Cumhurbaşkanı Gül’ün, BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüne gösterdiği hassasiyeti büyük bir ilgi ve dikkatle izliyorum.
İran’daki gübre fabrikasının alınması, buradaki ‘gizli hissedar’ın iktidar tarafından gizlenmesi Çankaya’ya intikal ettirilip yardım istendiğinde: “DDK, kooperatiflere bakmıyor.” denmişti. Tamamen adli, belki de siyasi olan bir ölümün DDK eliyle, adeta savcılık makamı gibi araştırılmasına şaşırıyorum. Yanlış anlaşılmasın; iddia ediyorum ki bu ülkede Muhsin Başkan’ın ölümündeki gerçeklerin ortaya çıkarılmasını benim kadar isteyen biri olamaz. Rahmetliyle özel hukukumuz, güzel dostluğumuz değil bunun yegâne sebebi. Onun ölümü ve dahi Şemdinli’nin iç yüzü, Hrant Dink’i kimlerin öldürdüğü, ANAP-DYP birleşmesini kimlerin engellediği ve Baykal’a yapılan komplo gerçek boyutlarıyla ortaya konulmadıkça “Yeni Türkiye”nin nasıl kurulduğunu anlamamıza imkân yok da ondan.
Değerli dostum, Yeniçağ Gazetesi Yazarı Yavuz Selim Demirağ: “Yazıcıoğlu”nun ölümünün Ergenekon’a bağlanmaya çalışıldığı”nı söylüyor. Sanıyorum şu anda ‘ETÖ’cü olanlardan sadece ben rahmetli ile irtibatlıydım. 15 yıl konuştuk; çok haber yaptık, tartıştık, kavga ettik, SMS’leştik. Hatta son iki mesajını hala cep telefonumda saklıyordum. Fail ben olabilir miyim?
Yok; başka bir şey, başka bir hazırlık var gibime geliyor!…
**********
Cumhurbaşkanı Gül, o ilginç açıklamaları Almanya seyahatinde yaptı. Genelde yurtdışı seyahatlerinde ya “liderlerle yuvarlak masa toplantısı” duyurusunu yapan ya da “Kürt sorunundaki güzel gelişmeleri” anlatan Gül, bu defa sürpriz yaptı. Neden? Bir gün öncesine dönelim: gündemde iktidar-PKK görüşmesinin kasetleri vardı. Bu tartışılıyordu ve Gül: “Terörü bitirmek için her şey yapılır.” diyerek o pazarlıkları sahiplenmişti. Lakin Almanya’dayken Kumrular saldırısı yaşandı, o da: “Teröre kim taviz verirse onun arkası gelir.” demek durumunda kaldı. Üstüne bir de: “Türkiye’de bugün terör için gerekçe yok.” demez mi? Sanki onun öncesinde varmış; yani terör saldırıları haklıymış gibi!… Hasılı ortam ne “yuvarlak masa” ne de “açılımlara” müsait değildi, torbadan Muhsin Başkan çıktı!…
**********
Konuyla ilgili tüm açıklama ve haberleri satır satır takip ettim. Karşıma şöyle bir soru öbeği çıktı:
-Koca bir Cumhurbaşkanı imzasız, “meçhul subay”dan gelen mektup ve CD’ye nasıl itibar ediyor? Ya montajsa; bunu incelettirdiler mi? Nitekim Muhsin Başkan’ın eşi Gülefer Hanım ne diyor:
“Bize Cumhurbaşkanı’na gelen görüntülerden daha farklı görüntüler gelmişti. Bunlar kes-yapıştır gibi demiştim, yanılmamışım. Bize gelen de resmi insanların çektiği görüntülerdi…”
– Velev ki montaj değil, görüntülerdeki kişilerin gerçekten asker olduğu ne malum? PKK’nın son dönemde asker ve korucu kıyafetleri ile katliama çıktığını bilmiyor muyuz? Ya birileri, mesela yabancı istihbarat elemanları, Türk askerinin kıyafetini giydiyse?
– Hadi o görüntüler de doğru olsun. Bir Cumhurbaşkanı’nın bunları ifşa etmesi “faillerin” kaçmasına, ne bileyim “delilleri karartmasına”na, yol açmaz mı? Malatya Özel Yetkili Savcısı’nın, tüm bunların medyada çarşaf çarşaf yer almasından sonra harekete geçmesi bu bilgilerin ilgili makamlara intikal ettirilmeden medya ile paylaşıldığını, dolayısıyla soruşturmanın riske sokulduğunu göstermiyor mu?
– Kamuoyunda oluşturulan kanaate göre, Muhsin Başkan’ı askerler bilerek veya ihmal sonucu “öldürdü”!… Peki de askerin onunla ne alıp veremediği vardı? Muhsin Başkan’ın ölümü kimlere yaradı; ondan sonra BBP, özellikle Türkiye’yi dönüştüren referandum sürecinde nerede yer aldı? Muhsin Başkan yaşasa, referandumda öyle keskin “evet”çi olur muydu? Ya da “Kürt açılımı, PKK ile pazarlıklara” ne derdi? Kimse unutmasın ki Muhsin Başkan mayınlı arazilerin İsrail’e peşkeş çekilmesine en sert tavrı koyan, oraya bizzat gidip eylem yapan ilk isimdir!…
Aylar sonra ortaya çıkartılan haritalara, Mülkiye müfettişlerinin araştırmalarına, helikopterin ilk görüntülerini çeken köylülerin yaşadıkları tuhaflıklara, birisinin cep telefonundaki görüntülerin bizzat İçişleri Bakanı Atalay’ın koruması tarafından silinmesine, 2 yıl sonra ortaya çıkan gizli tanığa, bu tür gizli tanıklara nedense “Bora” vs. gibi hep türklüğü çağrıştıran isimlerin verilmesine filan hiç girmeyeceğim…
– Genelkurmay neden suskun? Suçlanan, hedefte olan 2’nci Ordu… Nitekim 2’nci Ordu Karargahı ve askeri lojmanlar da arandı. O zamanın 2’nci Ordu Komutanı, bugünün Genelkurmay Başkanı Necdet Özel değil mi? “Kürt açılımı”nda son viraja girilirken, Muhsin Başkan “suskunluğu”, meselenin biraz daha gündemde kalıp, öbürünün dikkatlerden kaçırılmasına yaramıyor mu?
– Muhsin Başkan’a ulaşılana kadar oğlum İlim’le birlikte gece gündüz parti genel merkezinde bekleyen ve dua eden ben, daha o zamanlar ve sonrasında Sivil Havacılık’la ilgili pek çok söylenti duymuştum.
Gül’ün ifşaatları tartışılırken, gazetelerin kıyısında- köşesinde kalan bir iddia dikkatimi çekti. BBP’nin Almanya’dan getirttiği kaza-kırım ekibinden pilot Volkan Sürmeli, “helikopterden sökülen cihazları Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nde oluşturulan ekibin başındaki kişinin masasında gördüğü”nü söylemişti. Lakin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, başlatılan operasyonlar sonrasında dedi ki: “Ne operasyonu, hiçbir şey yok! Konu yargıda olduğu için Malatya Özel Yetkili Savcısı’nın talebiyle Sivil Havacılık’ta bir inceleme yapıyor polis. Herhangi bir gözaltı falan yok. Arkadaşların bilgisine başvuruldu, tam detayını bilmiyorum.”!…
Aynı konuda bir de Gülefer Yazıcıoğlu’nun söylediklerine bakalım: “Aslında bu olayın bir de sivil havacılık ayağı var. Bu helikopter nasıl ruhsatlandırıldı? Yolcuların sigortası olmadığı halde bu helikoptere nasıl uçuş izni verildi? Bana göre bu helikopterde ELT cihazı yoktu. Üzerine gidilsin ELT cihazının olmadığını da bulurlar. Bu yaşananlardan sonra gidip başka bir ELT cihazı takmış olabilirler. Burası Türkiye; burada her şey olabilir diye düşünüyorum.” diyor.
**********
Sivil Havcılık… Başbakan Erdoğan’ın “kara kutusu” olarak bilinen Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım…Ve tartışmaları, şüpheleri yeniden canlandıran bir Cumhurbaşkanı..Meselenin sadece gündem değiştirme amaçlı olmadığını düşünüyorum nedense!..
**********
Cumhurbaşkanı adayı Gül 2007 Temmuzu’nda kendisine yakın birkaç gazeteciyle 10-15 gün önce bulunan Ümraniye bombaları için: “Dikkatle takip edin, neler çıkacak neler.” demişti. Ortada daha ‘ETÖ”nün “e”si yoktu!…
Şimdilerde ifade veya sorguda hep askerlere “Atakurt Cumhuriyet Grubu” soruluyormuş. “Bu ne ki?” dedim; okuduğumda, aklıma otomatik olarak demin anlattığım şey geldi. TSK’daki “ulusalcılar” temizlendi, sıra “milliyetçilere” mi geldi ne?
**********
Neler oluyor; kaç cephede ne çatışmalar yaşanıyor, yaşanacak, “aile kavgası” mı başladı aklım ermez; lakin Haşr Suresi’nin 14’nci ayetine bakma ihtiyacı duydum. “Onlar müstahkem kaleler içinde veya duvarlar arkasında olmadan sizinle toplu halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın. Hâlbuki kalpleri darmadağınıktır.” diyor Yüce Rabbim…
Keçileri kaçırmadan, ya da daha doğrusu keçiler kafamdaki son vidayı sökmeden şunu söyleyeyim: Muhsin Başkan’ın ruhu da bedeni de “hala çok üşüyor”, duymuyor musunuz?
Silivri’den kucak dolusu sevgiler,
Müyesser Yıldız
30 Eylül 2011