İzmir’deki sözde askeri casusluk davası kumpasıyla ilgili olarak başlatılan operasyonun ardından yandaş medya Amerika’yı yeniden keşfedercesine, “Narin Korkmaz’ı 7 yaşındayken örgüt üyesi yapmışlar… Polisler delilleri elleriyle koymuş gibi bulmuş” manşetleri attı. Oysa bunlar yıllardır mahkeme salonlarında haykırılıyor, yandaş olmayan medyada yazılıyordu.
Neyse. Asıl önemlisi bu operasyon konusunda Zaman’ın tavrı. Diğer kumpas davalardaki gelişmelerde genelde sessiz kalan Zaman, İzmir konusunda adeta bayrak açıp, operasyonun gerekçesi olan iddiaları madde madde çürütmeye çalışıp, şu dikkat çekici yorumları yaptı:
“Soruşturmanın kumpas olarak ilân edilmesinin birkaç nedeni bulunuyor. İlk olarak soruşturmayı yapan ekipler sözde paralel yapı iddiaları ile ilgili olarak hedef haline getiriliyor. Ardından açılan soruşturmalar kapsamında meslekten ihraç ediliyor. Kısaca bürokraside bir temizlik çalışması yapılıyor. Bu operasyonlarla da buna kapı aralanıyor. İkinci olarak tasfiye edilen ekiplerin yerine hükümete tabi olan bürokratların ataması yapılıyor.”
“Soruşturmanın kumpas olduğu iddialarına en net cevabı ise dönemin Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç ile Ali Babacan vermişti. Soruşturmadaki delillerin kendilerine ulaşmasının ardından hem Arınç hem de Babacan ismi geçen onlarca üst düzey bürokratı görevden almıştı.”
“Soruşturmanın yeniden açılmasıyla dosyanın geri kalan kısmında hükümete yakın bürokratların deşifre olmasının önüne geçilmek isteniyor. Bir sonraki aşamada ise delil klasörlerin ortadan kaldırılması amaçlanıyor. Bu arada soruşturmada çeteye bilgi ve belge sızdırdığı iddia edilen bürokratların bugün etkin yerlere getirildiği iddia ediliyor.”
İzmir Casusluk davasının Cemaat için epey önemli olduğu anlaşılıyor. Acaba neden?
-Hazine’de Neler Olmuş Neler-
Bu davada daha çok askerin başına örülen çoraplar konuşuldu. Askere kumpasın sebebini artık çocuklar bile anladı; Kendi kadrolarının önünü açma, TSK’yı ele geçirme…
Ya bürokrasi, özellikle de Hazine ve Merkez Bankası niye hedef alındı? Elbette buralarda da kadrolaşma ve daha önemlisi ekonominin, paranın kontrolünü ele geçirme olsa gerek.
Evet, bürokrasideki kumpasların nasıl yapıldığını anladık da “nedenini” pek öğrenemedik.
Bilindiği gibi bu kumpas iddianamelerinde yaklaşık 2 bin bürokratın adı geçiyordu. Ama sadece ciddiye alan Ali Babacan’a bağlı kurumlar oldu. İddianameyi hazırlayan Savcı Zafer Kılıç’ın bizzat Ankara’ya gelip, dönemin Müsteşar ve Genel Müdürlerine brinfing vermesinin ardından ismi geçen bükoratlar hakkında soruşturma açıldı. Kimine disiplin cezası verildi, kimi görevden alındı, kimi memuriyetten atıldı. Yerlerine kimlerin atandığını söylemeye gerek yok.
Zaman Gazetesi İzmir operasyonu ile ilgili savunmasında dönemin Başbakan Yardımcısı Babacan’ı referans gösteriyor ya, ona bağlı Hazine Müsteşarlığı’nda yaşananların “nedenine” dair ortaya çıkan çarpıcı bir olayı anlatalım.
Yıl 2008; Bu zamana kadar sokak, cadde, park, bahçe, cami dış aydınlatmalarının bedelleri TEDAŞ’ın üzerine kalmaktadır. Ki, bu da Türkiye’de tüketilen toplam elektriğin yüzde 3.5’una tekabül etmektedir. Elektrik dağıtımında özelleştirmeler başlayınca bu yüzde 3.5’luk payı kimin ödeyeceği belirsiz hale gelir. Şirketlerin talebi üzerine ilgili kanunda yapılan bir düzenlemeyle, 1 Ocak 2009’dan itibaren cadde ve sokak aydınlatma bedellerinin Hazine Müsteşarlığı’nca dağıtım şirketlerine ödenmesi öngörülür.
Uygulama şöyledir; Şirketler faturalarını TEDAŞ’a gönderir, buradaki ön incelemeden sonra Hazine’ye toplu fatura çıkarılır, Hazine de şirketlere ödeme yapar.
Ancak kısa sürede faturaların astronomik şekilde şiştiği görülür; Yıllık 500 milyon TL’den başlayan fatura kısa sürede 1 milyar TL’ye ulaşır (Nitekim bu uygulamadaki riskler ve oluşan kamu zararı 2011’de Sayıştay raporunda kapsamlı bir şekilde ortaya konur ve birilerini çok rahatsız eder). Hazine Müsteşarlığı bürokratları denetim yetersizliği sebebiyle faturaların şişirildiğinden şüphe edip, TEDAŞ ve Hazine Kontrolörlerinin ortak ekiplerle sahada denetim yapılmasını ister.
Hazine Müsteşarlığı’nın talimatıyla örnekleme denetim için Ahmet Çalık’a ait olan Yeşilırmak Dağıtım A.Ş., diğeri Nihat Özdemir’e ait Uludağ ve Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş. seçilir.
TEDAŞ görevlilerinin sahada, Hazine Kontrolörlerinin de şirketlerde yaptığı inceleme sonucunda, en az yüzde 25 oranında, yani yılda yaklaşık 250 milyon TL’lik usulsüz fatura düzenlendiği görülür.
Gelen raporların ardından Hazine Müsteşarlığı Kamu Sermayeli Kuruluş ve İşletmeler Genel Müdürlüğü (KSKİ) bir iç yazışmayla Hukuk Müşavirliğine ne yapılması gerektiğini sorar.
Burada bir parantez açıp, 1. Hukuk Müşaviri hakkında bilgi vermemiz gerekiyor. Erdoğan-Babacan arasındaki çekişmeden sonra emekliye ayrılan dönemin Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakcı tarafından bu göreve atanan, Çanakcı’nın hemşehrisi ve eski bir savcıdır. İzmir Casusluk İddianamesini hazırlayan Savcı Zafer Kılınç’ın Ankara’ya gelip, bürokratlar hakkında brifing vermesini sağlayan kişi olduğu da öne sürülen Hukuk Müşaviri A.F.T. bu görevinin yanısıra Babacan tarafından önce PTT Yönetim Kurulu, ardından Merkez Bankası Denetim Kurulu üyesi yapılır. A.F.T.’nin Hazine Müsteşarlığı 1. Hukuk Müşavirliği ve Merkez Bankası Denetim Kurulu üyeliği halen sürüyor.
Hukuk Müşaviri imzasıyla, KSKİ Genel Müdürlüğü’ne gönderilen cevabi yazıda, “İvedi olarak bu şirketler hakkında ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunulması gerektiği, bulunulmadığı takdirde bu usülsüzlükten kendilerinin de sorumlu tutulacağı” bildirilir.
KSKİ Genel Müdürlüğü de aynı gün bu şirketler hakkında Samsun ve Bursa Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunur.
– Savcıyı Arar Hallederiz-
Bunu öğrenen Elektrik Dağıtım Şirketleri Derneği (ELDER) işadamı Nihat Özdemir başkanlığında dönemin Müsteşarı İbrahim Çanakcı’dan randevu talep eder. Ancak, Çanakcı görüşmeyi reddedip, onları bir Müsteşar Yardımcısına yönlendirir.
Bu Müsteşar Yardımcısının başkanlığında, Nihat Özdemir, Hazine ve TEDAŞ bürokratlarının katıldığı bir toplantı yapılır. Özdemir öfkelidir, yapılanın “hukuksuzluk” olduğunu söyler.
Devreye giren Hazine Müsteşarlığı 1. Hukuk Müşaviri, “Nihat bey sakin olun! Bursa Savcısı yakın arkadaşımız. Kendisini arar, hallederiz” şeklinde cevap verince, onun talimatı üzerine suç duyurusunda bulunan bürokratlar şoka girer.
Sonrası mı? Şirketler hakkındaki suç duyuruları “takipsizlikle” sonuçlanır.
Daha önemlisi, İzmir Casusluk kumpasına dahil edilen isimlerden bazıları işte bu usulsüzlüğü bilen ve o toplantıda konuşulanlara tanık olan bürokratlardır. Bu yaklaşımın ardında nasıl bir “menfaat veya himmetin” olduğunu sorgularlar.
İşte o bürokratlar, İzmir kumpasıyla ilgili açılan soruşturmadan sonra geçtiğimiz günlerde Savcılığa mağdur sıfatıyla verdikleri ifadede, bunları da anlatıp, eski Müşteşar İbrahim Çanakcı ile 1. Hukuk Müşaviri başta olmak üzere pek çok isimden şikayetçi oldular.
Sebep bu olay mıdır bilinmez, ama hükümetin Haziran 2013’te bir gece yarısı Hazine Müsteşarlığı’nın görüşünü dahi almadan yaptığı kanun değişikliğiyle cadde ve sokak aydınlatma bedellerinin ödenmesi işini Hazine’den alıp, Enerji Bakanlığı’na verdiğini ve dağıtım şirketlerinin denetlenmesine ilişkin kapsamı daralttığını da ekleyelim.
Herkes Ali Babacan’ın yeniden ekonominin patronu yapılıp yapılmayacağını merak ediyor, ama en çok merak edenler de Hazine bürokratları. Bu iddialar ortadayken, olur mu dersiniz?
Müyesser YILDIZ12 Kasım 2015
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/cemaat-izmir-kumpas-sorusturmasindan-neden-tedirgin-1211151200.html