesinde, ‘bana onu Hamdi Topçu getirdi’ diye Erdoğan söylüyor zaten. Niye bunu önemsiyorum?”

Savcı: “Bakın burada yasadışı elde edilmiş bir ‘tape’den beyanda bulunuyorsunuz. Bu böyleydi. Şu böyleydi. Götürmek istediğiniz yer çok farklı.”

Av. Buzoğlu: “Bakın ilgisi yok. Zekeriya Öz ile…”

Mahkeme Başkanı: “Tamam, bu soruyu kabul etmiyorum. Başka soruya geçelim.”

Av. Buzoğlu: “Ocak 2006’da İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından Erdoğan’a bir Ergenekon sunumu düzenleniyor. Bundan bilginiz var mı?”

Yılmazer: “Hayır hatırlamıyorum. Ben öyle bir şeye katılmadım. Öyle bir hazırlıktan da bilgim olmadı.”

Mahkeme Başkanı: “Ali Fuat Yılmazer şimdi avukatın olmadığı için istersen sorulara cevap vermek zorunda da değilsin. Hani bunu bir hatırlatma, yasal hakkın olarak hatırlatayım.”

Yılmazer: “Benim açımdan bir sorun yok. Ben bu iş devamlı sarksın istemiyorum. Avukat Bey sizce mahsuru olmayan, hukuken sakıncası olmayan ne varsa, sorun. Ben de verebileceğim cevapları vereyim.”

Mahkeme Başkanı Bu Soruları da Kabul Etmedi

Av. Buzoğlu, Ali Fuat Yılmazer’e son olarak şu soruları yöneltti:

2008 yılının başından itibaren operasyon hakkında bizzat Başbakan’a bilgi verdiğinizi, ondan aldığınız talimatlara göre hareket ettiğinizi, tutuklamaları onun bilgisi dahilinde yaptığınızı, İlker Başbuğ’un tutuklanması konusunda kendisinin talimatı olduğunu, Oda Tv soruşturmasının da Başbakanın talimatı üzerine yapıldığını, Başbakanın hep destekleyici olduğunu söylediniz. Bu sözleriniz doğru mu?.. KCK soruşturmasının tüm aşamalarında da Başbakanın bilgisi olduğu konusunda bilginiz var mı?.. İlker Başbuğ’un tutuklandığı 6 Ocak 2012’de dönemin Başsavcı Vekili Fikret Seçen, Başbakan Erdoğan’dan Başbuğ’un muhakkak tutuklanması talimatını alınca soluğu Ali Fuat Yılmazer’in yanında aldı diye bir açıklama var Fikret Seçen’in. Bu doğru mudur?”

Mahkeme Başkanı bu soruların tümüne, “Bu soruyu kabul etmiyorum. Bunun dosyayla bir alâkası yok… Evet, bu soruyu da kabul etmiyoruz.” sözleriyle itiraz edip Yılmazer’in cevap vermesini engellerken Savcı da, “Sanığa Fikret Seçen’in açıklamasını soruyor ya.” diye tepki gösterdi.

Türkiye’nin sadece dününe değil, bugününe de damga vurup geleceğimizi şekillendiren bir sürece ilişkin olarak mahkemede yaşananlar böyle. Bu tablonun anlamını Av. Buzoğlu’na sorduk. Şu yorumu yapmakla yetindi:

Savcı eğer Cumhuriyet Savcısı, mahkeme heyeti de bağımsız yargının mensupları ise siyasi iktidarı veya herhangi birisini korumak için değil, maddi gerçeğin ortaya çıkması için görev yapar. ‘Niyetinizi anlıyoruz.’ tepkisi yerine o soruların cevaplarının alınması, buna göre de belki yeni bir soruşturma açılması gerekirdi. Olmadı, ama bunların kayda geçmesi de önemlidir.”

Müyesser YILDIZ
31 Aralık 2025

Kategori:Uncategorized